NÛH "aleyhisselâm" ve İLK TÜRKLER - kainatingunesi.com

NÛH “aleyhisselâm”

İdrîs “aleyhisselâm” göke çıkarıldıkdan sonra, insanlar azdı. Doğru yoldan ayrıldı. Putlara ya’nî heykellere tapmağa başladılar. Cenâb-ı Hak, bunlara Nûh aleyhisselâmı gönderdi. O zemân, elli yaşında idi. Nice yıl, onları dîne da’vet etdi. Yalnız oğulları Sam, Ham, Yâfes ile az kimse îmân etdi. Çoğu kulak asmadı. Kendi oğlu Yâm, ya’nî Ken’ân bile îmân etmedi. Nûh “aleyhisselâma” alay ve işkence etdiler. Onlara bed düâ etdi. Beşyüz yaşından sonra, gemi yapması emr olundu. Gemi bitince, tûfân oldu. Mü’minler ile gemiye bindi. Gemiye binenlerin seksen kişi olduğu ve geminin üç kat olduğu (Arâis-ûl-mecâlis)de yazılıdır. Her hayvandan da birer çift aldı. Oğlu Ken’ânı da gemiye çağırdı. Ben, dağa çıkar kurtulurum dedi. Bir dalga geldi. Oğlunu alıp boğdu. Sular dağları aşdı. İnsanlar ve hayvanlar telef oldu. Altı ay sonra, yağmurlar durdu. Sular çekildi. Gemi, Hakkârîde Cûdî dağına oturdu. İnsanlar, üç oğlundan üredi. Nûh aleyhisselâma ikinci Âdem “aleyhisselâm” denildi. Samdan arab, fars ve rum; Hamdan Hindistân, Habeş ve Afrika halkı; Yâfesden de Asyalılar ve türkler meydâna geldi. Behreng (Bering) boğazından Amerikaya da geçip yerleşenler oldu. Nûh “aleyhisselâm”, bin yaşında vefat etdi.

Yâfes ve İlk Türkler

Yâfes, Nûh aleyhisselâmın üç oğlundan biridir. Çin, rus, slav ve türkler, bunun soyundandır. Yâfes beşyüz yaşında suda boğuldu. Binlerce torunu, Asyaya ve o zemân mevcûd olan kara yolları ile, okyânus adalarına yayıldılar. Nûh aleyhisselâmın ve Yâfesin dînini ve nasihatlerini unutarak, yıldızlara, güneşe, heykellere tapınmağa başladılar.

Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes mü’min idi. Evlâdı çoğalınca, onlara reîs olmuşdu. Hepsi, dedelerinin gösterdiği gibi, Allahü teâlâya ibâdet ediyordu.

Yâfes nehrden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tutdu. Bunun evlâdı çoğalarak, bunlara Türk denildi. Bu Türkler, ecdâdı gibi, müslimân, sabrlı, çalışkan insanlardı. Bunlar zemânla çoğalarak Asyaya yayıldı.

Başlarına geçen ba’zı zâlim hükümdârlar, semâvî dîni bozarak, puta tapdırmağa başladılar. Bunlardan, bugün Sibiryada yaşayan Yâkutlar, hâlâ puta tapmakdadır. Dinden uzaklaşdıkca, eski medeniyyet ve ahlâklarını da gayb etmişlerdi. Hele Hunlar ve onların reîslerinden Attilâ, dinsizliği ve zulmü ile (Allah’ın gadabı) ismini almışdı.

İslâm güneşi Mekke-i mükerremeden doğarak, ilm, ahlâk ve her dürlü fazîlet ışıklarını dünyâya saçınca, Romalıların, Asyaya kadar yayılan sefâhet ve ahlâksızlıkları ve Asyayı, Afrikayı kaplamış olan dinsizlik, câhillik ve vahşet altında yetişmiş diktatörler, sömürdükleri insanların islâmiyyeti işitmelerine, anlamalarına mâni oldular. Bu engeller kılınc gücü ile ortadan kaldırıldı. Türk hâkânları, asâletleri ve uyanık olmaları sebebi ile islâmiyyetin işitilmesine mâni olmadılar.

