KÖTÜ HUYLARIN BAŞI DÖRTTÜR - kainatingunesi.com

KÖTÜ HUYLARIN BAŞI DÖRTTÜR

ÜÇÜNCÜ BÂB

Burada kötü ahlâk bildirilecektir. İyi huyların anası, temeli dört iyi huy idi. Kötü huyların başı da dörttür:

1 – Rezâlet, hikmetin zıddıdır.

2 – Cübn, korkmak, yüreksiz olmak, şecâ’atin zıddıdır.

3 – Fücûr, nefse uymak, günah işlemek, iffetin zıddıdır.

4 – Cevr, zulümdür. Adaletin zıddıdır.

Her iyi huyun zıddı, karşılığı olan sayısız kötü huy vardır. Çünkü iyilik demek, tam orta yol demektir. Ortanın sağında, solunda olmak, iyilikten ayrılmak olur. Ortadan uzaklığı kadar, iyiliği azalır. Hak yol birdir. Sapık, bozuk yollar ise, çoktur. Hattâ sonsuzdur. Doğru yola kavuştuktan sonra, orada kalmak, oradan hiç çıkmamak çok zordur. Hûd sûresinin yüzonüçüncü âyetinde meâlen, (Emrolunduğun doğru yolda bulun!) buyuruldu. Bu âyet-i kerime indiği zaman, Resûlullah, (Hûd sûresi, sakalıma ak düşürdü) buyurdu. Âyet-i kerimede emrolunan istikâmeti yerine getirebilmek için, Peygamberler, Velîler, Sıddîklar şaşkına dönmüşlerdir. Bu korkudandır ki, Eftal-i kâinâtın mübârek sakalına ak düşmüştür. Doğru yolda bulunabilmek çok güç olduğu için, (Sırat köprüsü, kıldan ince, kılıncdan keskindir) buyuruldu. Fâtiha-i şerife sûresindeki âyet-i kerimenin meâl-i şerifi, (Doğru yola kavuşturmasını Allahü teâlâdan dileyiniz!)dir. Mümine bu dünyada, doğru yola yapışmak lâzımdır. Kıyâmet günü, Sırat köprüsünden geçebilmek için, dünyada, doğru yolda bulunmak gerektir.

Evliyânın büyükleri buyuruyor ki, Muhbir-i sâdık, [yâni hep doğru söyleyici], kıyâmetteki nîmetlerden ve azâblardan her ne haber verdi ise, onların hepsi, insanın bu dünyada kazandığı huyların, ahlâkın ve amellerin sûretleridir. Oradaki görünüşleridir. Ahlâkta ve amelde doğru yolda bulunmanın, oradaki sûreti, görünüşü de, sırat köprüsüdür denildi. Dünyada doğru yolda bulunanlar, islâmiyetten ayrılmıyanlar, orada sırat köprüsünü, çabuk geçecek, marifetler ve olgunluklar Cennetlerine ve iyi amellerin bahçelerine kavuşacaklardır. Burada, din yoluna uymakta gevşek davrananlar, orada sırat köprüsünü düşe kalka geçeceklerdir. İslâmiyetin gösterdiği doğru îtikattan ve amellerden ayrılanlar, sağa, sola sapanlar, sırattan geçemeyip Cehennem ateşine düşeceklerdir.

Zuhruf sûresinin otuzaltıncı âyetinde meâlen, (Nefsine uyarak, Allahü teâlânın dîninden yüz çevirenlere, dünyada bir şeytan musallat ederiz) buyuruldu. Bu âyet-i kerimeye bakarak, bazı âlimler dedi ki, hayr ve kemâl işleri yaptıran melekeyi, bir melek hâsıl eder. Ortadan saptıran, kötülük yaptıran melekeyi de bir şeytan hâsıl eder. İkisinden biri, kıyâmette o insana arkadaş olur. O hâlde herkes, kendi huyuna ve ameline bakarak, âhıretteki arkadaşının nasıl olacağını anlıyabilir.

Orta yol deyince, iki şey anlaşılır: Birisi, herkesin anladığı gibi, birşeyin tam ortasıdır. Dâirenin merkezi, kutru böyledir. İkincisi, izâfî, takdîrî orta olmaktır. Yâni belli birşeyin ortasıdır. O şeyin ortası olduğu için, herşeyin ortası olmak lâzım gelmez. Ahlâk bilgisinde kullanılan, bu ikinci ortadır. Bunun için, iyi huy, herkese göre farklı olur. Hattâ, zamana ve mahalle göre de değişir. Birinde güzel olan bir huy, başkasında iyi olmıyabilir. Bir zamanda iyi denilen bir huy, başka zamanda iyi olmıyabilir. O hâlde iyi huy, tam ortada olmak değil, ortalamada olmaktır. Kötü huy da, bu ortalamanın iki tarafına ayrılmaktır. (İşlerin en iyisi, onların ortasıdır) hadis-i şerifi de bunu bildirmektedir. Bundan dolayı, her iyi huya karşı, iki kötü huy bulunur. Dört esas iyi huya karşılık da, sekiz ana kötü huy olur:

1 – Cerbeze olup, hikmetin aşırı olmasına denir. Ahlâkı ve işleri incelemek, anlamak kuvvetini, lüzûmsuz yerlerde kullanmaktır. Hiyle yapmak, aldatmak, haram işleri neşretmek gibi. Ruhun fen kuvvetini [yâni aklı], aşırı kullanmak cerbeze olmaz. Kötü olmaz. Din bilgilerini, fen bilgilerini ve matematiği ilerletmek için, ne kadar çok inceler, araştırırsa, o kadar çok iyi olur.

