RAMAZAN VE ORUÇ - kainatingunesi.com

Ramazan ve Oruç

İslâmın beş şartından dördüncüsü, mübarek Ramezân ayında, hergün oruç tutmakdır. Oruç, hicretden onsekiz ay sonra, Şa’bân ayının onuncu günü, Bedr gazasından bir ay evvel farz oldu. Ramezân, yanmak demekdir. Çünki, bu ayda oruç tutan ve tevbe edenlerin günâhları yanar, yok olur.

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Ramezân ayı gelince, Cennet kapılan açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytânlar bağlanır). Yine Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Şa’bân ayının son günü hutbede buyurdu ki: (Ey Müslimânlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece [Kadr gecesi], bin aydan daha fâidelidir. Allahü teâlâ, bu ayda, hergün oruç tutulmasını emr etdi. Bu ayda, geceleri terâvih nemâzı kılmak da sünnetdir. Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak, başka aylarda, farz yapmış gibidir. Bu ayda, bir farz yapmak, başka ayda yetmiş farz yapmak gibidir. Bu ay, sabr ayıdır. Sabr edenin gideceği yer Cennetdir. Bu ay, iyi geçinmek ayıdır. Bu ayda mü’minlerin rızkı artar. Bir kimse, bu ayda, bir oruçluya iftâr verirse, günâhları afv olur. Hak teâlâ, onu Cehennem ateşinden âzâd eder. O oruçlunun sevabı kadar, ona sevâb verilir). Eshâb-ı kiram, dediler ki; Yâ Resûlallah! Her birimiz, bir oruçluya iftar edecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz. Resûl “aleyhisselâm” buyurdu ki: (Bir hurma ile iftar verene de, yalnız su ile oruç açdırana da, biraz süt ikram edene de, bu sevâb verilecekdir. Bu ay, öyle bir aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası afv ve mağfiret ve sonu Cehennemden âzâd olmakdır. Bu ayda, emri altında olanların [isçinin, me’m urun, askerin ve talebenin] vazifesini hafifletenleri [patronları, âmirleri, kumandanları ve müdîrleri], Allahü teâlâ afv edip, Cehennem ateşinden kurtarır. Bu ayda dört şeyi çok yapınız! Bunun ikisini Allahü teâlâ çok sever. Bunlar, Kelîme-i şehâdet söylemek ve İstiğfar etmekdir. İkisini de, zâten her zemân yapmanız lâzımdır. Bunlar da Allahü teâlâdan Cenneti istemek ve Cehennem ateşinden Ona sığınmakdır. Bu ayda, bir oruçluya su veren bir kimse, kıyamet günü susuz kalmıyacakdır).

Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki: (Bir kimse, Ramezân ayında oruç tutmağı farz bilir, vazîfe bilir ve orucun sevabını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günâhları afv olur). Demek ki, orucun Allanın emri olduğuna inanmak ve sevâb beklemek lâzımdır. Günün uzun olmasından ve oruç tutmak güç olmasından şikâyet etmemek şartdır. Günün uzun olmasını, oruç tutmayanlar arasında güçlükle oruç tutmasını fırsat ve ganimet bilmelidir.

Diğer bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ benim ümmetime, Ramezân-ı şerîfde beş şey ihsan eder ki, bunları hiçbir Peygambere vermemişdir:

1 – Ramezânın birinci gecesi, Allahü teâlâ mü’minlere rahmet eder. Rahmet ile bakdığı kuluna hiç azâb etmez.

2 – İftar zemânında, oruçlunun ağzı kokusu, Allahü teâlâya, her kokudan daha güzel gelir.

3 – Melekler, Ramezânın her gece ve gündüzünde, oruç tutanların afv olması için düâ eder.

4 – Allahü teâlâ, oruç tutanlara, âhıretde vermek için, Ramezân-ı şerîfde Cennetde yer ta’yîn eder.

5 – Ramezân-ı şerifin son günü, oruç tutan mü’minlerin hepsini afv eder) buyurdu.