Şemseddîn Sâmî, (Kâmûs-ül-a’lâm)da diyor ki: (Hazer gölünün şarkındaki Aral gölünün doğu tarafına, kuzeyde Seyhun, güneyde Ceyhun nehrleri, kuzey-batıya doğru akarlar, iki nehr arasına (Mâ-verâ-ün-nehr) denir. İki göl arasının cenûb (güney) kısmına (Hârizm) denir. Merv şehri buradadır. Bunun cenûbu, İrânın (Gürcân) ve (Horasan) vilâyetleridir. Buraya şimdi (Türkmenistân) deniyor. Aral gölünün şimâline (kuzeyine) (Kazakistân) deniyor. Mâ-verâ-ün-nehrin cenûbuna (Özbekistân) deniyor. Buhâra, Semerkand, Taşkend buradadır. Bunun şarkına (doğusuna) (Tâcikistân) deniyor. Yârkend, Fergâne ve Kâşgar buradadır. Bu memleketlerin hepsine (Türkistân) denir. Buhârâyı, hicri 55 tarihinde de, Horasan vâlîsi Saîd bin Osmân ibni Affân, Semerkandı ve bütün Mâverâ-ün-nehri hicri 77′ de Kuteybe fetheyledi. Semerkandı, 1285 [m. 1868] de ve bütün Türkistânı, 1292′ de Ruslar istilâ eyledi. [Osmânlı devletinin idâresini ele geçirmiş olan masonlar, bu istilâlara seyirci kaldılar.] Türkün asâleti ile islâmiyyetin şerefi bir araya gelmeden çok önce, Âsûrîler Türkistâna girerek, Türkleri, güneşe, yıldızlara tapınmağa alışdırmışdı). Tanyeri ağarınca, güneşe tapınırlardı. Bu sebebden, güneşin ismi, tanyeri ve nihâyet tanrı oldu.

Kur’ân-ı kerîmde, (Benim ismim Allahdır. Beni Allah diye çağırınız. Allah diye ibâdet ediniz. Allah diye yalvarınız!) meâlinde müteaddid âyet-i kerîmeler vardır. Ona, Onun istediği ismi söylemeyip de, kâfirlerin. Onun en sevmediği, ma’bûdlarına koydukları tanrı ismi ile Onu çağırmak, ne kadar yanlış ve ne büyük inâd olduğu meydândadır. Meselâ, bir hükümdâr, emri altında bulunan kimselere; (Benim ismim Ahmeddir, Beni, Ahmed diye çağırınız!) dese, onlar da, (Hayır efendim. Bizim canımız sana Ahmed demek istemiyor. Taş veyâ kurd, köpek veyâhud en aşağı, büyük düşmânının ismi -ile çağırmak istiyoruz) deseler ve Öyle çağırsalar, nasıl çok kızarsa, Allah ismi yerine, Onun emr etmediği, hattâ düşmanı olduğu tanrı ismini söyliyerek ezan okumak ve ibâdet etmek, Allahü teâlâyı gadaba getirir, düşmanlığa sebeb olur.

Oğuz Hân ve Eski Türkler

OĞUZ HÂN “rahmetullahi teâlâ aleyh”: Eski türkler, şark ve garb türkleri diye ikiye ayrılmışdı. Şark türkleri, beş, garb türkleri, onbeş kabîle idi. Uygurlar şark, Oğuz ve Kırgızlar da, garb türklerinden idi. Hicretden beşbin sene önce, Hind, îrân ve Irâka yayılmışlardı.

Oğuz türkleri hicretden binüçyüz sene önce, Oğuz hânın kumandasında, Şâma kadar gelmişdi. İslâmiyyet yayılınca, Mâverâünnehr ve Buhârâ tarafları (Horasan) emanetine (emirliğine) verildi. Halîfe Me’mûn tarafindan buraya vâlî ta’yîn edilen Sâmânoğulları, [261] de burada hükûmet kurdu. Merkezleri Buhârâ idi. Oğuz türkleri ve Selçuklu türkleri, Abbâsî halîfesi Mutî zemânında [334] de müslimân oldu. Oğuzların en kıymetlisi, Kayı hânın kabilesi idi. Bunun torunlarından Süleyman şah. Cengiz zemânında Anadolu tarafına gelip, 626 [m. 1229] senesinde Fıratda boğuldu. Dört oğlu kaldı. Bunlardan Ertuğrul beğ, Cengizlerden uzaklaşmak için, kabîlesi ile Sivâs tarafına geldi. Bir tâtar ordusu ile, Selçuklu sultânı Alâ’üddîn harb ediyordu. Selçuklulara yardım etdi. Sultân, Ertuğrul beğîn Kayı hân kabilesini Ankara civarına yerleşdirdi. Daha sonra, beşyüz kişi ile Söğüde yerleşdi. 680 [m. 1281] senesinde vefat etdi. Üç oğlundan küçüğü olan Osmân beğ, babası yerine emîr seçildi. 699 [rn. 1299] da Osmanlı devletini kurdu.