Nasihatin önemi - kainatingunesi.com

Sual: Nasihatin dindeki yeri nedir?
CEVAP 
Nasihat, Allahü teâlânın bir kimseye verdiği nimetin onda kalarak, dinine ve dünyasına faydalı olmasını istemek demektir. İlim sahipleri, imkan nispetinde emr-i maruf ve nehy-i münker yapmalı, yani iyiliği yaymaya, kötülükten sakındırmaya çalışmalıdır! Nasihatten uzak kalan kalb kararır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dinin temeli nasihattir.) [Buhari]

(Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir.) [Taberani]

(Hayra sebep olana, bunu yapanın ecri kadar sevap verilir.)[Müslim]

(Kendi için istediğini din kardeşi için de istemeyen, iman etmiş olmaz.) [Buhari]

(Allahü teâlânın en çok sevdiği kimse, çok nasihat edendir.) [İ. Ahmed]

Nasihatin edepleri
Sual:
 Vaaz ve nasihat ederken dikkat edilecek hususlar nelerdir?
CEVAP
Vaaz ve nasihat eden şunlara dikkat etmelidir:
1- Nasihat eden, yumuşak, mütevazı olmalıdır! Kur’an-ı kerimde, (Âl-i İmran suresinde) Allahü teâlâ, Peygamber aleyhisselamın yumuşak davrandığını, bilfarz kaba ve katı yürekli olsaydı, etrafında kimse kalmayıp dağılmış olacaklarını bildirmektedir. Demek ki, söylenilen söz, ne kadar kıymetli ve hikmetli olursa olsun, güler yüzlü, yumuşak olmadıkça, sözlerin tesiri olmaz. İnsanların hayırlısı, herkesle iyi geçinendir. İnsanların şerlisi ise geçimsiz olandır. Şu halde mütevazı olup, herkesle iyi geçinmelidir!

2- Daima doğru konuşmalı, yalandan uzak durmalı, ihtilaflı konulara girmemelidir! Hazret-i Lokman Hakim’e bu dereceye ne ile çıktığı sual edildiğinde, (Doğru konuşmak, emanete riayet etmek ve bana gerekmeyeni bırakmakla) buyurdu.

3- İnsanları yoracak kadar uzun anlatmamalıdır!

4- Daha çok, kendisinin amel ettiği, tatbik ettiği hususları söylemelidir! Çünkü Allahü teâlâ, (İnsanları iyiliğe teşvik edip de kendinizi unutur musunuz? Niçin kendi yapmadıklarınızı başkalarına söylersiniz) buyurmaktadır. (Bekara 44)

Başkalarına, (Şunu yapmayın) der de, kendisi onu yaparsa, sözü tesirli olmaz. Mesela gıybet etmeyin dediği halde, kendisi gıybet eden, hem insanların, hem de Allahü teâlânın yanında kıymetten düşer.

5- Umumi konuşmalı, herkese hitap etmeli, devamlı bir kişiye bakmamalıdır!

6- Allahü teâlânın rahmetinden ümit kesici, azabından emin olucu şekilde konuşmamalı, korku ile ümidi bir arada söylemelidir! Bir gün Allahü teâlânın rahmetinin bolluğundan bahsederken, başka bir zaman da azabının şiddetinden bahsetmelidir!

7- Eğer konuşmayı uzatacaksa, insanların hoşlandığı şeyleri, güzel menkıbeleri anlatmalıdır! Hazret-i Ömer, ahiretten bahseder, dinleyenlere ağırlık çöktüğünü görünce, dünya işlerinden bahsederdi. Onların açıldıklarını görünce, tekrar ahiret konusuna dönerdi.

8- İhsan sahibi olmalı, alıcı değil verici olmalıdır! Veren elin, alan elden üstün olduğunu bilmelidir! Hazret-i Ali, (Her şeyin bir kıymeti vardır. İnsanın kıymeti ise, ihsanı ve edebidir) buyurdu. Her işte, her yerde edebi muhafaza etmelidir!

9- Faydalı şey anlatmalıdır! Kulağa hoş gelse de, faydasız şeylerden uzak durmalıdır! Hikmet ehli diyor ki:
(Faydalı ilim ve edep, öyle bir kazançtır ki, onları hiçbir hırsız çalamaz. Bunlar Cennetin ziynetidir. Din ve dünya güzelliği bunlardır.)

