NESEVÎ - kainatingunesi.com

Meşhûr müslüman tarihçi. İsmi, Muhammed bin Ahmed bin Ali bin Muhammed el-Münşî en-Nesevî olup, lakabı Şihâbüddîn’dir. Horasan’da Nesâ şehrinde doğdu. Doğum ve vefat târihleri bilinmemektedir. Nesevî nâmıyla şöhret buldu. Kendisi, İran’ın en büyük münşîlerinden yâni edebî sahada mükemmel nesir yazarı, kâtib ve Horasan’ın en eski hanedanlarından birine mensûbdur. Malikâneleri (sarayı, köşkü), Nesâ ile Nişâbûr arasındaki Kârândâr kalesinde idi.

Nesevî, dünyânın en meşhûr, en zâlim kan dökücü hükümdarlarından olan Cengiz’in 1219 (H. 616) senelerinde câhil, vahşi Moğol ve Tatarlardan büyük bir ordu, daha doğrusu yağmacılar gürûhu ile Türkistan ve Çin’i yağmaladığı bir zamanda yaşadı. Zâlim Cengiz, Kutb-üddîn Muhammed Harezmşâh’ın memleketine saldırdı. Horasan, Kandehar, Mültân gibi medeniyet merkezlerini yaktı, yıktı. Milyonlarca müslümanı öldürdü. Çoğunu camilerde kılıçtan geçirdi. O zaman geniş Harezmşâh ülkesi karışıklık içinde kaldı. Moğolların girmediği memleketlerdeki valiler, istiklâl dâvasına kalkıp kargaşalığı daha da artırdılar. Bu esnada Nesâ havalisi, önce Melik Nasrüddîn Hamza’ya, sonra inanç Hân’a intikâl etti. Melik Nasrüddîn Hamza, hükümet işlerini tamamen Şihâbüddîn Muhammed Nesevî’ye bıraktı. Fakat, Nesâ hükümeti İnanç Hân’a intikâl edince araları açıldı ve Nesevî’nin idarî nüfuzu azaldı. Nesevî, İnanç ile oğlunun zulümlerinden kaçarak o esnada Hindistan’dan İran bölgesine dönen Celâleddîn Harezmşâh’ın yanına gitti, meziyetlerini gören sultan, onu Serkâtipliğe tâyin etti. Bundan sonra Nesevî, Celâleddîn Harezmşâh’ın hizmetinde bulundu ve Moğollarla yapılan bir çok kanlı muhârebelere iştirak etti.

Nesevî, Âmed baskını sırasında Celâleddîn Harezmşâh’dan ayrı kaldı. Sultan, Moğolların yaklaştığını ihbar eden bir Türkmen’in sözlerine ehemmiyet vermeyip gerekli tedbiri almamıştı. Bu hâdiseyi Nesevî şöyle bildirmektedir: “O müthiş vak’a gecesi, gece yarısından sonraya kadar yazı yazmakla meşgul olduğum için, yorgun bir hâlde yatağıma uzandım. Birden hizmetçi; “Eyvah! Mahvolduk” feryâdıyla beni uyandırdı. Acele giyindim. Atıma bindim. Moğolların, Celâleddîn’in otağına saldırdıklarını gördüm.”

Celâleddîn’den ayrılan Nesevî, kendi rivayetine göre bir mağaraya giderek üç gün’orada kaldı. Sonra Âmid’e döndü. İki ay orada kalıp Erbil’e, oradan da Azerbaycan’a geçti. Maişetini sağlayacak birşeyi kalmamıştı. Bu hususda kendisi şöyle demektedir: “Yanımda on param yoktu. Geçtiğim yerlerde Celâleddîn’in hayâtta olduğunu ve ordu hazırlamakla uğraştığı haberini işiterek ümitleniyordum. Meğer ki, aldanmışım. Meyyâfârikîn’e geldiğimde, Celâleddîn Harezmşâh’ın katledildiği hakikatini öğrendim. Bu haber beni çok üzdü. Elemlere garkoldum. Ömrümden sultana verilmesini arzu ettim. Fakat heyhat!..”

Nesevî, yakından tanıdığı ve meziyetlerini takdir ettiği Celâleddîn Harezmşâh için senelerce için için gözyaşları döktü. O elemli zamanlarda eline geçen İbn-ül-Esîr’in Târih-ul-Kâmil’den mülhem olarak Harezm kahramanının şanlı olduğu kadar da kanlı olan sergüzeştini yazmağa karar verdi. Sîret-i Celâleddîn Mengübertî adındaki târih kitabını yazdı. 180 bâbdan meydana gelen eserde, Moğol istilâsı, Harezmşâhlar târihi ve bilhassa Celâleddîn Harezm-şâh’ın mücâhedeleri anlatılmaktadır. Bizzat bir müşâhid gözüyle anlatılması bakımından eser son derece önemlidir. Nevevî, eserinde bu hâdiseler yanında Mısır hükümdarlarından Sultan Baybars ve Sultan Eşrefin sergüzeştlerini de kaleme aldı.

Sîret-i Celâleddîn Mengübertî, edebiyat ve târih ilmi bakımından çok önemlidir. Eseri, Avrupalılar kendi lisanlarına tercüme ettiler. Paris Şark Lisanları Mektebi profesörlerinden O. Hondras, Fransız Millî Kütüphânesi’ndeki yazma nüshaya istinaden 1891 senesinde Paris’te neşretmiştir. Sîret-i Celâleddîn Mengübertî’nin bu yayını, Paris’teki Şark Lisanları Enstitüsü’nün üçüncü serisinin dokuzuncu cildini teşkil etmektedir.