Kur'an-ı Kerimi Toplaması - kainatingunesi.com

Kur’an-ı Kerimi Toplaması

Kırkdokuzuncu Menâkıb:

Zemânının kutbu ve bir dânesi, seyyid Mahmûd nakşibendi el-umverî elmulakkab bi el’azîz “kuddise sirruh” ilmi tecridde, kendi te’lîf etdiği (Güzîde) adlı nefîs risâlesinin yirmidokuzuncu bâbında, beyân buyurmuşdur. Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri halîfe oldular. Yemâme vilâyetinde Müseyleme adında bir kezzab [yalancı] peygamberlik da’vâsında bulundu. Hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” sahâbe-i kirâmı Yemâme vilâyetine gazâya gönderdi. Büyük savaş olup, Müseyleme-i kezzâbı öldürdüler. Târîhde şöyle beyân olunmuşdur: Müseyleme cenginde; Eshâb-ı kirâmın mubârek hâtırlarına korku geldi. Kur’ân-ı kerîm hâfızları katl olunduğu için, Kur’ân-ı kerîm yeryüzünden kalkacak diye korkdular. Allahü teâlâ hazretleri, hazret-i Ömerin mubârek kalbine ilhâm eyledi ki, Kur’ân-ı azîmi bir araya toplayıp, bir mıshaf yazılsın. Hemen kalkıp, Ebû Bekrin “radıyallahü teâlâ anh” huzûruna vardı. Durumu arz etdi. Hazret-i Sıddîk buyurdular ki, Ben bu işte fikr ve teemmüle [ya’nî etrâflıca düşünmeğe] muhtâcım. Zîrâ Habîb-i ekrem hazretleri, cem’ etmediler. Cem’ edin diye emr de buyurmadılar. O zemân Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin de mubârek kalbine Allahü teâlâ ilhâm buyurdu ki, hayr, Kur’ân-ı azîmi toplayıp, bir mushaf yazmakdadır. Zeyd bin Sâbit hazretleri buyurdular ki, bir gün hazret-i Ebû Bekr beni istemiş. Ben de huzûruna vardım. Gördüm ki, hazret-i Ömer de, hazret-i Ebû Bekr de, durumu açıklayıp, Kur’ân-ı azîmi cem’ etmeği bana teklîf etdiler. Bu iş dağlardan ağır geldi. Bir nice gün sonra, Allahü teâlâ hazretleri benim kalbime de ilhâm eyledi ki, hayr, Kur’ân-ı kerîmi cem’ etmekde, bir araya toplamakdadır. Ben ise hazret-i Peygamberin zemân-ı şerîflerinde vahy kâtibi idim. Cebrâîl-i emîn hazret-i Peygambere kırâet etdiklerinde, son kırâetlerinde bile hâzır idim. Sonra Kur’ân-ı azîmi o tertîb üzere toplamağa teveccüh edip, tahtalarda ve kâğıdlarda, taşlarda ve ağaçlarda yazılanları ve Eshâb-ı kirâmın hâtırlarında mahfûz olanları toplayıp, Resûl-i ekrem hazretlerinden son zemânında dinlediğim tertîb üzere yazdım. Sûre-i Berâenın sonuna varınca; 127.ci âyet-i kerîmesinden sonra, sûre sonuna kadar hâtırımdan gitdi. [Son iki âyet.] Ba’zı kimselere sordum. Sonra Huzeymetebni Sâbit el ensârî hazretlerinin yanında buldum. Yerine yazdım. Sonra Sûre-i Ahzâba kadar yazdım. Ahzâb sûresinin 23.cü âyetini hazret-i Resûl-i Ekremden işitmiş idim. Kaybetdim. Onu taleb eyledim. Yine Huzeyme-i Ensârî hazretlerinin yanında buldum. Yerine yazdım. Nihâyet Mushafı temâmladım. Halîfeye götürdüm. Ona (ilk Mushaf) diye ad koydular. Hazret-i Alî, hazret-i Ebû Bekr hakkında buyurdular ki, Hazret-i Ebû Bekr, insanlar arasında en büyük sevâba kavuşmuşdur. Kur’ân-ı kerîmi, levhâlardan toplu hâle ilk getiren odur. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın hilâfeti zemânında bu Mushaf, onun yanında kaldı. Hazret-i Sıddîk-ı ekber, âhırete göçdükden sonra, hazret-i Ömerin yanında durdu. Hazret-i Ömer âhırete göçdükden sonra, Resûlullah hazretlerinin muhterem zevceleri, hazret-i Ömerin kızı Hafsanın “radıyallahü teâlâ anhâ” yanında durdu. Hazret-i Ebû Bekrin hilâfet müddeti iki sene oldu. Eksik ve fazla rivâyet de vardır. Ömrleri altmışüç senedir. Hicretin onüçünde, mubârek cemâzil evvelin yirmiikisinde akşam ile yatsı arasında vefât etdiler.