10- Öğrendiği ilmi kâfi görmemelidir! Çünkü Kur’an-ı kerimde, her ilim sahibinin üstünde bir âlim bulunduğu bildirilmektedir. (Yusüf 76)

Öğrendiği ilimle, insanlara faydalı olabilmek için, dinin yayılmasına hizmet etmelidir!

İyiliği tavsiye etmenin şartları
Sual:
 Kendisi iyi olmayan bir kimse, başkalarının iyi olmalarını tavsiye edebilir mi?
CEVAP
Bazıları, bu husustaki âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden hakkı tavsiyeyi ancak günahsız insanın yapabileceğini zannetmişlerdir. Doğru olmayan kimsenin başkasını doğrultmaya çalışmasının, salih olmayan kimsenin başkasını ıslah etmesinin doğru olmadığını sanmışlardır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kendiniz tam yapamasanız da iyiliği emredin! Kendiniz tam sakınamasanız bile kötülükten sakındırınız!) [İ.Gazali]

Demek ki iyiliği tavsiye etmek için günahsız olmak şart değildir. Sonra Peygamberler hariç günahsız kul bulmak kolay mıdır? Yukarıda bildirilen âyet-i kerime ve hadis-i şerif iyiliği emri ve kötülüğü men etmeyi yasaklamıyor, iyiliği emrederken kendimizi unutmamamız bildirilmektedir. Çünkü kötülüklerin tehlikesini bilen âlime yapılacak azap daha şiddetlidir.

Âlim günah işlerse, (Bilmiyordum) diye bir mazeret ileri süremez. Fakat iyiliği tavsiye ettiği ve kötülükten sakındırdığı için günaha girmeyecektir. Âlim, kendisi yapmazsa bile iyiliği bildirmesi farzdır. Farzı yapan da ihlasına göre ecir kazanacaktır.

Vaaz yolu ile irşatta bulunan kimsenin fâsık olması, fâsıklığının bilinmesi, sözünün tesirsiz olmasına sebep olur. Allahü teâlâ, önce kendimize öğüt vermemizi, eğer kendimiz yaparsak, başkalarına da tavsiye etmemizi bildiriyor. İyiliğe kendimizden başlamamız gerekir, kendimiz yapamazsak bile iyiliği tavsiye etmekten vazgeçmemeliyiz.

İyiliği tavsiye edecek kimsenin dikkat edeceği hususlar:
1- Niyeti düzgün olmalıdır! Yalnız rıza-i ilahi için iyiliği tavsiye etmeyi düşünmelidir!
2- Tavsiye edeceği iyiliğin iyi olduğuna, men edeceği kötülüğün kötü olduğuna dair muteber kitaplardan delili bulunmalıdır!
3- Sabretmesini bilmelidir!

Bu üç şartın yanında iyiliği tavsiye edecek kimsede üç haslet bulunmalıdır:
1- Rıfk ile konuşmalıdır. Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın tersidir. Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan fitneye sebep olur. Kur’an-ı kerimde Firavuna yumuşak şekilde nasihat edilmesi emredilmiştir.
2- İlim sahibi olmalı, doğru söylemelidir. İlmi olmayan iyiliği tavsiye edemez. Fayda yerine zarar verir.
3- Hilm ile tatlılıkla söylemelidir. Hadis-i şerifte iyiliği tavsiye eden kimsenin, yumuşaklıkla, şefkatle muamele etmesi emredilmektedir.
Bu şartları taşıyan akıllı kişi, gücü nispetinde iyiliği tavsiye etmelidir. Akıllının kim olduğu hadis-i şerifte şöyle bildirilmektedir:
(Aklın alameti, nefse hakim olup öldükten sonra gerekenleri hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet beklemektir.) [Tirmizi]

Bu hususların yanında, iyiliği tavsiye eden kimse, güzel ahlak sahibi olmalıdır. Güzel ahlak sahibi olmayan kendini ıslaha çalışmalıdır. (İnsanlar, kendilerine iyilik edenleri sever) ve (Hediyeleşirseniz, birbirinizi seversiniz) hadis-i şeriflerine uymaya çalışmalıdır. Hediyenin en kıymetlisi güler yüz, tatlı dildir. Bid’at sahiplerinden başka herkese, dost, düşman, müslüman ve kâfire, daima güler yüz, tatlı dil göstermelidir. Kimse ile münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostluğu giderir, düşmanlığı arttırır.

