MEZHEP İMAMI KİME DENİR? - kainatingunesi.com

Eshab-ı kiramın hepsi müctehid, derin âlim ve mezhep imamı idi. “Eshab-ı kiram hangi mezhepteydi” demek, “Alay komutanı, hangi bölüktendir” demeye benzemektedir.

Mezhep imamı demek, Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini Eshab-ı kiramdan işiterek toplayan, kitaba geçiren, açıkça bildirilmemiş olan bilgileri de açık bildirilmiş olanlara benzeterek meydana çıkaran büyük âlim demektir.

Hadika kitabında buyuruluyor ki: “Bilinen dört imam zamanında başka mezhep imamları da vardı. Bunların da mezhepleri vardı. Fakat bunların mezheplerinde olanlar azala azala bugün hiç kalmadı.”

İbni Hacer-i Mekkî hazretleri “Eshab-ı kiramın hepsi müctehid, derin âlim ve mezhep imamı idi” buyuruyor. Hepsi de mezhep imamlarımızdan daha üstün, daha çok bilgili, mezhepleri daha doğru, daha kıymetliydi. Fakat bunların kitapları olmadığı için mezhepleri unutuldu, mevcut dört mezhepten başkasına uymak imkanı kalmadı. “Eshab-ı kiram hangi mezhepteydi” demek, “Alay komutanı, hangi bölüktendir” demeye benzemektedir.

Hicretten dört yüz sene geçtikten sonra, mutlak ictihat yapabilecek kadar derin âlim kalmadığı muteber kitaplarda yazılıdır. Hadika’da yazılı hadis-i şerifte, doğru yoldan ayrılmış din adamlarının çoğalacakları bildirilmektedir. Bunun için Ehl-i sünnet olan her Müslümanın, bilinen dört mezhepten birini seçerek, bu mezhebin, nakli esas alınarak hazırlanmış ilmihal kitabını okuyup öğrenmesi, imanını ve bütün işlerini buna uydurması lazımdır. Dört mezhepten birini taklit etmiyen kimse Ehl-i sünnet olamaz. Buna mezhepsiz denir ki, ya yetmişiki bozuk fırkadan birindedir veya imanını kaybetmiştir. Böyle olduğu, Bahr, Hindiyye, Tahtâvî’nin Zebâyıh kısmında ve İbn-i Âbidin’de yazılıdır.

Mizan-ül kübra kitabında buyuruluyor ki: “Unutulmuş olan mezheplerin ve bugün mevcut bulunan dört mezhebin hepsi haktır, sahihtir. Birinin başkası üzerine üstünlüğü yoktur. Çünkü hepsi aynı din kaynağından alınmışlardır. Bütün mezheplerde, yapılması kolay işler, ruhsatlar bulunduğu gibi yapılması güç, azimet olan işler de vardır. Azimet olan işi yapabilecek kimsenin kolay işi yapmaya kalkışması din ile oynamak olur. Azimeti yapmaktan aciz olan, özürlü olan kimsenin ruhsat olanı yapması caiz olur ve ruhsat olanı yapması, azimet yapmış gibi çok sevap olur. Aciz olmayanın, kendi mezhebindeki ruhsatları yapmaması, azimetleri yapması gerekir. Hatta kendi mezhebinde yalnız ruhsatı bulunan işin, başka mezhepte azimeti varsa, o azimeti yapması iyi olur. Mezhep imamlarının sözünü beğenmemekten, kendi düşüncesini onlardan üstün sanmaktan, çok sakınmalıdır. Çünkü başkalarının ilimleri, anlayışları, müctehitlerin, ilimleri ve anlayışları yanında hiç gibi kalır.”

Osman Ünlü – 03.11.2015