İmâm-ı  Rabbânî   “kuddise  sirruh”, (Mektûbât)ın  birinci  cild, kırkbeşinci mektubunda buyuruyor ki: (Ramezân-ı şerif ayında yapılan nafile nemâz, zikr, sadaka ve bütün nafile ibâdetlere verilen sevâb, başka aylarda yapılan farzlar gibidir Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda, bir oruçluya iftar verenin günâhları afv olur. Cehennemden âzâd olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevâb verilir. O oruçlunun sevâbı hiç azalmaz. Bu ayda, emri altında bulunanların işlerini hafifleten, onların ibâdet elmelerine kolaylık gösteren âmirler de afv olur. Cehennemden âzâd olur. Resûlullah, bu ayda, esirleri âzâd eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene, bu işleri yapmak nasîb olur. Bu aya saygısızlık edenin, günâh işleyenin bütün senesi, günâh işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmelidir. Elden geldiği kadar ibâdet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, âhıreti kazanmak için fırsat bilmelidir. Kur’ân-ı kerîm Ramezânda indi. Kadr gecesi,  bu aydadır. Ramezân-ı şerîfde, hurma ile iftar etmek sünnetdir. İftâr edince, (Zehebezzama vebtelletil urûk ve sebe-tel-ecr inşâallahü teâlâ)  okumak (sünnet olduğu (Tebyîn)in Şelbî haşiyesinde yazılıdır.], teravih kılmak ve hatm okumak mühim sünrtetdir).

Ramazan Ayı Ne zaman Başlar ?

(Merâkıl-felâh)daki hadîs-i şerîfde, (Ayı görünce oruç tutunuz! Tekrar görünce, orucu bırakınız!) buyuruldu. Bu emre göre, Ramezân ayı, hilâlin [yeni ayın] görülmesi ile başlar. Hilâli görmeden önce yapılan hesâb ile, takvim ile başlamanın câiz olmadığını, (İbni Âbidîn) kıble bahsinde ve (Eşi’at-üI-leme’ât) ve (Ni’met-i islâm) sâhibleri bildirmişlerdir.

Bulutlu havada hilâli bir âdil müslimân kadın veya erkeğin gördüm demesi ile, açık havada ise, birçok kimsenin şehâdet etmesi [söylemesi] ile, kâdî Ramezân olduğunu i’lân eder. Kâdî bulunmıyan yerlerde, hilâlin bir âdilin gördüm demesi ile Ramezân olur. İki âdilin gördüm demeleri ile bayram olur.

(Âdîl) demek, büyük günâh işlemiyen ve küçük günâha alışık olmıyan demekdir. Nemâzı terk etmek büyük günâhdır. Adaleti şübheli olanın da sözü kabul olunur. Ramezâna ve bayrama takvim ile, hesâb ile başlamak câiz olmadığı (Fetâvâ-ı Hindiyye)de de yazılıdır.

[(Hadîka)nın yüzotuzdokuzuncu sahîfesinde diyor ki, (Bid’at sahibi olanlar, ya’nî i’tikâdda Ehl-i sünnetden ayrılmış olan yetmişiki fırkanın hepsi, (Ehl-i kıble) oldukları, her ibâdeti yapdıkları hâlde, âdil değildirler. Çünki, yâ mülhid olarak, imânları gitmişdir. Yâhud bid’at sahibi olup ehl-i sünneti seb ediyorlar, ya’nî onları kötülüyorlar ki, bu da büyük günâhdır). (Dürr-ül-muhtâr) şâhidliği anlatırken diyor ki, (Müslimânı seb etmek, kötülemek günâhdır. Adâleti yok eder. Şâhidliği kabûl olmaz). Bunun için, Ramezânın, bayramın ve hac zemânının gelmesini ve iftâr ve nemâz vaktlerini anlamakda ve bütün din işlerinde, mezhebsizlerin sözlerine uymak câiz değildir.]