Nasihatin önemi ve çeşitleri
Sual:
 Nasihat nasıl olmalıdır?
CEVAP
Nasihat dört çeşittir:
1- Allahü teâlânın var olduğunu, bir olduğunu, bütün kemal ve cemal sıfatlarının Onda bulunduğunu, Ona layık olmayan sıfatların, ayıpların, kusurların Onda bulunmadığını, halis niyet ile Ona ibadet etmek gerektiğini, gücü yettiği kadar Onun rızasını almaya çalışmasını, Ona isyan edilmemesini, Onun dostlarına muhabbet, düşmanlarına muhalefet edilmesini, Ona itaat edenleri sevmeyi ve isyan edenleri sevmemeyi, nimetlerini saymayı ve bunlara şükretmeyi, bütün mahluklarına acımayı, Onda bulunmayan sıfatları Ona söylememeyi bildirmek, Allahü teâlâ için nasihat etmek olur.

2- Kur’an-ı kerimde bildirilenlere inanmayı, emredilenleri yapmayı, kendi aklı ile, görüşü ile uydurma tercümeler yapmamayı, onu çok ve doğru olarak okumayı, ona abdestsiz el sürmenin caiz olmadığını, insanlara bildirmek, Kur’an-ı kerim için nasihat etmek olur.

3- Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerinin hepsine inanmak, hepsini beğenmek gerektiğini, Onun sünnetlerini yapmayı ve yaymayı, Onun güzel ahlakı ile huylanmayı, ehl-i beytini ve eshabını ve ümmetini sevmeyi bildirmek, Resulullah için nasihat olur.

4- İnsanlara dünyada ve ahirette faydalı olan şeyleri yapmak ve zararlı olan şeyleri yapmamak gerektiğini ve kimseye eziyet etmemeyi, kalb kırmamayı, bilmediklerini öğretmeyi, kusurlarını örtmeyi, farzları emretmeyi, haramlardan nehyetmeyi, bunların hepsini tatlılıkla bildirmeyi, küçüklere merhamet, büyüklere hürmet edilmesini, kendilerine yapılmasını istemediklerini başkalarına da yapmamalarını, onlara bedenleri ile, malları ile yardım edilmesini bildirmek de, bütün insanlar için nasihat etmek olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümanlara yardım etmeyen, onların iyilikleri ve rahatları için çalışmayan, onlardan değildir. Gece ve gündüz, Allah için ve Kur’an-ı kerim için ve Resulullah için ve devlet reisi için ve bütün müslümanlar için nasihat etmeyen kimse de, bunlardan değildir.)[Taberani]

İlmiyle amil olmayanın sözleri her ne kadar tesirsiz olsa da, sözü tesirli olan İslam âlimlerinin hikmetli sözlerini naklederek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak gerekir. Nasihati rıfk ile söylemeli, sert olmamalıdır. Hadis-i şerifte buyurulmuştur ki:
(Emr-i maruf yapan, yumuşak ve şefkatle yapmalıdır.) [İ. Gazali]

Ayrıca nasihati gizli yapmalıdır. Herkesin yanında yapmak, onu teşhir etmek ve elâleme rezil etmek olur. İmam-ı Şafii hazretleri buyurdu ki:
(Arkadaşına gizli nasihat eden gerçek öğüt vermiş ve onu yükseltmiş olur. Halk arasında nasihat vermeye kalkan onu rüsvay ve perişan etmiştir.)

Herkes doğruyu, doğru olan öğüdü kabul etmez. Doğru olan öğüdü kabul edenler iyi kimselerdir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’tan korkan öğüt kabul eder.) [Ala 10]

Herkes Allah’tan hakkıyla korkmaz. Salih âlimler daha çok korkar.

