Müslim b. Yesâr Hazretleri
“Basra’nın 5 Fakîh’inden biri”dir
Câmide namaz kılarken, direklerden biri yıkıldı. Kubbe göçtü! Câmide bulunanlar, hep kaçıştılar…
Daha sonra Basra halkı, içerde kalanları kurtarmaya geldiler… O sırada bir zât, hâlâ namaz kılıyordu!.. Gelenlerin sesini duyunca, selâm verdi ve namazını tamamladı… O zaman kendisini tanıdılar ve: “Geçmiş olsun, yâ Ebâ Abdullah!..” dediler. Müslim b. Yesâr hazretlerinin künyesi: Ebû Abdullah idi. Şaşkınlıkla, yüzlerine baktı ve: “Ne oldu?” diye sordu… Dışardan gelenler: “Kubbe çöktü!..” deyince, hayretle: “Hiç farkına varmamışım!..” buyurdu… Kaldığı namaz’dan bu derece; büyük lezzet alan bir âlimdi…
lbn-iAvn hazretlerinin rivâyetine göre: “O zaman, Müslim b. Yesâr’dan daha faziletli kimse yoktur” denilir… Hakikaten her hâli, Peygamber efendimizin “Sünnet-i Seniyyesine” uygundu! Zikri, fikri, edebi, hayâsı, uzleti ziyâde olup; Allahü teâlâdan başka maksadı, Resûlullah’tan başka sevgilisi yok idi…
Hâne halkına şöyle derdi: “Bir hâcetiniz olduğu zaman, benimle konuşunuz! Yoksa, namaz kılacağım!”
Ayrıca ev halkına, şöyle tenbîh ederdi: “Ben namaz kılmağa başladığım zaman; istediğiniz şekilde konuşabilirsiniz!.. Konuşulanları işitmem ve rahatsız olmam!..”
Bâzı arkadaşları onu namaz’da görünce, birbirlerine dediler ki: “Müslim b. Yesâr (rh. a.) sanki, atılmış bir elbise gibi namaz kılıyor!..”
Gerçekten yere atılmış veya bir yere asılmış elbise, nasıl hiç hareket etmezse; o da öyle hareketsiz ve kendinden geçmiş haldeydi!..
Bir sabah arkadaşlarına dedi ki: “Dün gece Rabbime, uzun uzadıya secde ettim…”
Onu tanımıyanlardan biri, lâf attı: “Allah’tan ümidinizi kesmeyiniz!;. Bu kadar yorulmaya, ne lüzûm var?” deyince, Müslim b. Yesâr hazretleri: “Ne kadar uzak bir ümîdL Korkan; korktuğundan kaçar!.. Bir şeye kavuşmayı arzulayan ise; arzusuna koşar!..” buyurdu…”
O; “Beyn’el havf-ü recâ” yâni (korku ile ümîd) arasında yaşadı. Korkusu; ümîd ile birlikte, aşk ve muhabbet doluydu… Ümidi ise; kulluk ve ibâdetle kaplıydı!..
Vefatı
Bir âlim buyurdu ki: “Ey, Basra ahalisi! Sizin efendinizi; Kâbe-i Muazzama’da gördüm. Öndeki direklerden ikisi arasında, namaz kıldı ve ağlıyarak secdeye kapandı… Gözyaşlan mermeri ıslatırken, Müslim b. Yesâr (rh.a.): ‘Yâ RabbiL Elimle işlediğim günâhları, affeyle…’ diye yalvanyordu!.. Sonra da bizlere: ‘Hiçbir zevk; Allahü teâlâya yalvarmanın zevkinden üstün olamaz!’ buyurdu…”
Allah için seven, Allah için buğz edenlerdendi. “Hubb’u Fillâh, Buğz’u Fillâh”ı, en güzel yapanlardandı. Nitekim buyurdu ki: “Allah için sevmemin dışında; hiçbir şeye sevgim yoktur!”
Hiç kimseye bedduâ etmez ve edilmesini de, sevmezdi… Bir zâlime beddûa eden kimseye, dedi ki: “Şu zâlimi, zulmü ile başbaşa bırak!.. Çünkü onun bir ân önce helâk olması için, zulmüne devam etmesi, senin bedduâdan daha te’sirlidir!”
Aynca hiç kimseye, lanet etmezdi. En çok kızdığı insana: “Artık seninle, aramız açıldı!..” derdi. Bunu söylediği zaman; artık o kimseyle görüşmezdi…
Talebelerine sık sık, şöyle nasihat ederdi: “Münâkaşa ve mücâdeleden sakınınız!.. Çünkü o ân, âlimin câhilleştiği ândır.
İşte o zaman şeytân, âlimin dilinin sürçmesini ve hatâ yapmasını kollar!..”
Sonra buyurdu ki: “Hak ve doğru olan bir şeyi söylemek; susmaktan hayırlıdır!.. Bâtıl ve yanlış bir şeyi söylememek ise, söylemekten hayırlıdır!”
Haramdan son derece kaçınan Hazreti Müslim b. Yesâr, bir yıl Hac niyetiyle Hicaz’a gitti… Bulunduğu yerde oturmuş, yemeğini yiyordu. O sırada yanına, bir kadın geldi! Bir şeyler işâret etti!.. Yiyecek istediğini zanneden Hazreti Müslim, bir miktar yiyecek uzattı. Fakat kadın, yiyecek istemediğini söyleyip, çirkin bir teklifte bulundu!.. Hazreti Müslim önündeki yiyecekleri, olduğu gibi bıraktı. Ve oradan, olanca kuvvetiyle kaçtı! İyice uzaklaştıktan sonra da: “Yâ Rabbi!.. Ben buraya sâdece, Sana kulluk için geldim…” dedi. Başını, secdeye koydu ve: “Yâ Rabbi!.. Sen, benden râzı olduğun hâlde… Sana, ne zaman kavuşurum!..” diye, duâ etmeğe başladı… Ömer b. Abdülaziz’in hilafeti zamanında!.. 718 (100h.) yılında, Basra şehrinde vefât etti…
Allahü teâlâ diğer sâlih kullan gibi; onu da Cennetine kavuşturur, inşâallah…