Müminlerin annelerine hakaret - kainatingunesi.com

Sual: Mezhepsiz bir hoca, (Peygamberimiz hep bedevî kadınlarla evlenmişti. En kültürlüsü hazret-i Âişe bile, iki kere ikinin dört, üç kere üçün dokuz ettiğini bilmezdi) diyor. Resulullah’ın mübarek hanımlarına bedevî diye hakaret etmesinin sebebi ne olabilir?
CEVAP
Mezhepsiz hocanın, (Resulullah’ın hanımlarının hepsi bedevî idi)demesi, çirkin bir iftiradır. Resulullah’ın zevcelerine saygı göstermek, her Müslümana vacib, yani farzdır. Bir âyet-i kerime meali:
(Peygamberin hanımları, müminlerin anneleridir.) [Ahzab 6]

Bu annelerimize gösterdiğimiz saygı, kendi annemize olandan daha fazla olmalıdır. Resulullah’ı bir kere gören Müslüman cennetliktir. Bütün insanlardan üstündür. Eshab-ı kiramın istisnasız hepsi cennetliktir. (Hadid 10)

Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ile evlenmek de ayrı bir üstünlüktür. Hattâ bu hanımların akrabaları da ebedî saadete kavuşmuştur. Bu konudaki birkaç hadis-i şerif:
(Benimle evlenen veya kız alıp verdiklerim, Cehenneme girmez.) [Deylemî]

(Allahü teâlâ, bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemî]

(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini (Eshab) ve (Eshar) olarak ayırdı. Bunları kötüleyenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların lâneti olsun!) [Hâkim]

(Eshabımı, Ezvacımı ve Ehl-i beytimi seven ve onlara dil uzatmayan, Cennette benimle beraber olur.) [Ramuz]

(Esharımın cennetlik olmasını istedim. Rabbim de bu isteğimi, kesin olarak kabul etti.) [Hâkim]

Eshab: 
Resulullah efendimizin arkadaşları.
Eshar: 
Resulullah efendimizin zevce, kayınpeder, kayınvâlide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından olan akrabaları.
Ezvac: Resulullah efendimizin zevceleri, yani müminlerin anneleri.

Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâ, bana insanların en iyilerini arkadaş ve zevce olarak ayırdı) buyuruyor. Mezhepsiz ise, (Hanımları bedevî idi) diye kötülüyor. Maksadı, (Cahil kadınlarla evlendi) diyerek Resulullah’ın şanına leke sürmek ve İslâmiyet’i kötülemektir. İslamiyet kötülenince, Müslümanları başka dinlere çekmesi kolaylaşacaktır.

Resulullah’ın mübarek hanımları
Bedevî diye kötülenen mübarek vâlidelerimiz hakkında muteber kitaplardan alarak kısa bilgi verelim:

Âişe-i Sıddıka “radıyallahü anha”: Mekke eşrafından, Kureyş’in büyüklerinden Hazret-i Ebu Bekir’in kızıdır. Çok akıllı, zeki, âlime, edibe, afife ve saliha idi. Hafızası pek kuvvetli olduğu için, Eshab-ı kiram, birçok şeyleri ondan sorup öğrenirdi. Âyet-i kerime ile övülmüştür. Hazret-i Ebu Bekir ve çocuklarına bedevî demek, mezhepsizlerin yeni bir taktiği midir?