Ramezânın ve bayramın, semâda hilâli görmekle değil de, takvime göre başlatıldığı yerlerde, oruca ve bayrama hakîkî zemânlarından bir gün önce veya bir gün sonra başlanılmış olabilir. Oruç tutulan birinci ve sonuncu günleri hakiki Ramezâna rastlamış olsalar bile, Ramezân olup olmadıkları şübheti olur. İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh”, Ramezân bahsinde diyor ki, (Ramezân olup olmadığı şübheli olan günlerde, Ramezân orucu tutmak, tahrimen mekrûhdur. Müslimân memleketinde olup da, ibâdetleri bilmemek özr olmaz). Bunun için, Ramezânın takvimlere veya mezhebsiz memleketlere uyarak başlatıldığı yerlerde, bayramdan sonra, iki gün kaza orucu tutmak lâzımdır.

İftarı acele etmek ve sahûr

İftarı acele etmek ve sahûru, fecrin ağarmasından önce olmak şartı ile gecikdirmek sünnetdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bu iki sünneti yapmağa çok dikkat ederdi. (Dürer)de diyor ki; (Seher vaktinde yinilen yemeğe sahûr denir. Seher vakti, gecenin [ya’nî, şer’i gurûbdan imsâk vaktine kadar olan zemânın] son altıda biridir). Sahûru gecikdirmek ve iftârı çabuk yapmak, belki insanın aczini gösterdiği için sünnet olmuşdur. İbâdet, acz ve ihtiyâcı göstermek demekdir.

(Mecma’ul-enhür)de ve (Hindiyye)de diyor ki, (Hanefî mezhebi âlimlerinin çoğuna göre, ûfkun bir yerinde beyazlık başlayınca, (İmsâk vakti) olup, oruca başlanır. Bundan [6-10] dakika sonra beyazlık ûfk üzerine ip gibi yayılınca, sabah nemâzı vakti başlar. Böyle yapmak ihtiyâtlı olur. [Ya’nî, tedbirli, iyi olur]). Nemâzı da, orucu da, bütün âlimlere göre sahîh olur. Oruca ikinci vaktden ya’nî imsaktan [6-10] dakika sonra sabah namazı vaktinde başlamışsa, orucu şübheli olur. Astronomik hesâblar ile birinci vakt bulunmakda ve takvimlere birinci vakt yazılmakdadır. Şimdi, ba’zı takvimlere yemeyi içmeyi kesip, oruca başlama vakti olarak ikinci vaktin hattâ bundan sonra başlıyan kızıllığın yayıldığı zemânın yazıldığı görülüyor. Bu yeni takvimlere uyanların oruçları sahîh olmaz. İmsâkın iki vakti arasındaki [On dakika kadar] zemâna (İhtiyât zemânı) denir. Bu zemâna temkin demek doğru değildir. İmsâki şübheli zemâna gecikdirmenin mekruh olduğunu, (Bahr-ür-râık) sâhibi de bildirmekdedir. Hele kızıllığın sonunda başlanılan oruçlar hiç sahih olmaz.

Şemblâlî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Nûr-ül-îzâh) kitabında buyuruyor ki, (Bulutsuz gecelerde iftârı çabuk yapmak müstehabdır). Kendisi, bu kitabı şerh ederken buyuruyor ki, (Bulutlu gecelerde orucun bozulmasından korunmak için, ihtiyâtlı davranmalı [ya’nî, iftârı biraz gecikdirmelidir]. Yıldızlar görünmeden önce iftâr eden, ta’cîl etmiş olur). Bu kitabın hâşiyesinde, Tahtâvî buyuruyor ki, (Orucu nemâzdan önce bozmak müstehabdır. (Bahr) kitabında [ve ibni Abidînde] denildiği gibi, iftârda acele etmek, yıldızlar görülmeden önce, iftâr etmek demekdir). Akşam nemâzını da, bu vaktde, ya’ni erken kılmak müstehabdır. Güneşin batdığı iyi anlaşılınca, önce hurma veyâ su, zeytin yâhud tuz ile İftâr edilir. Ya’nî, oruç bozulur. Sonra, câmi’de veyâ evde, cemâ’at ile akşam nemâzı kılınır. Bundan sonra, akşam yemeği yinir. Sofrada yemekleri yimek, bilhâssa Ramezânda uzun süreceğinden, akşam nemâzının erken kılınması ve yemeğin, acele etmiyerek, rahât yinmesi için, az bir şeyle iftâr edip, yemeği nemâzdan sonra yimelidir. Böylece, oruç erken bozulmuş, nemâz da erken kılınmış olur.