Hadis-i şerifte, (Hikmetin başı Allah korkusudur) buyuruluyor. (Beyheki)

Hikmetin bir çok manası vardır. Faydalı ilim, fen ve sanat, manevi ilim gibi manalara gelir. Şu halde Allah’tan korkup haramlardan kaçan ve ibadetleri yapan kimsenin hikmet sahibi, akıllı biri olduğu anlaşılır. Hadis-i şerifte, (En akıllınız, Allah’tan en çok korkan, dinimizin emir ve yasaklarına en güzel şekilde riayet edendir) buyuruldu. (İ. Gazali)

Sözümüzün tesir etmesi için önce o işleri kendimiz yapmamız gerekir. Allahü teâlâ, (Önce kendine, sonra başkalarına vaaz et! Böyle yapmayan benden utansın!) buyuruyor. Nasihat, uygun şekilde yapılırsa tesir eder. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlara nasihat et, nasihat müminlere elbette fayda verir.) [Zariyat 55]

Günah işleyene tatlı sözle nasihat edilir. Dinlemezse, fitne çıkacak ise edilmez, susulur. Sözü dinlenecek ise, sert söylenir. Kötü söylenmez. (Hindiyye)

Sual: Arkadaşımın dinle alakalı kusurlarını söylemem lazım mıdır?
CEVAP
Eğer söylediğinize memnun olacaksa söylersiniz, üzülecekse, sen kim oluyorsun diyecekse söylenmez. Onu incitmeden söyleme imkanı varsa söylenir. Kendi iyiliği için söylendiğini bilmeli! Arkadaşımıza yardımcı olmalıyız. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, müminin kardeşidir, ona nasihati terk etmemelidir!) [İbni Neccar]

Sual: Bana bir nasihat verir misiniz?
CEVAP
Din kitaplarında bildirilen her şey nasihattir. Dinimizin emrine uymak, haramlardan kaçmak, ne bildirilmişse hepsini beğenmek nasihatlerin başıdır. Özel bir nasihat de yazalım. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Özür dilemek zorunda kalacağın söz ve hareketten uzak dur!)[Hakim]

Sertlikten sakınmalıdır
Sual: 
Dinin emirlerini veya yasakladığı şeyleri anlatırken, sert bir üslup kullanmak doğru mudur?
CEVAP
Dinin emirlerini veya yasakladığı şeyleri anlatmaya emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker denir. Yani iyiliği yaymaya, kötülükten sakındırmaya çalışmaktır. Bunları sertlik kullanmadan, en güzel şekilde öğretmeye çalışmak farzdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış!) [Nahl 125]

Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(İlim öğretirken sert davranmayın.) [Beyheki]

(Allah yumuşaktır, yumuşaklığı sever ve yumuşak olana verdiğini, sert olana vermez.) [Müslim]

(Şu kimselere Cehennem haram olur. Kibirsiz, yumuşak, cana yakın ve sert olmayan.) [Beyheki]

(Yumuşak huyluluğa dört elle sarıl. Sertlikten uzak dur.) [Buhari]

(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri, ancak rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.) [İ.Gazali] (Rıfk, yumuşaklık demektir, sertliğin, kaba konuşmanın zıttıdır. Hilm, tatlılıkla söylemek, şefkatle muamele etmek demektir.)

(Allah’tan korkan kırıcı konuşmaz ve öfkesine hakim olur.) [İbni Ebid-dünya]

O halde emr-i maruf yapan, ilmi ile âmil olmalı, sert olmamalı, daima yumuşak olmalıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İsrâ gecesinde, [Miraca çıktığım gece] ateşten makaslarla, dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim olduklarını sordum. Onlar da, “İyiliği emreder, kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık” diye cevap verdiler.) [İbni Hibban]

Kâdı zâde Ahmed efendi buyuruyor ki:
El ile, güç kullanarak emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak, yani günah işleyene mani olmak; hükümetin vazifesidir. Söz ile, yazı ile cihad etmek, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile dua etmek ise, her müminin vazifesidir.

Vaaz ve hatim duası
Sual:
 Bir vaizimiz var, vaazları ve duaları çok uzun sürüyor. Hatim duasını yarım saatte yaptı. Yaşlılar hastalar, abdesti daralanlar perişan oldu. İşi olanlar da oluyor. Bu kadar uzun dua yapmanın alemi ne? Bir amca torunu ile gelmiş, torunu kucağında uyuyup kaldı. Vaize sordum, niye bu kadar uzatıyorsun diye. “Rahatsız oluyorsan çıkıp gidersin, seni iple bağlayan mı var?) dedi. Böyle durumlarda çıkıp gitmek uygun olur mu?
CEVAP
Elbette işi olan, ihtiyacı olan çıkıp gidebilir. Cemaati rahatsız etmek de asla uygun değildir. Peygamber efendimiz böyle yapan birine (Sen fitneci misin) buyurarak, onu azarlamıştır.

