İsrailoğullarının yolda öküze tapanlara rastlamaları - kainatingunesi.com

İsrailoğullarının yolda öküze tapanlara rastlamaları

Musâ aleyhisselâm, İsrâiloğullarını, denizden geçirip, Fır’avn ve kavminin denizde helâkini de görüp seyrettikten sonra yollarına devam edip giderlerken, yaptıkları öküz şeklindeki putlara tapmakta olan bir takım insanlar gördüler. İçlerinden cahilleri, “Biz de böyle tanrı isteriz. “dediler.Musâ aleyhisselâm da, “Allahü teâlâ dan başka ilâh yoktur. Sizi O kurtardı” buyurdu . Bu husûsta, A’raf sûresinin 138-140. Âyet-i kerîmelerinde meâlen şöyle buyruldu:

“Biz, Beni İsrâil’e hâlas verip selâmetle denizi geçirdik. (Yollarına devam edip giderlerken, öküz şeklinde yaptıkları)putlara ibâdet eden bir kavme uğradılar. Onları görünce, Beni İsrâil’in cahilleri, Mûsâ’ya (aleyhisselâm), “Ya Mûsâ !O kavmin kendilerine mahsus putları olduğu gibi, bizim için de bir mabûd yap ki, biz de ona ibâdet edelim. “ dediler.

Musâ (aleyhisselâm) da onlara dedi ki:”Siz, Allahü teâlâ nın azametini, O’ndan başkasına ibâdet etmenin bâtıl olduğunu bilmeyen, cahillik eden bir kavimsiniz. Şüphesiz ki, şu putlara ibâdet edenlerin, dîn kabûl ederek içinde bulundukları hâl, kendilerin helâk edici ve işledikleri ameller de bâtıldır. “(Yaptıklarında hayır yoktur. Akıbetleri, ikab yâni şiddetli azâbdır. Mûsâ aleyhisselâm devam ederek buyurdu ki:”Yâni ) size Allahü teâlâdan gayrı bir mabûd mu taleb edeyim. Hâlbuki  O sizi, zamanınız insanları üzerine tafdil etti. Sizi faziletli kıldı. Başkalarına vermediği nîmetleri sizlere ihsân etti. “

Âyet-i kerîmede de bildirildiği gibi, Mûsâ aleyhisselâm, kavminden cahil olanların çok çirkin ve pek yersiz olan böyle bir teklifte bulunmalarına çok üzüldü. Onlara; “Siz o kadar cahilsiniz ki, apaçık mûcize ve alametleri, görmeniz, bile size yetmiyor . Putlara tapanlara gıpta ediyor,imreniyorsunuz. Hâlbuki onların hâlleri, gıpta olunacak bir şey değildir. Çünkü o gördüğümüz kimselerin, gittikleri yol, dînleri ve yapdıkları amelleri hep bâtıldır”dedi.

İsrailoğullarının, Fır’avn’ın zulüm ve şerrinden yeni kurtulmuş olmakla, böyle bir söz söylememeleri hattâ bunu hatıra bile getirmemeleri icab ederdi. Hâl böyle iken, cahil olanları bunu söylediler.Bu olacak şey değildir. Nitekim; “ İnsanlar hiç düşünmeksizin bazan öyle sözler söylerler ki, o söze, divaneler bile şaşar”denmiştir.

Mûsâ aleyhisselâm, yine kavmindeki cahillerin uyanmaları ve bu sözlerinde ısrar üzere bulunmamaları için nasîhat verdi. Allahü teâlâ nın onları diğer insanlardan faziletli kıldığını hatırlatarak, buyurdu ki:”Hak teâlânın, sizi, Fır’avn kavminin şerrinden kurtardığını, selâmet verdiğini düşünün. Hani onlar size şiddetli sıkıntılar, meşakkatli işler vererek azâb ediyorlardı. Hattâ erkek çocuklarınızı öldürüp, kız çocuklarınızı hizmetkar olarak kullanıyorlardı. Bunlar sizin için büyük bir bela ve sıkıntı değil miydi?Allahü teâlânın, düşmanlarınızı helâk edip, sizleri kurtarması da, sizin için büyük bir nîmet değil midir? O hâlde edebe riâyet edin. O’nun nîmetlerine şükredin. Nankörlük etmeyin. O’nu bırakıp başkasına tapmayı istemeniz, pek büyük bir hata ve en büyük kabahattir.”

Allahü teâlâ, Fır’avn ve avanesini boğup, Mûsâ aleyhisselâm ve yânındakileri kurtarınca, Mûsâ aleyhisselâm, on ikişer bin kişilik iki orduyu, Fır’avn’ın şehirlerine gönderdi. Şehirler boş gibi idi. Allahü teâlâ; Kıpti kavminin ileri gelenlerini, reislerini, önderlerini askerlerini, kumandanlarını helâk etmiş; geride kadın çocuk hasta ve yâşlılarından başka kimse kalmamıştı. Ordunun birine Yûşa bin Nûn (aleyhisselâm), diğerine ise Kâlib bin Yûkna kumandanlık ediyordu. Ordular, Fır’avn’ın şehirlerine girdiler. Mal ve hazîne olarak ne varsa hepsini ganîmet olarak topladılar. Taşınabilecek olanları alıp götürdüler. Taşınamaycakları ise başkalarına sattılar.

Bu ganîmetlerin neler oldukları husûsunda, Duhan sûresinin 25-29. Âyet-i kerîmelerinde meâlen buyruldu ki:”(Fır’avn ve kavmi, o denizde boğuduklarında), Mısır’da, ne çok bağlar, bahçeler, akar pınarlar, etrafında ekinler, güzel konaklar, (oturacak saraylar, yüksek köşkler, ) ülfet ettikleri, sevdikleri daha nice meyve ve nîmetlerini terk ettiler ki, onlarla nîmetlenmişlerdi. İşte biz, isyân edenlere böyle yaparız.

Biz o bağ ve bahçelere ve sair nîmetlere, kendileri ile aralarında yâkınlık ve münasebetleri olmayan, bir kavmi (beni İsrâil’i ) varis kıldık.

Küfür ve şirkleri sebebiyle helâk olmalarına, yer ve gök ağlamadı ve onlara azâb vakti geldiğinde, bir diğer vakte geciktirilmedi, kendilerine mühlet verilmedi.”

Şuarâ sûresinin 57-59. Âyet-i kerîmelerinde de meâlen buyruldu ki:”Böylece Fır’avn ve kavmi, (Mısır’ın Nil nehri sahillerine yâyılmış olan, geniş) güzel bahçelerinden, bahçelerin içinde kaynayan, akan pınarlarından , hazînelerinden (bu bahçelerde saklı bulundurdukları defînelerinden ve yüksek menzillerinden (güzel yapılmış saraylarından )çıkardık. (Bütün rahatlarını ve mal varlıklarını terkederek, İsrâiloğullarını tâkib için yola çıktılar. )

İşte onları Mısır’dan çıkarışımız böyle oldu ve onlara Beni İsrail’i mîrâsçı kıldık. (Bildirilen bahçeler pınarlar, hazîneler ve yüksek menziller, güzel saraylar daha sonra İsrailoğullarına kaldı. Bütün bu servete onlar varis oldular. )”