Âişe vâlidemiz hakkında birkaç hadis-i şerif:
(Âişe’nin bütün kadınlara üstünlüğü, tiridin [et yemeğinin] diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.) [Buhârî, Müslim, Tirmizî]

(En çok Âişe’yi ve erkeklerden de, onun babasını seviyorum.) [Buhârî]

(Kadınlardan vezirim Âişe’dir.) [Deylemî]

Resulullah efendimiz, (Allahü teâlâ, beni kendi nurundan yarattı. Benim nurumdan da Ebu Bekir’i, onunkinden de, Ömer’le Âişe’yi yarattı. Ömer’in nurundan, mümin erkekleri, Âişe’nin nurundan da, mümin kadınları yarattı) buyurup sonra Nur sûresinin (Allah’ın nur vermediği kimse, münevver olamaz) mealindeki 40. âyetini okudu. (Lübab-ül-elbab)

Hadis âlimlerinden Abdülhak Dehlevî hazretleri, kitabında buyuruyor ki:
Âişe-i Sıddıka vâlidemizin faziletleri, üstünlükleri, sayılamayacak kadar çoktur. Eshab-ı kiramın fıkıh âlimlerindendi. Çok fasih ve beliğ konuşurdu. Eshab-ı kirama fetva verirdi. Fıkıh bilgilerinin dörtte birini Hazret-i Âişe haber vermiştir. Hadis-i şerifte, (Dininizin dörtte birini Hümeyra’dan öğreniniz!) buyuruldu. (Kurret-ül-ayneyn) [Resulullah, Hazret-i Âişe’yi çok sevdiği için, ona (Hümeyra) derdi.](Medaric-ün-nübüvve)

Hazret-i Ali’nin cephesinde olup, Hazret-i Âişe vâlidemize karşı savaşan Ammar bin Yasir “radıyallahü anh”, halka hitap edip, (Ben de biliyorum, Âişe vâlidemiz, dünyada da, âhirette de Resulullah’ın zevcesidir) buyurdu. (Buhârî)

Görüldüğü gibi, kendisiyle savaşan bir Sahabî bile, Hazret-i Âişe vâlidemize dil uzatmıyor. Ebu Musa “radıyallahü anh”, (Müşkülümüzü çözecek bir hadis arasak, hemen Âişe vâlidemize sorardık. O, bize bu hususta mutlaka bir bilgi verirdi) buyurdu. (Tirmizî)

(Üç kere üçün dokuz ettiğini bilmezdi) denilen Âişe vâlidemiz, böyle büyük âlim ve müctehid bir hanımdı. Bedevî diye hakaret edilmesindeki maksat, (İyi erkeklere iyi kadınlar, kötü erkeklere kötü kadınlar layık olur) sözü gereğince, hâşâ (Hanımları cahil olduğuna göre, kendisi de cahil idi) demek istiyor. Böylece İslamiyet’i kötülemeye, gönlündeki Hristiyanlığı övmeye çalışmaktadır. Hristiyanların cehennemlik olduğunu bildiren âyetleri tarihsel diyerek inkâr etmesinin sebebi de budur.

Hadicet-ül-Kübra “radıyallahü anha”: Kureyş’in asilzadelerinden bir aileye mensuptur. Tüccardı, çok zengindi. Memurları, kâtipleri ve köleleri vardı. Hazret-i Fâtıma’nın annesidir. Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Zübeyr bin Avvam “radıyallahü anh” da, Hadicet-ül-Kübra’nın “radıyallahü anha” kardeşinin oğludur. Resulullah efendimiz, Hadice vâlidemiz hakkında buyuruyor ki:
(Cennet kadınlarının en üstünü Hadice, Fâtıma, Meryem ve Âsiye’dir.) [İ. Ahmed, Taberanî, Hâkim]

(Fâtıma; Meryem, Âsiye ve Hadice-i Kübra’dan sonra bütün kadınların seyyidesidir.) [İbni Ebi Şeybe]

Hazret-i Âişe, “radıyallahü anha” anlatıyor: Resulullah’ın hanımlarından, Hazret-i Hadice radıyallahü anha’ya karşı duyduğum kıskançlığı başka hiçbirine duymadım. Hâlbuki onu hiç görmemiştim. Resulullah onu çok anardı. Ne zaman bir koyun kesse, Hadice hatunun dostlarına da gönderirdi. Bazen, (Dünyada Hadice’den başka kadın yok mu?) dediğim zaman, (Herkes bana yalancı dediği günlerde, o bana inandı. Herkes bana eziyet verirken, o bana yâr oldu. Üzüntülerimi giderdi. Çocuklarım ondan oldu) buyururdu. Ben de, (Madem onu çok seviyor, ben de Resulullah’ı üzmemek için Hadice hatun hakkında kötü söz söylemeyeceğim) diye kendi kendime söz verdim. (Buhârî, Müslim, Tirmizî)

Böyle muhterem bir annemize bedevî demek, ancak takıyye yapan, Müslüman görünen misyonerlere, kardinallere mahsus bir taktiktir.