Bizim Temel seyis imiş. Bir gün camiye geliyor hiç kimse yok. Hoca, buna diyor ki
– Senden başka kimse yok. Ne diyorsun vaaz etmesem uygun olmaz mı?

Temel diyor ki:
– Ben seyisim bu işlerden anlamam. Ama benim 20 atım var. Hepsi kaçıp gitse, biri kalsa, o birine yine bakarım. Senin de tek cemaatin olsa ona vaaz etmelisin.

Hoca, birkaç saat vaaz ediyor, Temel’in canı çıkıyor. Hoca Temel’e soruyor:
– Nasıl vaazımı beğendin mi?
– Ben seyisim, vaazdan anlamam. Nezaket icabı dinledim işte. Ancak ben bir atıma da bakarım dedim ama, yirmi atın suyunu yemini bir ata verip de onu çatlatmam.

Vaazları uzatıp da insanları nefret ettirmemelidir.

Bazı öğütler
Sual: Çocuklar ve gençler için pratik birkaç öğüt vermek mümkün müdür?
CEVAP
Babamdan ve büyüklerimizden duyduğum öğütlerden bazıları şöyledir:
1- Her işe Besmeleyle başla! Peygamber efendimiz, (Besmeleyle başlanmayan her önemli iş noksan kalır) buyurdu. Allahü teâlâ, İsa aleyhisselama, (Yatarken, kalkarken, otururken, ayakta iken, inerken, çıkarken, dururken, yürürken Besmele oku! Kıyamette bir kimsenin amel defterinde, 800 Besmele varsa, o kimse bana inanmış ve benim Rab olduğumu tasdik etmiştir. Onu Cehennemden çıkarır, Cennetime koyarım) buyurmuştur.

2– Sabah erken kalk ve işe erken başla! Peygamber efendimiz, (Çalışmaya erken gidenin işi bereketli olur ve başarı kazanır) buyurdu. İbni Abbas hazretleri, sabah vakti uyuyan oğluna, (Evladım rızıkların dağıtıldığı saatte uyunmaz. Bu saatte uyumak, tembellik alametidir, unutkanlığa sebep olur) buyurmuştur. Peygamber efendimiz de, (Sabah uykusu, rızka manidir) buyuruyor.

3- Öğle saatlerinde az da olsa uyu, sağlık açısından iyidir. Buna kaylule denir, sünnettir.

4- Namazları vakti girince hemen kıl! Peygamber efendimizin son sözü, (Namaza dikkat edin!) mealindeydi. Büyüklerimiz de, (Namaza mani olan işte hayır yoktur) buyurmuşlardır.

5- Bütün kötülüklerin başı kötü arkadaştır. Peygamber efendimiz, (İnsanın dini arkadaşının dini gibidir. O hâlde kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin!) buyuruyor. O hâlde salih kimselerle arkadaş ol! Atalarımız da, (Arkadaşını söyle senin kim olduğunu söyleyeyim) demişlerdir. İyi insan olmak için, iyilerle beraber ol! Büyüklerimiz de, (Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir) demişlerdir.

6- Babamın iki nasihati beni mezhepsiz ve dinsiz olmaktan korumuştur:
Birincisi, Mızraklı İlmihal’i okumamı söyler, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde bildirildiği gibi, Eshabı kiramın tamamını istisnasız sevmek gerektiğini anlatırdı. Özellikle hazret-i Muaviye’ye dil uzatmamak gerektiğini belirtirdi. Bu, Ehl-i sünnet olmama sebep oldu.

Diğeri de, çok büyük diye bilinen bazı kimselerin din düşmanı olduklarını söylerdi. Böylece, düzen adamı bir dinsiz olmaktan kurtulmama sebep oldu.

