Nefsimizle konuşma - kainatingunesi.com

Sual: Nefsimizi terbiye için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Nefs yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere koşucudur ve hep tembellik etmek ve şehvetlerine kavuşmak ister. Allahü teâlâ bizlere, nefslerimizi bu huyundan vazgeçirmeyi, yanlış yoldan doğru yola çevirmeyi emretmektedir. Nefsin, saadete kavuşmasına mani olan en büyük perde, gafleti ve cehaletidir. Gafletten uyandırılır, saadetinin nelerde olduğu gösterilirse, kabul eder. Bunun içindir ki, Allahü teâlâ, (Onlara nasihat et! Nasihat, müminlere elbette fayda verir!) buyurdu. O halde önce kendi nefsimize nasihat etmeli ve onu azarlamalıdır!

Nefsimize demeli ki;
– Ey nefsim, yaptığın bütün işler kendi zararınadır.
– Benim kâr ve zararım nedir?

– Sen bir tüccarsın, kârın ebedi saadet, zararın ise ebedi felaket… Sermayen ise ömründür. Ebedi saadet ömür sermayesi ile kazanılır. Ömür tükenince ticaret kesilir. Şu anda ölmüş olsaydın, salih amel işleyebilmek için dünyaya geri gelmek istemez miydin?
– Elbette isterdim.

– Farzet ki öldün, bir günlüğüne dünyaya geldin. Uzun vadeli işe girilir mi?
– Her günü nasıl karşılamalıyım?

– Allahü teâlâ bana bugün de mühlet verdi, diye hareket etmelisin!
– Fakat fazla çalışmak hoşuma gitmiyor. Allah affedebilir.

– Ey nefsim, affolurum ümidiyle kendini avutma! Affa uğramak herkese nasip olmaz.
– O halde ne yapmalıyım?

– Ölümle seni terk eden her şeyi terk et! Dünyada ne kadar sıkıntı çekilirse, ahirette o kadar rahatlık var demektir.
– Ben sıkıntıya gelemem.

– Ey nefsim farzet ki hasta oldun, mesela şeker hastası… Kendisine itimat ettiğimiz mütehassıs bir doktor, senin çok sevdiğin tatlıları, balı, baklavayı sana yasak etse, faydalı olur diye acı ilaçlar verse, hastalığın iyi oluncaya kadar, uzun müddet sevdiğin tatlıları bırakıp, acı ilaçları içmeye devam eder misin?
– Kim etmez?

– Farz et ki, dostlarının yanına gitmek, sevdiklerine kavuşmak için uzun bir yolculuğa çıktın. Varacağın yerde, istirahat edeceğini, gayet rahat olacağını umduğun için yol meşakkatlerine, güç sıkıntılara ister istemez katlanmaz mısın?
– Elbette katlanırım.

– İşte sen bir yolcusun, varacağın yer ahirettir. Yolcu yol meşakkatlerine katlanmak mecburiyetindedir. Şayet yoldaki sıkıntılara katlanmayıp, rahat edeyim diye yola devam etmezse, ne olur?
– Yolda kalır, sevdiklerine kavuşamaz, helak olur.

– O halde bazı sıkıntılara katlanmak gerekir. Bu sıkıntılar görünüşte çok acı ise de, bunların birer nimet olduğunu unutmamalıdır. Nasıl şeker, şeker hastası için bir zehir ise, dünya tamahı da şekerle kaplanmış birer zehirdir.
– Yani mal ve makamdan vaz mı geçeyim?

– Hayır, malın kendisi değil, mala muhabbet kötülenmiştir. Mal, Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Ahireti kazanmak mal ile olur. Birçok dini vazife mal ile olur. Sıhhat ve namus mal ile korunur. Mal, helal yolda kullanılırsa, dünyalık değil, ahiretlik olur.
– Ben çok merhametliyim, bu sapıkların Cehenneme gitmesini istemiyorum. Ne pahasına olursa olsun onlarla mücadele etmek istiyorum.

– Üstünde akrep olan bir kimsenin, o akrebi üstünden atmaya, onu öldürmeye çalışmayıp da, başkasının yüzüne konan sinekleri kovalamaya çalışması ahmaklık değil mi?
– Evet.

– O halde her biri zehirli akrepten daha fena olan birçok kötü huyun mevcutken, başkaları ile mücadele etmek uygun olmaz.

