Meşgalemiz, asıl maksadı unutturmamalı... - kainatingunesi.com

İnsanın yaratılmasından maksâd, kulluk vazîfelerini yapmak ve cenâb-ı Hakkın rızâsını kazanmak, sevgisini istemek içindir.

Çok mal, para kazanmayı, mevki ve şöhret sahibi olmayı asıl maksâd zannetmemelidir. Mal, para, mevki, dinimizin emrine uygun kullanılırsa, cenâb-ı Hakkın rızasını kazanmaya mani olmazlar. Zaten dinimizde, bu maksatla dünyâ işleri ile meşgûl olmak, ibâdettir. Peygamber efendimiz; (Hiç ölmeyecek gibi dünyâ için, yarın ölecekmiş gibi de, âhiret için çalışınız!) buyurmuşlardır. Bir kimse, arzûsunu ele geçirmekte, İslâmiyetten dışarı çıkar, dinin hudûduna tecâvüz ederse, bu maksâd, o kimsenin mabûdu ve ilâhı olur. “Maksâdın ne ise, taptığın odur” sözü meşhurdur. Yani bir kimse, maksadına kavuşmak için, farzlardan birini bırakır, bir harâm işlerse, meselâ namâzı, orucu bırakır veyâ içki içerse, bu maksûdu, onun mabûdu, ilâhı olur. “İnsanlar üç kısımdır” Ayn-ül-Kudât Hemedânî hazretleri buyuruyor ki: “Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde; (İnsanlar üç kısımdır. Birinci kısım, hayvanlara benzer. İkinci kısım, meleklere benzer. Üçüncü kısım, Peygamberlere benzer) buyurmuşlardır. Birinci kısımda olanların maksadı, hayvanlar gibi yiyip içmektir. Bunlar hakkında A’râf sûresinin 179. âyet-i kerîmesinde meâlen: (Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir. Belki daha da aşağıdırlar) buyuruldu. İkinci kısımdakilerin maksadı, melekler gibi tesbîh, namaz, oruç gibi ibâdetlerdir. Üçüncü kısımdakilerin maksadı ise, aşk-ı ilâhî, rızâ-yı Bârî, muhabbetullah ve Allahü teâlâya teslim olmaktır.” İmâm-ı Şâfiî hazretleri; “Kimin düşüncesi, arzusu, maksadı yemek içmek yani dünyâ ise; onun kıymeti, bağırsaklarından çıkardığı kazûrat kadardır” buyurmuştur. Fıkıh kitaplarında, farzların yapılmasına mâni olan nâfile ibâdetlerle meşgûl olmanın bile, mâlâyanî yani faydasız olduğu yazılıdır. Hadis-i şerifte ise; (Mâlâyanî ile yani faydasız şeyle meşgûl olmak, Hak teâlânın o kuldan yüz çevirdiğinin işâretidir) buyurulmuştur. İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: “Dünyâda kazanılan şeyler, geçicidir. Aklı olan, buna kıymet vermez. Hattâ, bazıları; “Geçici olan hayır, sonsuz kalan şerden dahâ kıymetsizdir” dedi. İnsanın her bir nefesi, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazîne yapılabilir. Asıl bunu hesâb etmek îcâbeder. Aklı olan kimse, her gün, sabâh namâzından sonra, hâtırına hiçbir şey getirmeyip, ortağı olan nefsine; “Benim sermâyem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermâye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrâr ele geçemez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. Ömür bitince, ticâret sona erer. Ticârete sarılalım ki, vaktimiz azdır ve âhiret uzun ise de; orada ticâret ve kâr olmaz. Bu dünyâ günleri, o kadar kıymetlidir ki, ecel gelince, bir gün izin istenir, fakat ele geçmez. Bugün, bu ni’met elimizdedir. Aman nefsim, çok dikkat et de, bu büyük sermâyeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak, sızlamak, fayda vermez. Bugün, ecelin geldiğini, dahâ bir gün müsâade etmeleri için, yalvardığını, sızladığını ve sana, bir gün bağışladıklarını ve şimdi, o günde bulunduğunu farzet! O hâlde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, saâdete kavuşmamaktan dahâ büyük ziyân olur mu? Yarın ölecekmiş gibi, dilini, gözlerini ve yedi âzânı harâmdan koru! Cehennemin yedi kapısı var, demişlerdir. Bu kapılar senin yedi uzvundur. Bu uzuvları harâmdan korumaz isen ve bugün ibâdet yapmazsan, seni cezâlandırırım!” demelidir. Nefs âsî, emirleri yapmak istemez ise de, nasîhat dinler ve istediklerini vermemek, ona tesîr eder. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: (Akıllı kimse, ölmeden önce hesâbını gören, ölümden sonra kendisine yarayacak şeyleri yapan kimsedir.) Resûlullah efendimiz bir kerre de; (Yapacağın her işi, önce düşün, Allahü teâlânın râzı olduğu, izin verdiği bir iş ise, onu yap! Böyle değilse, o işten kaç!) buyurmuştur. İşte her gün, nefis ile böyle şartlaşmalıdır.” Son nefes endişesi!.. Netice olarak, meşgalemiz yani işimiz, mevkimiz, vazifemiz, bizlere asıl maksadı unutturmamalıdır! Asıl maksat, zengin olmak, şan şöhret sahibi olmak değil, ahireti kazanmaktır. Her an son nefes endişesi ile yaşamalıyız. Korkusuz, endişesiz yaşamak tehlikelidir. Gerçi suyun aktığı yönden, gideceği yer belli olur ise de, milyonda bir ihtimal de olsa, bunun tersi olabilir. Bu sebeple son nefes için korkmak lazımdır. Ve Allahü teâlânın şu hadis-i kudsîde buyurduklarını da unutmamalıdır: (Ey Âdemoğulları! Sizi kendim için yarattım. Her şeyi de sizin için yarattım. Senin için yarattıklarım, seni, kendim için yaratılmış olduğundan men ve gâfil ve meşgûl etmesin.)

Osman Ünlü / Türkiye Gazetesi / 14.01.2007