MALLARINIZ DAHA SEVGİLİ İSE… - kainatingunesi.com

MALLARINIZ DAHA SEVGİLİ İSE…

Îmân ile küfür birbirinin zıddı olduğu gibi, âhiret de, dünyânın zıddıdır. Âhireti kazanmak için, dünyâyı yani harâmları, günahları terk etmeli, İslâmiyyetin emrettiği şeyleri yapabilmek için, bütün râhatı, zevkleri fedâ etmelidir. Eshâb-ı kirâm, İslâmiyyeti yaymak için, mallarını, canlarını ortaya koydular. Ehl-i sünnet âlimleri de, gece-gündüz demeden, uyumayarak, dinlenmeyerek, istirâhatlarını fedâ ederek, din bilgilerini topladılar, kitaplara yazdılar ve bizlere ulaştırdılar. Allahü teâlânın rızâsı yolunda mal verenlerin ve cihâd edenlerin dahâ üstün olduklarını Kur’ân-ı kerîm haber vermektedir. Bunun için Eshâb-ı kirâm, her şeylerini bu yolda fedâ etmişlerdir. Tevbe Sûresinin 25. âyet-i kerimesinde meâlen; (Ya Muhammed; onlara de ki, eğer sizin babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, aşîretiniz, kazandığınız mallarınız, kesâdından korktuğunuz ticâretiniz ve hoşnut olduğunuz meskenleriniz, Allahü teâlâdan, Resûlünden ve Onun yoluna cihâddan sizlere daha sevgili ise, Allahü teâlânın hemen ve sonra gelecek olan büyük azâbına hâzır olunuz) buyurulmaktadır.

     BÜTÜN SERVETİNİ VERDİ…

Bu sebeple Eshâb-ı kirâmın zenginlerinden olan hazret-i Osmân, ne kadar serveti varsa hepsini, İslâmiyyeti kuvvetlendirmek, yaymak, cenâb-ı Hakkın rızâsını kazanmak için sarf etmiştir. Bir gün Peygamber efendimiz mescidde Eshâb-ı kirâmı Tebük Gazâsı için yardımda bulunmaya teşvîk ediyordu. Hazret-i Osmân ayağa kalkarak;

-Yâ Resûlallah! Allah yolunda yüz deve vermeyi üzerime aldım dedi. Resûlullah efendimiz yardım için teşvîke devam edince, hazret-i Osmân tekrâr ayağa kalkıp;

-Yâ Resûlallah! Allah yolunda yüz deve dahâ vermeyi üzerime aldım dedi. Resûlullah efendimiz, minberden inerken;
(Bundan sonra yapacağı şeylerden Osmân’a hesâb yoktur) buyurdular. Peygamber efendimiz, Eshâb-ı kirâmı tekrâr teşvîk edince, hazret-i Osmân;

-Yâ Resûlallah! Allah rızâsı için yüz deve dahâ vermeyi üzerime aldım dedi. Peygamber efendimiz de;
(Tebük askerini donatan kişiye Cennet var!) buyurdu.
Bunun üzerine hazret-i Osmân bin altın getirerek, Resûlullah efendimizin önlerine koydular. Hazret-i Osmanın bu yardımı üzerine Resûlullah efendimiz; (Ey Allahım! Ben Osmân’dan râzıyım. Sen de râzı ol) diye duâ ettiler. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

“En iyi kimse, kalbi dünyâya bağlı olmayan ve Allah sevgisi ile çarpandır. Dünyâ muhabbeti, günâhların başıdır. Dünyâyı sevmekten kurtulmak da, ibâdetlerin başıdır. Çünkü Allahü teâlâ, dünyâya düşkün olmayı sevmez. Dünyâ ve dünyâya düşkün olanlar, mel’ûndur ve Allahü teâlânın merhametinden uzaktırlar. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Dünyâ mel’ûndur ve dünyâda, Allah için yapılmayan her şey de mel’ûndur.)

Dünyâ demek, kalbi Allahü teâlâdan gâfil eden, Onu unutturan, kalbe Allahtan başkalarını getiren şeyler demektir. Allahü teâlâyı unutturan mallar, sebepler, mevkiler, şerefler hep dünyâ olur. Vennecm sûresinin; (Bizi düşünmeyenlerden, bizden yüz çevirenlerden, sen de yüzünü çevir. Onları sevme!) meâlindeki 29. âyeti, böyle olduğunu açıkça göstermektedir. İşte bu dünyâ, insanın cân düşmanıdır. Bu dünyânın düşkünleri, hiç toparlanamaz, kendilerine gelemezler. Âhirette de, pişmân olacaklar, çok acılarla karşılaşacaklar.

     DÜNYAYI TERK ETMEK…

Dünyâyı terk etmek demek, kalbin onu sevmemesi, ona düşkün olmaması, kıymet vermemesi demektir. Ona düşkün olmamak da, varlığı ile yokluğu müsâvî olmaktır.” Netice olarak, eğer bir kimse, malını seviyorsa, niçin bu malını mirâsçılarına bırakıp gitmekte ve niçin o maldan ayrılmaktadır! Kişi, kendine merhamet etmeli, kendini de, bir vâris yerine koyup, hissesini, âhireti için âhiret yolunda harcamalıdır. Bunu da yapamayan, o malın zekâtını vererek azâbından kurtulmalıdır. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Ey Âdemoğlu! Benim malım, benim malım dersin. O maldan senin olan, yiyerek yok ettiğin, giyerek eskittiğin ve Allah için vererek, sonsuz yaşattığındır.)

Osman Ünlü – 7.06.2009