7- Bir şey alırken, pahalı da olsa, iyi ve kalitelisini al! (Ucuz etin yahnisi yenmez) ve (Ucuz mal alacak kadar zengin değilim) demişlerdir. Bilhassa ev ve vasıtanın iyisini almalı, suyun ve yağın iyisini tercih etmeli.

8- Zaruretsiz hiç kimseyi hiç kimseye ve herhangi bir makama şikâyet etme!

9- (Saatinizi bir dakika ileri alın) buyurulmuştur. Şahsen bunun çok faydasını gördüm. Namazı vaktinde kılmaya, randevuya, otobüse yetişmeye sebep olmuştur.

10- Ayakkabı ve elbisenin biraz bolunu al!

11- (Sana yapılan iyilikleri taşa, sana yapılan kötülükleri kuma yaz!) demişlerdir. Hazret-i Lokman buyurdu ki:
(İki şeyi unut, iki şeyi unutma! Yaptığın iyilikleri unut, sakın bir daha bahsetme! Çünkü her anlatışta, bir miktar daha sevabı azalır. O yazılmış bir sevab, onu unut! Sana yapılan kötülükleri de unut! Çünkü sabrettin, Allahü teâlâ sana ecrini verdi, her söylediğinde kaybediyorsun. İki şeyi de unutma! Allahü teâlâyı bir de ölümü.)

12- Akraba da olsa, kadın erkek karışık oturmamalı. Akrabası diye dikkati çekmezse de, baldız – enişte, kayın – yenge olayları çok görülmüştür. Peygamber efendimiz, (Kadınlarla yalnız kalmaktan sakının!) buyurunca, oradakiler, bir kadının, kayınbirader, enişte gibi akrabalarla yalnız kalmasının da mı uygun olmayacağını sordular. (Kayınbirader daha tehlikelidir, ölüm gibidir) buyurdu.

13- Abdülkuddüs hazretleri buyuruyor ki:
(Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! İlim öğrenmek ibadet yapmak içindir. Kıyamet günü işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de ihlâs elde etmek içindir.)

O hâlde, ilim, amel ve ihlâsın üçü birlikte olmalıdır. Biri olmazsa, diğer ikisinin faydası olmaz.

Nasihatlerin başı
Sual: 
Bize bir nasihat yazar mısınız?
CEVAP
Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıklarının hepsi birer nasihattir. Başka bir şey söylemek uygun olmaz. Biz kitaplarda olanları yazıyor ve söylüyoruz. Bazı tanıdıklarımız, karşılaşınca ısrarla, (Kitaptan olsun, bir şey söyle!) diyorlar. Biz de, çıkarıp bir İslam Ahlakı kitabı veriyoruz.

İmam-ı Rabbanî hazretleri, (Nasihatlerin ilki, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında bildirdiklerine göre itikadı düzeltmektir)buyuruyor. İşin başı budur. İtikat düzgün değilse, yapılan ibadetlerin hiç kıymeti yoktur. Bu doğru imanı koruyabilmek için de, küfre düşmekten çok sakınmalıdır.

Yine İmam-ı Rabbanî hazretleri, (Dinimize tam uyabilmek için ilim, amel ve ihlâs şarttır) buyuruyor. Abdül Kuddüs hazretleri de, (İlim öğrenmek, ibadet içindir. Kıyamette, işten sorulur, “Çok ilim öğrendin mi?” diye sorulmaz. İş ve ibadet de, ihlâs elde etmek içindir. İhlâs da, Allahü teâlâyı sevmek ve her şeyi onun rızası için yapmaktır) buyuruyor. Demek ki, esas olan, ilim olarak, İslamiyet’in emir ve yasak ettiği şeyleri öğrenmek, öğrendikleriyle amel etmek ve her amelini yalnız Allah için yapmaktır. Bu üçünden biri noksan olursa yapılanlar bir işe yaramaz. Bildirilen bu nimetlere kavuşabilmek için de, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi bir Allah adamını tanıyıp sevmek ve yolunda gitmek gerekir. Bunları yapan kurtulur.

