ÖLÜM ve MİRAS - kainatingunesi.com

ÖLÜM ve MİRAS

Küçük büyük herkes için ölüm mukadderdir. Ömür, ölümle son bulur. Bu sonucu miras meseleleri takip eder. Miras meseleleriyle uğraşan ilme, miras hukuku veya feraiz bilgisi denir. Diğer bir ifadeyle, vefat eden kimsenin bıraktığı malın kimlere verileceğini ve nasıl dağıtılacağını öğreten ilimdir.

Ölenin bıraktığı maldan, mülkten ve paradan sırayla; yıkama, kefenleme, defnetme masrafları ve sonra kul borçları ayrılıp verilir. Borçları bir an önce ödenmelidir. Borçları ödenmedikçe, ruhu iyiler derecesine kavuşamaz. Zevcesine (hanımına) vaktiyle ödemediği “mehir”, yani nikâh parası da borcudur. Verilmemiş, birikmiş zekât, fıtra da borcudur. Hırsızlık etmesi, zor ile alması da borcudur. Kabre koymadan borçlarını ödemek mümkün olmaz ise, meyyitin (ölenin) velilerinden (yani yakın akrabalarından) biri, borcu “havale usulü” ile kendi üzerine alır. Yani borçları bunun olur. Böylece veli üzerinde kalır.

Sevgili Peygamberimiz, borçlu olan birinin namazını kılmak istemedi. Ebu Katade-i Ensari “radıyallahü anh” ismindeki bir Sahabi, borcu, bu usulle kendi üzerine alarak kabul edince, cenaze namazını kılmayı kabul buyurdu. Görülüyor ki, yabancı bir kimse de borcu kendi üzerine alırsa, meyyit borçtan kurtulmaktadır. Borcu üzerine alan kimsenin, alacaklıya, “Meyyite helal et” demesi uygun olur. Böyle helalleşme ile meyyit borçtan tamamen kurtulur.

Geriye kalan mal mülk piyasaya göre değerlendirilip üçe bölünür: Bir kısmı ile dine uygun olan vasiyetleri yerine getirilir. Diğer iki kısım, eşyanın değerlerine göre, kendileri veya satılıp paraları, miras hukukuna uygun olarak varislere dağıtılır.

 MENKIBE: Ev Sahibi Ölmüş

Seyyid Fehim hazretleri, Peygamberimizin torunlarından olup büyük bir âlim idi. 1895’te vefat etti. Her yıl bir kere Müküs’ten Van’a gelir, bir-iki ay kalırdı. Sevdikleri toplanır, sohbetlerinden faydalanırlardı. Çok defa, kendisini çok seven, mahkeme başkâtibi Ahmet Bey’in evinde misafir olurdu. Bir sene Ahmet Bey hacca gitmişti. Ancak yine onun evinde kaldı ve gece yarısı, yakınlarından birini çağırdı. -Arkadaşlarını uyandır! Şimdi buradan çıkıp falan eve gideceğiz, buyurdu.

-Efendim, gece yarısı gitmek ayıp olur. Yarın gitsek olmaz mı?

-Hayır, şimdi gideceğiz. Hem Ahmet Bey’in oğullarına da haber ver!

Oğulları gelip yalvardılar ve dediler ki:

-Efendim, bir kusur yaptık ise af buyurun. Bizden ayrılmayın! Babamız işitince yüreğine iner. Biz, ona ne yüzle cevap verebiliriz? Lütuf ve ihsan ediniz ve kabahatimizi bağışlayınız deyerek çok göz yaşı döktüler.

-Hayır, sizden çok razıyım. Bize her hizmeti fazlasıyla yapıyorsunuz. Sizlere dua etmekteyim. Ancak şimdi gitmemiz lazım.

-Emir buyurduğunuz gibi olsun, dediler.

Gece yarısı, sevdiklerinden bir başkasının evine göç ettiler. Ertesi gün oğlu Muhammed Emin Efendi, Ahmet Bey’in oğullarının pek çok üzüldüklerini söyledi.

-Babacığım! O evde sabaha kadar kalsaydık ne olurdu?

-Oğlum, şimdi kimseye söyleme! Bu gece Ahmet Bey, Mekke-i Mükerreme’de vefat etti. Ev, yetim evi oldu ve mal mirasçılara kaldı. Evvelce her şeyi kullanıyor, yiyip içiyorduk. Çünkü, Ahmet Bey’in seve seve helal ettiğini biliyordum. Şimdi ise tanışmadığımız mirasçılarının hakkı olduğundan; bir şeyi kullanmak caiz olmaz, haram olur. Kul hakkından kaçınmak için acele ayrıldım.

Bir ay sonra hacıların hepsi geldi. Ancak Ahmet Bey gelmedi. Gelenler “Bir gece yarısı Mekke’de öldü” dediler. Hesap ettiler. Tam Seyyid Fehim Efendi’nin evden ayrıldığı gece yarısındaki zamana denk geliyordu.