PEYGAMBER
İnsanları, Allahü teala’nın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için gönderilen, üstün vasıflara sahip kimselere verilen isim. Peygamberler: yaratılışları, huyları, akılları yönünden zamanında bulunan bütün insanlardan üstün, kıymetli ve muhterem kimselerdir. Hiçbir kötü huyları, beğenilmeyecek halleri yoktur. Peygamberlerde ismet sıfatı vardır. Yani peygamber olduğu bildirilmeden önce ve bildirildikten sonra, küçük ve büyük hiçbir günah işlemezler. Peygamber olduğu bildirildikten sonra, peygamber olduğu yayılıncaya, anlaşılıncaya kadar, körlük, sağırlık gibi ayıp kusurları da olmaz. Her peygamberde yedi sıfat (özellik) bulunduğuna inanmak lazımdır: emanet, sıdk, tebliğ, adalet, ismet, fetanet ve emnül’l’azl. Yani peygamberlikten azl edilmezler. Fetanet, çok akıllı, çok anlayışlı demektir. Peygamberler de diğer insanlar gibi doğarlar, yerler, içerler, hasta olurlar ve ölürler. Peygamberlerin hepsi, her işlerinde, sebeplere yapışırlar ve bununla beraber, işlerin yaratılmasını Allahü teala’dan dilerler. Onların dünyaya bağlılıkları insanlık icabı olup, görünüştedir ve muhabbet üzere değildir. Hakikatte meleklerden üstündürler.
Peygamberlere, aralarında hiçbir fark görmeyerek, hepsinin doğru sözlü olduğuna inanmak, dinimizde imanın altı şartından biridir. Peygamberlerden birine inanmayan kimse, hiç birine inanmamış olur. Böyle inanmayan kimseler, mümin ve müslüman olma şerefine erişemezler. İnsanları, Allahü tealanın beğendiği yola kavuşturmak ve onlara doğru yolu göstermek için Allahu teala tarafından gönderilen, her bakımdan güvenilir, kusursuz ve günahsız kimse demek olan peygamber kelimesi yerine, resul ve nebi kelimeleri de kullanılır. Resulün çoğu, rusül, nebinin çoğulu da enbiyadır.
Allahu teala insanı yaratınca, ona en büyük silahı, yani akıl ve düşünme kudretini verdi. İnsanın, diğer yaratıklardan en büyük farkı, bedeni yanında aklı bulunması, düşünebilmesi, bütün olayları aklı ile tartıp, karar vermesi ve bunu uygulayabilmesi, iyilik ve fenalığı ayırabilmesi, hata işlediğini anlayabilmesi ve bunun için pişmanlık duyması gibi üstünlükleridir. Fakat, acaba insan, kendisine verilen bu çok kuvvetli silahı, kendi başına ve hiçbir yol gösterici olmadan kullanabilir mi? Kendi başına doğru yolu bulabilir ve Allah’ına varabilir mi?
Tarih incelendiğinde, insanların kendi başlarına ve önlerinde Allah’ın gönderdiği bir rehber olmadan gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıkları görülür. İnsan kendisini yaratan büyük kudret sahibini, aklı sayesinde düşünde, fakat O’na giden yolu bulamadı. Bunu evvela etrafında aradı. Kendisine en büyük faydası olan güneşi, yaratıcı sandı ve ons tapmağa başladı. Sonra; büyük r,tabiat güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanardağları ve benzerlerini gördükçe, bunları yaratıcının muavinleri, yardımcıları sandı. Her biri için bir suret, bir simge yapmağa kalktı, sonunda putlar ortaya çıktı. Bunların gazabından korktu ve onlara kurbanlar kesti. Hatta, insanları bile bu putlara kurban etti. Her yeni olayda, o olayı simgeleyen putların miktarı da arttı. İslamiyet başladığı zaman kabede 360 put vardı. Kısacası insan, asıl dünyayı yaratan, tek ve sonsuz kudret sahibi Allah’a kendi başına bir türlü erişemedi. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalıdır. Çükü rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunmaz. İsra suresinin 15. Ayetinde mealen; “Biz peygamber göndererek bildirmeden önce, azap yapıcı değiliz.” buyurulmaktadır. Allahü teala kullarına verdiği akıl ve düşünme kuvvetinin nasıl kullanılacağını onlara öğretmek ve kendi birliğini onlara tanıtmak için, dünyaya peygamberler gönderdi. Peygamberler en büyük rehberlerdir. Bizim peygamberimiz Muhammed aleyhisselamdır.