Ârızalı erâzîde, güneşin, meselâ tepe, binalar arkasında gayb olması kâfi’ olmayıp, ışıklarının her yerden çekilmesi, semânın şark (doğu) tarafda kararmağa başlaması lâzımdır. İbni Âbidîn, orucun müstehablarını anlatırken diyor ki, (Alçak yerde olanlar, güneşin gurûb etdiğini görünce, iftâr ederler. Yüksekde olan, gurûb etdiğini, güneşin battığını görmedikçe, bunlarla berâber iftâr edemez).

İftârı akşam namazından önce yapmak müstehab ise de, bir ibâdeti bozmak şübhesinden kurtarmak için müstehab terk edilmelidir. Önce akşam nemâzını kılmalı, sonra iftâr etmelidir. Böylece iftâr yine, yıldızlar görünmeden önce olur. Ya’nî, acele edilmiş olur ve oruç, bozulmak tehlükesinden kurtulur. Akşam nemâzını vakti çıkmadan, tekrar kılmak mümkindir. Takvim, sâ’at, kandil, top ve ezan yanlış olunca, oruç kurtulmaz. İbni Âbidîn, nemâz vakitlerini anlatırken buyuruyor ki, (İftar etmek için, güneşin batdığını iki âdil müslimânın haber vermesi lâzımdır. Bir olursa da, be’s yokdur). [Görülüyor ki, takvimi hazırlayanın ve iftâr topu atanın, ezan okuyanın âdil olmaları lâzımdır.]

Tenbih: Bu gün memleketimizde dağıtılmakta olan imsakiyelere esas olan iki çeşit takvim kullanılmaktadır. Bir kısmı yüz senedir kullanılmakta olup, doğruluğunda en ufak bir şüphe, tereddüt hâsıl olmamış, namaz vakitleri cetvelini aynen muhafaza eden 1983 öncesine göre hazırlanmış takvimler, bir kısmı da 1983 den sonraki yeni hesaplara göre hazırlanmış takvimlerdir.Yeni takvimlerde imsak vakti 10-15 dakika geciktirilmektedir. Böyle olunca oruç tehlikeye sokulmaktadır. Halbuki imsak vaktinde eski ya’nî 1983 öncesi cetvelleri esas alıp, yeni takvimlerden 10-15 dakika önce yeyip içmeyi kesmekte hiç bir mahzur yoktur. Hatta tedbirli ve ihtiyatlı hareket edilmiş olur. Tedbirsizlik ve ihtiyatsızlık sebebiyle namaz ve oruçları ifsâd etmemek, bozmamak lazımdır. Mevcut takvimler içerisinde Türkiye Gazetesi’nin hazırladığı takvim ve bu takvim esas alınarak hazırlanan ramazan imsakiyeleri ihtiyatlı ve tedbirli olup, en uygun olanıdır.

Oruç Kimlere Farzdır ?

Orucun farz olmasının şartı yedidir. Bu şartlar kendisinde bulunanlara oruç tutmak farz olur.

1- Müslimân olmak.

2- Bâliğ olmak. Çocuğun orucu sahih olur.

3- Akıllı olmak,

4- Dâr-ül-harbde (ya’nî, Fransa, İngiltere gibi kâfir memleketinde) olanın orucun farz olduğunu işitmesi.

5- Mukîm olmak.

6- Hayz (âdetli) olmamak.

7- Nifâs üzere (lohusa) olmamak.

Hasta, hastalığı artacak ise, hâmile kadın, süt veren kadın, harb eden asker za’if olursa, oruç tutmaz. İyi olunca kazâ eder. Ekmek parası kazanmak için çalışırken hasta olacağını bilen işçinin, hasta olmadan önce orucu bozması câiz değildir.