Hafsa binti Ömer “radıyallahü anha”: Kureyş’in eşrafından Hazret-i Ömer’in kızıdır. Hazret-i Ömer bedevî değil ki, kızı bedevî olsun. Hazret-i Ömer’in dokuzuncu dedesi olan Kâ’b, Resulullah’ın yedinci babasıdır. Yani Resulullah’la dokuzuncu göbekte dedeleri aynıdır. Hafsa vâlidemize bedevî diyen hainin maksadı başkadır.

Ümm-i Habibe “radıyallahü anha”: Mekke’nin ileri gelenlerinden, Kureyş’in başkomutanı Ebu Süfyan’ın kızıydı. Ebu Süfyan, bedevî olmayınca, kızı nasıl bedevî olur? Onunla evlenmesi, babası Ebu Süfyan’ın Müslüman olmakla şereflenmesini hazırlayan sebeplerden biri oldu. Ebu Süfyan “radıyallahü anh” halis Müslüman olup, Taif Gazası’nda çok kahramanlık gösterdi ve bir gözü kör oldu. Hazret-i Ebu Bekr halife iken, Yermük Savaşı’nda öbür gözünü de kaybetti.

Cüveyriyye binti Hâris “radıyallahü anha”: Beni Mustalak kabilesinden alınan esirler arasında, kabilenin reisi Hâris’in kızıydı, yani bedevî falan değildi. Yirmi yaşında, çok güzeldi. Diğer esirlerle birlikte satılığa çıkarılınca, babası, bu kıymetli evladını satın almak için Medine’ye bir sürü deve getirdi. En iyi iki deveye kıyamayıp şehir dışında sakladı. Resul “aleyhisselam”, (Filan yerde sakladığın iki iyi deveyi de getirirsen kızını sana satarız) buyurdu. Reis Hâris, şaşırıp, bu mucize karşısında, iki oğlu ve daha nice kimse ile iman etti. Resul “aleyhisselam” develeri alıp, kızını babasına verdi. Kızı da imana geldi.

Cüveyriyye hatunun isteği üzerine, Resulullah efendimiz, onu nikâh edince, Eshab-ı kiramın hepsi, (Biz, Resulullah’ın ailesinin, annemizin akrabasını cariye olarak, hizmetçi olarak kullanmaktan hayâ ederiz) dedi. Hepsi, esirlerini azat etti. Bu nikâh, yüzlerce esirin azat olmasına sebep oldu. (Cüveyriyye ne bahtiyar kız imiş ki, kavminin esaretten kurtulmasına sebep oldu) dediler. Cüveyriyye “radıyallahü anha”, bu hâli her zaman söyleyerek öğünürdü. Âişe vâlidemiz, “radıyallahü anha”, (Ben Cüveyriyye’den daha hayırlı, daha bereketli bir kadın görmedim) derdi.

Hazret-i Safiyye “radıyallahü anha”: Hayber Yahudilerinin başı olan Huyey ibni Ahtab’ın kızıydı. Hicretin yedinci senesinde Hayber’in fethinde Safiyye de esir edilmişti. Resulullah’ın hissesine düşüp azat buyurdu. İman edince, Resulullah’ın nikâhıyla şereflendi.

