MÜSLİMÂNLIĞI SEÇENLER MAHMÛD GUNNAR ERİKSON (İsveçli) - kainatingunesi.com

 

MÜSLİMÂNLIĞI SEÇENLER

MAHMÛD GUNNAR ERİKSON (İsveçli)

Allahü teâlâya hamd-ü senâ ile söze başlıyorum. Allahü teâlâdan başka bir mâbut bulunmadığına ve Muhammed aleyhisselâmın Onun kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ederim.

Bundan beş sene evvel müslümanlarla görüştüm. Dostlarımdan biri, birgün, Kur’an-ı kerimi merak ettiğini ve onu okumaya başladığını söylemişti. O zamana kadar, Kur’an-ı kerim hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Arkadaşımın Kur’an-ı kerim okumaya başladığını öğrenince, onun yanında küçük düşmemek için ben de Kur’an-ı kerimi tedkîk etmeye karar verdim ve İsveççe bir Kur’an-ı kerim tercümesini bulmak için şehrimizin kütübhânesine mürâce’at ettim. Oradan, böyle bir tercüme buldum ve okumaya başladım. Kütübhâneden aldığım bir kitabı ancak onbeş gün yanımda tutabiliyordum. Fakat, Kur’an-ı kerim, benim üzerimde o kadar büyük bir te’sîr yaptı ki, onbeş gün kâfî gelmedi. Kitabı geri verdikten birkaç gün sonra, tekrar kütübhâneye gidiyor ve onu tekrar alıyordum. Böylece, her 15 günde bir geri vererek ve birkaç gün sonra tekrar alarak, bu Kur’an-ı kerim tercümesini defalarca okudum. Kur’an-ı kerimi okudukça, ona hayrân oluyor ve müslümanlığın hakîkî dîn olduğuna inanmaya başlıyordum. 1950 senesi Kasım ayında, artık müslüman olmaya karar vermiştim. Fakat islâmiyetin hakîkî mânasına vâkıf olmak ve onun derinliğine nüfûz etmek için biraz daha beklemek ve bu dîni biraz daha tedkîk etmek istiyordum. Bunun için, Stockholmda umûmî kütübhâneye giderek, islâm dîni hakkında yazılmış eserleri araştırdım. Bu eserler arasında, Muhammed Alînin Kur’an-ı kerim tercümesini buldum. Muhammed Alînin, Kadıyânî ve Ahmedî denilen bir sapık teşkîlâtın mensûblarından olduğunu sonradan öğrendiğim hâlde, bu kifâyetsiz kimsenin yapmış olduğu tercümeden bile, çok faydalandım. Artık müslüman olmak için hiç bir şüphem kalmamıştı. Müslümanlarla görüşmem işte o zaman başladı. 1952 senesinden îtibaren onlarla birlikte ibâdetlere iştirâk ettim. Büyük bir tâlih eseri olarak, Stockholmda müslümanlar tarafından te’sîs edilmiş bir cemiyet buldum. Onlarla tanıştım. Onlardan da, birçok şeyler öğrendim. 1372 hicrî senesinin Ramazan bayramında İngiltereye gittim ve bayramın birinci günü (Woking) câmiinde resmen müslüman oldum.

Müslümanlıkta beni kendisine en çok cezb eden şey, müslümanlığın son derece mantıkî bir din olmasıdır. İslâmiyette, akl-ı selîmin kabûl etmediği hiçbir şey yoktur. İslâmiyet, Allahü teâlânın bir olduğuna inanmağı emreder. Allahü teâlâ gafûr ve rahîm (affedici ve çok merhametli)dir. İnsanlara rahat ve huzur içinde yaşıyabilmeleri için, her an sayısız lutf ve ihsânlarda bulunur.

İslâm dîninde en çok sevdiğim şeylerden biri de, islâm dîninin yalnız Arabların dîni olmayıp, bütün insanların dîni olmasıdır. Allahü teâlâ, bütün âlemlerin rabbidir. Hâlbuki yahudiler, kendi kudsî kitaplarında, hep (İsrâîlin Allahı)ndan bahs ederler. Yâni, Allahü teâlâyı sırf kendilerine tahsîs ederler.

Yine İslâm dîninde sevdiğim bir husûs, bu dînin şimdiye kadar gelen bütün Peygamberleri kabûl etmesi, hepsine hurmetkâr olması ve başka dîne inananlara büyük bir şefkat ile muamele etmesidir. Bir müslüman, temiz olan her yerde, tarlada, hattâ bir kilisede bile namaz kılabilir. Hâlbuki bir hıristiyan, bir câmiin yanına bile yaklaşmaz.

İslâmın en doğru ve en son din, Muhammed aleyhisselâmın da en son Peygamber olduğunu, Kur’an-ı kerim, ne güzel tarif etmektedir:

Mâ’ide sûresinin üçüncü âyetinde meâlen, (Bugün, dîninizi kemâle erdirdim. Size olan nîmetlerimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmı seçtim) buyurulmuştur.

Âl-i İmrân sûresi ondokuzuncu âyetinde meâlen,. (Ve, kat’î olarak biliniz ki, Allahü teâlâ katında din, İslâmiyettir) buyurulmuştur.