Bütün bunları güzel ahlakla yapmaya çalışmalı. Güzel ahlak, ilim ve edep öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık etmekle elde edilir. Güzel ahlaklı kimselere imrenip, onlar gibi olmaya gayret etmeli. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Nimete kavuşanlardan, tevazu gösterene ve kendini hep kusurlu bilene, helâlden kazanıp, hayırlı yerde harcayana, fıkıh bilgileriyle hikmeti [tasavvufu] birleştirene, helâle harama dikkat edene, fakirlere acıyana, işlerini Allah rızası için yapana, huyu güzel olana, kimseye kötülük yapmayana, ilmiyle amel edene ve malının fazlasını dağıtıp, lafının fazlasını saklayana müjdeler olsun.) [Taberani]

Güzel ahlaklı olmak için, insanlara bakmalı, biri bir şey yapar da, dine uygun olmadığı için hoşumuza gitmezse, biz de aynı şeyi yapmamalıyız. Bizim yaptığımız da başkasının hoşuna gitmez. Birinin yaptığı şeyi beğenirsek, biz de aynısını yapmaya çalışmalıyız. Beğenip beğenmemekte de ölçü, dinimize uygunluktur. İsa aleyhisselama, (Bu güzel ahlakını kimden öğrendin?) dediklerinde, (İnsanlara baktım, hoşuma gitmeyen şeylerinden sakındım. Beğendiğimi ben de yaptım) buyurdu. Hazret-i Lokman’a, (Edebi kimden öğrendin?) diye sorulduğunda, (Edepsizlerden) diye cevap verdi. Yani birinin yaptığı hareket bizim hoşumuza gitmiyorsa, edepsizlik olarak görüyorsak, onu biz de yapmamalıyız. Biri bizim bir kusurumuzu söyleyince sevinmiyorsak, başkalarının da kusurlarını söylememeliyiz. Biri bizi tenkit edince hoşlanmıyorsak, biz de başkalarını tenkit etmemeliyiz. Kesinlikle, ne niyetle olursa olsun, tartışmadan uzak durmalıyız. (Tartışma dostların dostluğunu azaltır, düşmanın düşmanlığını artırır) buyurmuşlardır.

Kulağa küpe olacak söz
Sual: Ömür boyu uygulayacağım, kulağıma küpe olacak bir nasihat bildirir misiniz?
CEVAP
İmam-ı Gazalî hazretlerinin Kıyamet ve Âhiret kitabındaki hadis-i şerifte, (Yapacağın bir işten, Allahü teâlânın razı olup olmadığını düşün! Eğer Onun rızasına uygunsa yap, değilse yapma!) buyuruluyor. Bu hadis-i şerif, kulağımıza küpe olursa ömür boyu bize yeter. Bu çok sağlam bir ölçüdür. Bu ölçüye uyarsak, yanlış iş yapmaktan ve günaha girmekten korunmuş oluruz.

Nasihat kabul etmek güçtür
Sual: Genelde, insanlara hatta kendi yakınlarına, çocuklarına dinin bir emri hatırlatıldığında, nasihat edildiğinde hemen itiraz ediliyor. Bunun sebebi ne olabilir?
Cevap: 
Bu konuda İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Nasihat vermek kolaydır, nasihat kabul etmek ise güçtür. Çünkü, nefislerine uyanlara, dünya zevklerinin peşinde koşanlara, nasihat acı gelir, haramlar ise tatlı gelir. Bunun için, Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerimde, mealen; (Kâfirlerle harp ediniz! Harp, size, acı ve sıkıntılı gelir. Size zor gelen şeyler, yani Allahü teâlânın emirleri, sizin için hayırlıdır, iyidir. Size iyi gelen, sevdiğiniz şeyler, yani haramlar, size zararlıdır, fenadır. Hayırlı olanları Allahü teâlâ biliyor, siz bilmiyorsunuz) buyurdu. Hele senin gibi, ilim ismi verilen ve ilim şekline sokulan, lüzumsuz şeyleri öğrenenlere ve ilmi, dünyada ve ahirette kendine, insanlara faydalı olmak için değil, herkese büyüklük satmak ve yalnız dünyalık kazanmak için okuyup, ahiretlerini düşünmeyenlere nasihat tesir etmez. Amelsiz ilim, insanı kurtarır zannediyorsun ve ilim sahibi olunca, amel etmeden kurtuluruz sanıyorsun. Bu hâlinize çok şaşılır. Çünkü ilmi olan kimsenin, amelsiz kuru ilmin kıyamette kendine zarar vereceğini, bilmiyordum, diye özür ve bahane yapamayacağını bilmesi lazımdır. Peygamber efendimizin şu hadis-i şerifini de işitmediniz mi? Buyuruyor ki; (Kıyamet günü azapların en şiddetlisi, elbette, ilminin faydasını görmeyen âlime olacaktır.)

