Yazar: Fahrettin Tacar
Anne annem Zekiye hanım 1965 yılında Tokatın Erbaa kazasında, 85 yaşında sizlere ömür, vefat etti. Allah rahmet etsin. Anne annemin beyi Tevfik dedem ve kardeşi Hüseyin efendi, Samsunda 1914 yılında yığınağını yapıp Kelkit Vadisinden, bir ayda Erzuruma intikal eden 28. Tümenle hareketa iştirak etmiş, Allahü Ekber Dağlarında, Sarıkamışta 90 bin şehitimizle beraber soğuktan donup şehit olmuştu.
Ninem, 4 yetim çocuğuyla dul kalmış, dedemden kalan tarlaları ekip biçerek, evlenmeden kendi çocuklarını büyütmüş, beş vakit namazına çok titiz, nur yüzlü bir Osmanlı hanımıydı. Ninemin kilerde 80 santimetre eninde, 80 santimetre yüksekliğinde, bir buçuk metre boyunda bir sandığı vardı. Sandıkta da erzak vardı. Fakat bu erzağı hiç kullanmaz. Sandığı 2-3 ayda bir boşaltır, erzağı kontrol eder, temizler yeniden istif eder. Bazen bu erzaktan bir kısmını harcar, yerine tazesini kordu.
Ninemin sandığında miktarları yaklaşık aşağıdaki malzemeler vardı: Üçer kilogramlık bez torbalarda, aşlık, bulgur, fasulye, mercimek, toz şeker, kaya tuzu, un, zeytinyağı, bal, makarna, şehriye, sabun, 30 kadar küçük peksimet, kibrit, çırağ, mum, pamuk, makara, iplik, tentürdiyot, kuru incir ve üzüm. Bir aileyi en az bir sene fevkalade idare eder.
Sandık çok sağlam olmasına rağmen, belki de elden geçirilip, havalandırılırken, sandığa bazen fare girer, onun için de sandığı zaman zaman beraber boşaltırdık. İlkokuldaydım. Yine beraber sandığı elden geçiyorduk. Nineme sordum, bu sandığa ne lüzum var, bu malzemeleri niye saklıyoruz, bu sandık başımıza iş açıyor, zamanla erzak bozuluyor dedim. Yavrum, canım oğlum, bu sandık harp sandığıdır. Benim rahmetli ninemin de, baba annemin de harp sandığı vardı. Biz düşmanı çok milletiz. Bizim hayatımız harb yavrum.
Anam Kırım harbini görmüş. Ben de Balkan harbini, seferberliği, İstiklal harbini, İkinci Cihan harbinin kıtlık yıllarını gördüm. Bu harb sandığı olmazsa, harb başlar başlamaz her şey ateş pahası veya yok olur. Çoluk, çocuk hep açlıktan kırılır, telef oluruz. O zaman harb de biter, vatan da biter, ordu da biter. İşin temeli dindir, imandır, millettir, vatandır. Bu evde ayrıca beş sığır, beş koyun postu var. Postun tüylerini ütüleyip kazanda kaynattın mı, bir post bir ay bir evin et ihtiyacını karşılar. Gerisini bulursan yaş meyve sebze yersin. Bulamazsan, kırlardaki pancarla idare eder gidersin.
Seferberlikte eli silah tutan bütün erkekler cepheye gidince, şehirde çoluk çocukla biz kadınlar kalırız.Bağa bahçeye çıkamazsın, Canik dağları üstünde Rum, Ermeni çeteleri cirit atar. Hele bir alay kör Hamdon Ermeni çetesi vardı ki, Kelkit Vadisi boyunca, Reşadiye, Niksar, Erbaa, Ladik, sahilde de Samsun, Çarşamba bütün bu şehirleri, köyleri yağmalıyor, insanımızı öldürüyor, hayvanları sürüp götürüyor. Kadın, kız bağda, bahçede yakaladığını dağa kaldırıyor. Müslümanlar ne kadar merhametliyse, Hristiyan da o kadar zalim, dedi.
Ben de, peki nine, senin silahın var mıydı, böyle tehlikeli durumda ne yapıyordunuz, diye sorunca da: Silahımız olmaz olur mu oğlum. Belçika güzel bir toplu tabancam vardı. 50 metreden sekmez vururdu. Mahalledeki tabancalar paslandı harbden sonra, attık. Eğer yine harb olursa, dayıngilde, eniştengilde tabancalar var. Onlar harbe, cepheye giderse, silahlarını bolca mermiyle bana bırakacaklar. Erzak da var. Gerisi kolay. Allahü teala, Resulullah, Evliyaullah zaten bizimle beraber. Elhamdülillah dinimiz, imanımız, Kuranımız var. İmandan, dinden büyük silah olamaz.
Erbaanın güneyinde Ekselli hazret, kuzeyinde Ali Osman Holayi efendi yatıyor. Müslümanlar daralınca, üç İhlas, bir Fatiha okuyup ruhlarına gönderdin mi, evelallah evliya yetişir. Sana vasiyetim olsun çalışkan yavrum. Mutlaka subay ol. Biz Osmanlının, Müslümanın, Türkün düşmanı çoktur. Düşman kuvvetten anlar. Yoksa gelecek nesilleri yaşatmazlar. Biz asırlar boyu Allahü tealanın emrine uyarak, üç kıtaya Allahın diniyle ve adaletle hükmettik. Nizamı alemi tesis ve idame ettirdik. Küffarı adalete, ehli İslamı seadete kavuşturduk. Bunları nefsimiz için, geçici dünya menfaati için yapmadık. Allahın rızası, Resulullahın şefaati için yaptık. Bizim düşmanımız neden çok? Biz Müslüman Türkler 12 asırdır Peygamber Efendimiz ve Eshabı kiramdan sonra, islamın kılıcı, süngüsü, kalesi, topu, tüfeği olduk. İslam âlemini küffara karşı koruyan, Selçuklu ve Osmanlıdır. Kafirlerin küfrüne, zalimlerin zulmüne karşı insanlığı koruyan biziz. Dünyaya 12 asırdır hükmeden, Allahın kullarını, Onun emrine göre adaletle, seadetle, sırf Allahın rızası, Resulullahın şefaati için idare eden biziz. Kafir yaptığımız iyiliği anlasa, zaten imana gelirdi. Müslüman da anlasa, bizden ayrılmazdı. İyilik yap denize at, balık bilmese de halık bilir. Yarın mahşerde hepsinin hesabını Allahü teala soracak. Gaziler, şehitler sonsuz seadete, kafirler, zalimler sonsuz azaba müstehak olacak, mükafat ve mucazatını görecektir.
Yavrum, hem Peygamber Efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” hazretleri muharip askerdi, kainatın en büyük komutanı Oydu. Hayatında 29 sefer yapmıştır. Muharebelerde ön saflarda çarpışmıştır. Düşmanlarını daima mağlup edip, yenmiştir. Asker ocağı, Peygamber ocağıdır. Su uyur, düşman uyumaz atasözüdür. Rahmetlik anam bunu çok söylerdi. Bir de babam Haşim efendi, düşman kıra kıra tükenmez, yüzüne güle güle tükenir derdi. Yani düşman silahla, harb ederek tükenmez, akılla, ilimle, siyasetle, iktisadla, soğuk harble tükenir. Hadi görelim seni yavrum, çok oku, çok çalış.
Ben de peki nineciğim dedim. Ve subay oldum. Askerliği meslek olarak seçtim. Ordu, millet ne demekmiş ninem bana öğretti. Nur içinde yatsın. Allahü teala ona da, bütün geçmişlerimize de gani gani rahmet eylesin. Amin.