Üç günlük yola [104 kilometreye] gitmek için niyyet ederek yola çıkan, müsâfir olur. Böyle müsâfir, orucunu ertesi gün bozabilir, tutmıyabilir ve Ramezândan sonra kazâ eder ise de, zarâr etmezse, tutması efdaldir, daha iyidir. Yolda ve onbeş günden az kalacağı yerde tutduğu orucu bozarsa, keffâret lazım olmaz. Müsâfirliği bitip evine gelince veyâ gitdiği yerde onbeş gün kalmağı niyyet edince, tutmadığı günleri kazâ eder.

Hasta olmıyan ve müsâfir olmıyanların, işçi, asker, talebe olsalar da, oruç tutmaları lâzımdır. Tutmazlarsa, günâhı büyükdür. Kaza etmeleri lâzımdır. Niyyetli iken bozarlarsa, keffâret de lâzım olur. (Behçet-ül-fetâvâ) kitâbının sahibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Ramezân-ı şerif, yaz aylarından birine geldiği zemân, din adamı şekline giren birisi, müslimânlara (Oruca niyyet etmeyip, oruç tutmaz iseniz ve kışın kısa günlerde kaza ederseniz, câiz olur. Ramezânda oruca niyyet etmeden, yir içerseniz, keffâret lâzım olmaz) diyerek gençlere, talebeye, işçiye oruç tutdurmazsa, bu kimse şiddetle tâ’zîr edilir, cezalandırılır. Böyle söylemesi men’ edilir).

İbni Âbidîn diyor ki, (Hasta, hastalığının artmasından veya iyi olmasının gecikmesinden yâhud şiddetli ağrı gelmesinden veyâ hasta bakıcı, hastalanarak, onlara bakamayıp helâk olmalarından korkar ise, oruç tutmayıp sonra kazâ eder. Sağlam kimse, hasta olacağını çok zan ederse ve nehr temizlemek gibi iş yaparken veyâ devletin emri ile çalışırken, çok sıcak veyâ soğuk te’sîri ile helak olacağını ve [kimsesiz olup hiçbir yerden yardım görmiyen] kadın [nafakasını kazânmak için] çamaşır yıkamak ve yemek pişirmek ile helâk olacağını, çok zan ederek anlarsa, oruç tutmaması ve niyyetli orucu bozması câiz olur, başka zemân kazâ eder. Çok zan etmek, ölüm alâmetlerini görmekle veya kendi tecribesi ile yâhud tabîb-i müslim-i hâzıkın (Müslüman uzman doktorun) haber vermesi ile anlaşılır. Hâzık, mütehassıs, uzman olmak demekdir. Kâfir ve fâsık, ya’nî büyük günâh işlediği bilinen tabibe muayene ve tedâvi câizdir. Fekat bunların sözleri ile ibâdet bozulmaz. Orucunu bozarsa, keffâret lâzım olur. İbni Âbidîn’de ikrâh bahsinde diyor ki, bir uzvun telef olması veyâ bütün malının gitmesi, şiddetli, işkenceli habs ve dayak, helâk olmağa yol açar).

(İmâd-ül-islâm)da diyor ki, (Müslimân mütehassıs tabîb bulamazsa, kendi tecrîbesi de yoksa, önce bükülmüş kâğıd parçasını veya çiğ bir pirinç dânesini susuz yutup, sonra yimeli, ilâç almalı, böylece keffâretden kurtulmalıdır). (Bahr-ür-râık) da diyor ki, (Zehrli hayvan sokan kimse, ilâç için orucu bozup, Ramezândan sonra yalnız kazâ eder.)

İbnİ Âbidîn orucu bozanların sonunda diyor ki, (Nafakaya muhtâç kimse, çalışınca hasta olacağını anlarsa, orucu bozar. Ücret ile çalışmağı sözleşmiş ise ve iş sahibi, Ramezânda izn vermiyor ise, kendinin ve ailesinin nafakası mevcûd olan, orucu bozmaz. Çünki, böyle kimsenin dilenmesi harâmdır. Kendinin ve ailesinin nafakasına mâlik değil ise, orucun zarâr vermiyeceği başka hafif iş bulması lâzım olur. Hafif iş bulamazsa, işinde çalışarak, orucu bozması câiz olur. Bunun gibi, ekin biçen kimseye Ramezân ayının orucu ziyan verirse, ya’nî orucdan dolayı, ekini biçemeyîp, ekin telef olursa yâhud çalınırsa, [veya bina yapılamayıp da yağmurdan yıkılmak tehlükesi muhakkak olursa] ve bunları ücret ile yapacak bulamazsa, oruç tutmayıp, bu işlerini yapmak câiz olur. İş bitince, orucunu tutar ve Ramezândan sonra da, tutamadığı günleri kazâ eder. Günâh olmaz. Susuzlukdan hasta olması, ölmesi muhakkak olan herkes de, orucu bozup, kazâ edebilir. Keffâret yapmazlar).