Din Büyüklerinden biri, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerini rüyada görüp ne hâlde olduğunu sorunca, Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri; “O kadar sözlerim, keşif ve işaretlerim, yani zahiri ve batıni bilgilerim hep harap oldu, tükendi; yalnız bir gece kıldığım iki rekat namaz imdadıma yetişti” buyurur.

Sen de şunu iyi bil ki, amelsiz ilim, insanı kurtarmaz, kurtaramaz. Bunu sana bir misal ile anlatayım: Bir kimse, dağda bir arslana rastlasa, yanında tüfeği ve kılıcı bulunsa ve bunları kullanmasını iyi bilse ve ne kadar cesur olursa olsun, bu aletleri kullanmadıkça, arslandan kurtulabilir mi? Sen de bilirsin ki, kurtulamaz. İşte bunun gibi, bir kimse ne kadar ilim sahibi olursa olsun, bildiğine göre hareket etmezse, ilminin faydası olmaz.”

Nasihat, dünyalık için olmaz
Sual: Dini konuları, dini sohbet ve nasihatleri ücret, menfaat karşılığında yapmak, dinimiz açısından uygun olur mu?
Cevap:
 Dünyalık ele geçirmek için dinini vermek, aklı olanın yapacağı bir şey değildir. Din bilgilerini ve her ibadeti, Allah rızası için değil de, mal, mevki, şöhret kazanmak için yapan kimse, gerçek anlamda hakiki, olgun bir Müslüman değildir. Zira ilim ve amel, Allahü teâlânın rızası, Onun sevgisini kazanmak için olmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünyalık ele geçirmek için, ilim öğrenen, dünyada mal ve mevki elde eder. Ahiretteki kazancı ancak Cehennem ateşi olur.)

İmâm-ı Evzâî hazretleri, kendisinden nasihat isteyen Halife Cafer’e hitaben buyurur ki:
“Cebrâil aleyhisselam bir gün Peygamber efendimizin huzuruna gelmişti. Resulullah efendimiz, Cebrail aleyhisselama;
-Ya Cebrail! Bana Cehennemi anlat buyurunca, Cebrail aleyhisselam;
-Allahü teâlâ Cehenneme emretti. Bin sene iyice kırmızılaşıncaya kadar yandı. Bundan sonra bin sene daha yandı, sapsarı oldu. Bin sene daha yanıp, simsiyah oldu. Onun için Cehennem koyu ve siyahtır. Alevleri ve parçaları parlamaz. Seni Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemin ederim ki, Cehennem elbiselerinden birisi, dünyadakilere gösterilmiş olsaydı, hepsi ölürlerdi. Eğer, Cehennemin içeceklerinden biri, dünya suyuna dökülmüş olsaydı, ondan tadan herkes ölürdü. Şayet, Allahü teâlânın bildirdiği zincirden, bir arşın, dünyadaki dağlar üzerine konulsaydı, bütün dağlar erirdi. Bir kimse Cehenneme girip çıksaydı, yeryüzündekiler onun kokusundan ölürlerdi, buyurdu. Bunun üzerine Peygamber efendimiz ağladı, Cebrâil aleyhisselam da ağladı ve;
-Ya Muhammed! Sen de mi ağlıyorsun, halbuki Allahü teâlâ seni günahtan muhafaza eyledi deyince, Resulullah efendimiz;
-Allahü teâlâya şükredici bir kul olmayayım mı? buyurdu.
-Ey müminlerin emiri! En üstün şey takvadır. Çünkü, kim Allahü teâlâya itaat için şeref isterse, Allahü teâlâ onu yükseltir. Kim de şerefi günah işlemek için isterse, Allahü teâlâ onu alçaltır.”

Halife, imâm-ı Evzâî hazretlerine, yaptığı bu nasihatlerden dolayı hediyeler vermek ister, fakat o, bu hediyeleri kabul etmez ve;
“Benim ona ihtiyacım yok. Ben bu nasihati, dünyalık için yapmadım” buyurur.