Nebi ve resul arasındaki fark: peygamberler vasıtasıyla gönderilen din; insanları seadet-i ebediyyeye götürmek için Allahü teala tarafından gösterilen yol demektir.din ismi altında insanların uydurduğu eğri yollara din denmez, dinsizlik denir. Allahü teala Adem aleyhisselamdan beri, her bin senede, bir peygamber vasıtası ile, insanlara bir din göndermiştir. Her asırda, en temiz bir insanı peygamber yaparak, bunlar ile, dinleri kuvvetlendirmiştir. Yeni bir din getiren peygamberler, resul denir. Yeni din getirmeyip, insanları, önceki dine davet eden peygamberlere nebi adı verilir. Emirleri tebliğ etmekte ve insanları, Allah’ın dinine çağırmakta, resul ile nebi arasında bir fark yoktur.
Peygambere iman etmek; aralarında hiçbir fark görmeyerek hepsinin sadık, doğru olduğuna inanmak demektir. Onlardan birine inanmayan kimse, hiç birine inanmamış olur. Bütün peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere iman etmelerini istemişlerdir. Fakat ibadet ve amelleri, yani kalp ile, beden ile yapıması ve sakınılması lazım olan şeyleri başka başka olduğundan, islamlıkları, müslümanlıkları da ayrıdır.
Peygamberlerin her söylediği doğrudur. Peygamberlik; çalışmakla, açlık, sıkıntı çekmekle ve çok ibadet yapmakla ele geçmez. Yalnız, Allahü tealanın ihsanı, seçmesi ile olur. İnsanların dünyadaki ve ahiretteki işlerinin düzgün ve faydalı olması için ve onları; yanlış ve zararlı işlerden koruyup, selamete, hidayete, rahata ve seadete kavuşturmak için, peygamberler ve onlar vasıtasıyla din gönderilmiştir. Düşmanları, o mubarek kimselerle çok alay ettilr ve onları pek fazla üzdüler. Bütün bunlara rağmen peygamberler (a.s.), Allahü tealanın, inanmak ve yapmak için olan emirlerini, insanlara tebliğ etmeye hiç korkmadan devam ettiler ve asla çekinmediler.
Allahü tealanın peygamberlerine indirdiği bize bildirileni yüz dörttür. Bunlardan yüzünü suhuf, dördünü de büyük kitap olarak indirdi. Bunların hepsini, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla gönderdi. On sahife ( küçük kitap, risale ) Adem’e; elli sahife, Şit’e; otuz sahife, İdris’e; on sahife, İbrahim’e ( aleyhimüsselam ) gelmiştir. Dört kitaptan Tevrat-ı şerif, Musa aleyhisselama; Zebur-i şerif, Davut aleyhisselama; İncil-i şerif İsa aleyhisselama; Kur’an-ı kerim, ahir zaman peygamberi yani son peygamber Muhammed aleyhisselama inmiştir.
Allahü teala, peygamberlerin sıdk sahibi olduklarını, doğru söylediklerini göstermek için, onları mucizelerle kuvvetlendirdi. Hiç kimse, bu mucizelere karşı gelemedi. Peygamberi kabul edip inanan kimseler,o peygamberin ümmeti oldular. Kıyamet gününde peygamberlere, ümmetlerinden günahı çok olanlara şefaat etmeleri için izin verilecek ve dilekleri kabul olunacaktır. Ümmetlerinden, alim, salih, veli olanlarına da,şefeat etmeleri için Allahü teala izin verecek ve şefeatlerini kabul buyuracaktır. Peygamberler, mezarlarında, bizim bilmediğimiz bir hayatla diridirler. Mübarek vücutlarını toprak çürütmez. Bunun içindir ki, hadis-i şerifte; “Peygamberler, mezarlarında, namaz kılarlar ve hac ederler” buyurulmuştur.
Peygamberlik vazifelerini görmekte, peygamberlik üstünlüklerini taşımakta, bütün peygamberler müsavidir, eşittir. Aşağıda bildirilen yedi sıfat hepsinde vardır. Peygamberler, peygamberlikten atılmaz. Veliler ise, evliyalıktan ayrılabilir. Peygamberler insandan olur, cinden, melekten ve kadından insanlara peygamber olmaz. Cin ve melek, peygamberlerin derecesine yükselemez.