Orucun Farzları Nelerdir ?

1- Niyyet etmek, (Mültekâ) kitabında buyuruyor ki: (Oruç, fecrin ağarmasından, ya’nî imsaktan güneş batıncaya (akşam namazının vaktinin girmesine) kadar, yimeği, içmeği ve cimâ’ı terk etmekdir. Bir gün evvel güneş batmasından, oruç günü (Dahve-i kübrâ)ya kadar, Ramezân orucuna kalb ile niyyet etmek de farzdır. Belli gün olan adak orucunun ve nafile orucun niyyet zemânı da böyledir. Hergün ayrı niyyet etmek lâzımdır. Ramezân orucuna niyyet ederken, Ramezân demeyip, yalnız oruç demek veya nafile oruç demek de câizdir.

Dahve-i kübrâ vakti, öğle namazından bir saat önceki vakittir. Fecr, ya’nî imsak vaktinden evvel niyyet ederken, (Niyyet etdim, yarın oruç tutmağa) denir. İmsakdan sonra niyyet ederken, (bugün oruç tutmağa) denir. Ramezân-ı şerif orucu, her müslimâna farz olduğu gibi, tutamıyanların kazâ etmeleri de farzdır. Kazâ ve keffâret orucuna ve mu’ayyen (belli gün) olmayan adak oruçlarına fecrden sonra niyyet edilemez.

2- Niyyeti ilk ve son vaktleri arasında yapmak, Niyyetin ilk vakti, bir gün evvel güneş batması, ya’nî akşam namazı vaktinin girmesi olup, son vakti ise, oruç günü (Dahve-i kübrâ) ya kadar olan vakittir.

3- Fecr-i sâdık, ya’nî tan yeri ağarmasından, güneşin batmasına kadar olan zemân [ya’nî şer’i gündüz] içinde, orucu bozan şeylerden sakınmakdır.

Orucun Çeşitleri Nelerdir ?

1- Farz oruclar: Farz oruç da, iki kısmdır: Mu’ayyen (belli) zemândaki oruç, Ramezân-ı şerîf orucudur.

2- Mu’ayyen zemânda olmıyan farz oruçlar: Kazâ ve keffâret orucları böyledir.

3- Vâcib oruclar: Bunlar da, mu’ayyen olur. Belli gün veyâ günler oruç adamak gibi.

4- Gayr-i mu’ayyen oruçlar: Herhangi bir veyâ birkaç gün oruç adamak gibi.

5- Sünnet olan oruçlar: Muharremin dokuzuncu ve onuncu günleri oruç tutmak gibi.

6- Müstehab (tutulması sevab olan) oruclar: Her arabî ayın 13., 14. ve 15. ci günleri oruç tutmak gibi ve yalnız cum’a günü oruç tutmak gibi ve kurban bayramı arefesinde oruç tutmak gibi. Yalnız Cum’a günü oruç tutmak mekruh olur da denildi. Cum’a günü oruç tutmak isteyenin, perşembe veyâ cumartesi günü de tutması iyi olur. Çünki, sünnet veyâ mekruh denilen bir işi yapmamak lâzımdır,

7- Haram oruclar: Fıtr (Ramazan) bayramının birinci günü ve kurban bayramının her dört günü oruç tutmak haramdır.

8- Mekruh oruçlar: Muharremin yalnız onuncu günü oruç tutmak ve yalnız cumartesi günleri oruç tutmak ve Nevruz ve Mihrican günleri oruç tutmak ve bütün sene, hergün oruç tutmak ve konuşmamak şartı ile oruç tutmak mekrûhdur.