2 – Belâdet, eblehliktir. Aklı kullanmamaktır. Ahmaklık da denir. Kalın kafalılıktır. Öğrenmesi ve işlemesi kusurlu olur. İyiyi kötüden ayıramaz. Âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler, ilmi çok övmüştür. Sayılmakla bitmez.

3 – Tehevvürdür. Çabuk kızmak demektir. Şecâ’at iyi huyunun aşırı olmasıdır. Akıllı tanınan kimselerin beğenmiyeceği işler yapmaya kalkışmaktır. Ruhunu veya bedenini boş yere yorar.

4 – Cübndür. Korkaklık demektir. Şecâ’atin lüzûmundan az olmasıdır. Korkmak câiz olmıyan yerde korkaklık gösterir.

5 – Fücûrdur. İffetin aşırı olmasıdır. Dünya lezzetlerine düşkün olur. İslâmiyetin ve aklın beğenmediği taşkınlıkları yapar.

6 – İffetin az olması Humûd, yâni miskinliktir. İslâmiyetin ve aklın izin verdiği arzularını bırakmaktır. Bedeni, kuvveti gider. Hasta olur. Nesli tükenir.

7 – Zulümdür. Adaletin sınırını aşmaktır. Başkasının hakkına tecâvüz etmektir. Başkasının mâlına, cânına, nâmusuna zarar verir.

8 – Haysiyyetsizliktir. Kendisine karşı yapılan zulüm, işkence ve hakâretleri kabûl eder. Adaletin noksan olmasıdır. Adalette bütün iyilikler toplandığı gibi, zulümde de, kötülükler toplanmıştır. Bunun içindir ki, bazı âlimler, gönül incitmiyen şeyler günah olmaz dedi. Meselâ, Abdüllah-i Ensârî buyurdu ki:

Hak yolcuları hiç gönül kırmaz,

bunun gibi büyük günah olmaz!

 

Abdüllah-i Ensârî, sôfiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Şeyh-ul-islâm idi. 396 da Hiratta tevellüd, 481 [m. 1088] de orada vefât etti. Bazı sapıklar, bu büyük zâtın sözünü iyi anlıyamadı. Başkasına kötülük yapma da, kendine ne yaparsan yap sandı. Böylece, ibâdetleri bırakıp, her günahı işleyip, kimseye zararımız yok diye de övündüler. Hattâ:

İster kâfir ol, ister Kâbeyi yak,

istersen şarap iç, yalnız kırma kalb!

 

diyerek islâmiyetten ayrıldılar. Hâlbuki, dînin haram ettiği herşey zulümdür. İster başkasına, isterse kendi kendine yapılması haram olan herşey zulümdür. Zâlimler, ekseriyâ mâlı, mülkü, mevkı’i çok olanlardır. Mazlumların çoğu da, fakirlerdir. Orta hâlli olanların çoğu, adaleti gözetenlerdir.

İyi huyların hepsi vasatî [ortalama] miktârlardır. Herbirinin aşırı veya az olması, birer kötü huy olur. Bu muhtelif kötü huylar için, belki her lisanda, ism bile bulunmaz. Fakat, düşünülürse, mânaları [ne demek oldukları] kolay anlaşılır.

İnsanda bulunması lâzım olan güzel ahlâktan, bazısı vardır ki, ne kadar çok olursa, iyiliği de o kadar artar zan olunur. Hâlbuki öyle değildir. Her iyi huyun bir sınırı vardır. O sınırı aşınca, iyilik gider, kötülük olur. İyi huyun az olması kötülük olacağı ise, kolay anlaşılır. Şecâ’at ve sehâvet bunlara misâldir. Bu iki iyi huyun aşırı, fazla olanları tehevvür ve isrâftır. Câhiller, hele, İslâm ahlâkını bilmiyenler, isrâf edeni, çok cömerd sanır ve överler. Tehevvür edenlere de, çok cesûr, kahraman derler. Hâlbuki, korkak ve hasîs olana hiç kimse, kahraman ve cömerd demez.

İnsanda bulunması lâzım olan güzel ahlâktan bazısı da vardır ki, az olunca iyi zan olunur. Aşırı, çok olunca, kötülüğü belli olur. Tevâdu’ böyledir. İnsanda kibrin bulunmaması demektir. Bunun noksan olması tezellüldür. Tezellülü, tevâdu’dan ayırmak güçtür. Hattâ çok kimse, dilencinin zilletini, âlimin tevâdu’u ile karıştırır. Çünkü, kibrsizlik onda da çoktur. Onu da çok iyi sanır.