Müminin nefsi nasihat dinler
Sual: İnsanda bulunan nefis, hep kötü şeyler istemekte ve bunları yaptırmaya çalışmaktadır. İnsan kendi nefsine nasihat edebilir mi, eğer ederse bu nasihati nefsi dinler mi?
Cevap:
 Bu konuda İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin Dürre-tül Fâhire fî-keşf-i ulûm-il-âhıre kitabında buyuruluyor ki:
“Nefis yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere koşucudur ve hep tembellik etmek, şehvetlerine kavuşmak ister. Allahü teâlâ, bizlere, nefislerimizi, bu huyundan vazgeçirmeyi, yanlış yoldan, doğru yola çevirmeyi emir buyuruyor. Bu vazifemizi başarabilmek için, onu bazen okşamamız, bazen zorlamamız ve bazen söz ile, bazen de iş ile, idare etmemiz lazımdır. Çünkü nefis, öyle yaratılmıştır ki, kendine iyi gelen şeylere koşar ve buna kavuşmakta iken rastlayacağı güçlüklere sabreder. Nefsin, saadete kavuşmasına mani olan en büyük perde, gafleti ve cehaletidir. Gafletten uyandırılır, saadetinin nelerde olduğu gösterilirse, kabul eder. Bunun içindir ki, Allahü teâlâ, Zâriyât sûresinde, mealen;
(Onlara nasihat et! Nasihat, müminlere elbette fayda verir)buyurdu.

Senin nefsin de, herkesin nefsi gibidir, nasihat ona tesir eder. O hâlde önce kendi nefsine nasihat et ve onu azarla! Hatta, onu azarlamaktan hiç geri kalma! Ona de ki:
Ey nefsim! Akıllı olduğunu iddia ediyorsun ve sana ahmak diyenlere kızıyorsun. Halbuki, senden daha ahmak kim var ki, ömrünü boş şeylerle, gülüp eğlenmekle geçiriyorsun. Senin hâlin, şu katile benzer ki, polislerin, kendisini aradıklarını ve yakalayınca, idam edeceklerini bildiği hâlde, zamanını eğlence ile geçiriyor. Bundan daha ahmak kimse olur mu?

Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemektedir. Ecelinin, bugün gelmeyeceği ne malum? Bugün gelmezse, bir gün elbette gelecek. Başına gelecek şeyi, geldi bil! Çünkü, ölüm kimseye vakit tayin etmemiş ve gece veya gündüz, çabuk veya geç, yazın veya kışın gelirim dememiştir. Herkese ansızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir. İşte ona hazırlanmadın ise, bundan daha büyük ahmaklık olur mu?”

Herkes, nefsine nasihat etmeli
Sual: Nefsine sahip ol, nefsine nasihat et deniliyor. Bir kimse nefsine nasıl nasihat edebilir?
Cevap:
 Bu konuda İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin nefsine hitap ettiği gibi yapmalıdır. Bu zat, nefsine hitaben buyuruyor ki:
“Ey nefsim, günahlara dalmışsın. Allahü teâlâ, bu hâlini görmüyor sanıyorsan, kâfirsin! Eğer gördüğüne inanıyorsan, çok cüretkâr ve hayâsızsın ki, Onun görmesine ehemmiyet vermiyorsun!

Hizmetçin sana itaat etmezse, ona nasıl kızarsın! O hâlde, Allahü teâlânın sana kızmayacağından nasıl emin oluyorsun! Eğer Onun azabını hafif görüyorsan, parmağını aleve tut! Yahut, kızgın güneş altında bir saat otur! Yahut da, hamam halvetinde fazlaca kal da, zavallılığını, dayanamayacağını anla! Yok eğer, dünyada yaptıklarına ceza vermeyecek sanıyorsan, Kur’ân-ı kerime ve 124 binden ziyade Peygambere inanmamış oluyorsun ve hepsini yalancı yapmış oluyorsun. Çünkü, Allahü teâlâ, Nisâ sûresinin 122. âyetinde mealen;
(Günah işleyen, cezasını çekecektir) buyuruyor. Kötülük eden, kötülük görür.

Günah işleyince, O kerimdir, rahimdir, beni affeder diyorsan, dünyada, yüz binlerce kişiye niçin zahmet, açlık ve hastalık çektiriyor ve tarlasını ekmeyenlere mahsulünü vermiyor! Şehvetlerine kavuşmak için, her hileye başvuruyorsun ve o vakit Allahü teâlâ kerimdir, rahimdir, istediklerimi zahmetsiz bana gönderir demiyorsun.

Belki inandığını, fakat sıkıntıya gelemeyeceğini söyleyeceksin. Fazla sıkıntıya dayanamayanların, az bir zahmet ile, bu sıkıntıyı önlemeleri lazım olduğunu, Cehennem azabından kurtulmak için, dünyada zahmete katlanmanın farz olduğunu, demek ki bilmiyorsun. Bugün dünyanın bir miktar zahmetine dayanamazsan, yarın Cehennem azabına ve ahiretteki zillet ve alçaklığa ve tart olmaya, kovulmaya nasıl dayanacaksın?”