Hazret-i Enes “radıyallahü anh” anlatır: Safiyye hatun ağlayarak Resulullah efendimize, (Hafsa bana “Sen Yahudi kızısın!” dedi) der. O da, (Sen bir peygamberin neslindensin. Üstelik bir peygambere de nikâhlısın. Bu sözü sana nasıl söyler?) diyerek onu teselli etti. Hafsa vâlidemizi de ikaz etti. (Tirmizî)

Zeyneb binti Cahş “radıyallahü anha”: Resulullah’ın halası Ümeyme hatunun kızıydı. Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Cahş’ın kardeşi idi. İlk iman edenlerdendir. Resul “aleyhisselam” nikâh etmek istedi. İşitince, sevincinden iki rekat namaz kılıp, (Ya Rabbi! Senin Resulün beni istiyor. Eğer Onun zevceliği ile şereflenmemi takdir buyurdun ise, beni Ona sen ver!) diye dua etti. Duası kabul olup, Zeyneb’in nikahını Allahü teâlâ yaptığı için, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ayrıca nikah yapmadı. Hazret-i Zeyneb “radıyallahü anha” bununla her an öğünür ve (Her kadını babası evlendirir. Beni ise, Allahü teâlâ nikahladı) derdi. O zaman 38 yaşında idi. Hayrı, ihsanı, sadakayı pek çok severdi. El işlerinde de mahir idi. İşlediği şeyleri ve eline geçen her şeyi akrabasına ve fakirlere verirdi. Hattâ halife Ömer “radıyallahü anh” Ezvac-ı Mutahheratın herbirine 12 bin dirhem verirdi. Bu, alır almaz hepsini sadaka olarak dağıtırdı. Resulullah’tan sonra, Zevcat-i tahirat arasında, en önce vefat eden budur. Hazret-i Aişe, onu çok medh ve sena eyledi. (Zevcelerim arasında, bana en önce kavuşacak olanı, eli uzun [çok cömert] olanıdır) hadis-i şerifi, bunun önce vefat edeceğini haber vermişti. Çünkü en çok sadaka veren bu vâlidemezdi.

Zeyneb binti Huzeyme “radıyallahü anha”: Çok ibadet eder, çok sadaka verirdi. Önce Resulullah’ın halası Ümeyme’nin oğlu olan Abdullah bin Cahş radıyallahü anh’ın zevcesi idi. Abdullah “radıyallahü anh”, Uhud gazasında şehit olunca, Resulullah’ın nikâhı ile şereflendi, fakat sekiz ay sonra vefat etti.

Ümm-i Seleme “radıyallahü anha”: Ümm-i Seleme vâlidemiz, tatlı dilli, şefkatli ve mihriban [güler yüzlü] idi. Gayrimüslim bir kadın gelirse yaptığı güzel muamele karşısında imana gelir diye, onun yanına gönderirlerdi.

Adı Hind idi. Eshab-ı kiramın en büyüklerinden olan Hazret-i Ebu Bekr ve Hazret-i Ömer gibi büyük zatların nikâh taleplerini kabul etmedi. Resulullah’ın nikâhı ile şereflendi. Medine’de 84 yaşında vefat etti. Son vefat eden annemiz bu idi.

Meymûne binti Hâris “radıyallahü anha”: Resulullah’ın amcası olan Hazret-i Abbas’ın zevcesi Lübade hanımın kız kardeşiydi. İsmi Birre iken, Resulullah, şanına layık bir isimle değiştirdi, Meymûne yaptı. Meymûne, bereketli, uğurlu, kutlu demektir. Kölesini azat eden asîl bir hanım idi.

Mariye Hatun “radıyallahü anha”: Herakliüs’un Mısır valisi olan Mukavkas’in hediye gönderdiği Mısırlı Mariye Hatun, Resulullah’ın tevazuuna hayran kalıp hemen Müslüman oldu. Peygamberimiz de, onun Müslüman oluşundan çok memnun oldu ve onunla evlendi. Resulullah’ın oğullarının üçüncüsü ve çocuklarının sonuncusu olan İbrahim’in annesiydi.