SABİT BİN KAYS (radıyallahü anh) - kainatingunesi.com

Peygamber efendimizin hatîbi olmakla şereflenen zât. Ensâr-ı kirâmdandır. Bütün gazalarda bulundu. Hazret-i Ebû Bekr zamanında Yemâme, çenginde şehîd düştü. Nesebi; Sabit bin Kays bin Şemmas bin Züheyr bin Mâlik bin İmrüül-kays bin Mâlik bin Sa’lebe bin Ka’b bin Hazrec’tir. Künyesi, Ebû Muhammed veya Ebû Abdurrahmân olup; lakabı, Hatîb-i Resûlullah veya Hatîb-ul-Ensâr’dır. Hicretten evvel îmân etti. Hazret-i Sabit bin Kays, fesahat ve belagat ile çok güzel konuşur, dinliyenleri hayran bırakırdı. Bu hasleti, sevgili Peygamberimiz tarafından sevilir ve takdîr edilirdi.

630 (H. 9) senesinde Benî Temîm’den 80-90 kişilik bir hey’et, Peygamber efendimizin yüksek huzurlarına gelerek; “İzin verirseniz, sizinle övünme yarışı yapmak istiyoruz” dediler. Peygamber efendimiz de; “Hatibinize izin verdim. Konuşsun” buyurdular. Utarid ismindeki hatîb ayağa kalktı. Zengin olduklarını, paralariyle iyi işler yaptıklarını, doğu halkının en güçlüsü olduklarını, sayıca çok ve savaşa çabuk hazırlandıklarını, halkın reisleri ve en faziletlileri olduklarını sayıp döktü. Sonunda da; “Bizim gibi faziletlere sâhib olabileniniz varsa çıksın da görelim!” deyip oturdu. Peygamber efendimiz, hazret-i Sabit bin Kays’a cevâb vermesini emir buyurdular. Sabit bin Kays (r. anh) şöyle cevâb verdi: “Hamd, Allahü teâlâya mahsûstur. Ben O’na hamd ederim ve O’ndan yardım isterim. O’na îmân eder, O’na güvenirim. Ben, Allah’dan başka ilâh olmadığına, O’nun bir olduğuna, eşi, ortağı ve benzeri bulunmadığına îmân ederim. Göklerde ve yerlerde ne varsa hepsini yaratan, yaşatan O’dur. O’nun ilmi her şeyi içine almıştır. Gizli ve açık her şeyi bilir. Kâinattaki her şey, O’nun lütfü ve ihsanıdır. Bizi hâkim kılması da bu ihsanlarından biridir. Allahü teâlâ, mahlûklarının en hayırlısı ve en güzelini peygamber olarak gönderdi. O Peygamber ki, insanların en iyisi, en doğru sözlüsüdür. Soyu en asîl soydur, itibârca en faziletli olandır. O, insanların en cömerdi, en güzeli, en hayırlısıdır. O emindir. Her bakımdan insanların en üstünüdür. Hiç bir kimse, hiç bir bakımdan O’nun üstünde değildir. O’nu yaratan böyle yaratmıştır. Allahü teâlâ O’na kitabını indirdi. O yüce Peygamber insanları Allahü teâlâya ve kendisine îmân etmeye davet etti. Biz O’nun bu davetini kabul ettik. O’na tâbi olduk. Bu daveti kabul edenler, kavmimizin en hayırlıları oldular. Bundan sonra, bu davete karşı gelenlerle, bozuk yol tutanlarla Allah yolunda cihâd edeceğiz; Allah’a ve Resûlüne îmân edenlerin canlarını ve mallarını koruyacağız. Allahü teâlâya hamd olsun ki bizleri, kendine ve Resûlüne îmân etmekle, Resûlünün yardımcıları olmakla ve dîninin yayılması için vâsıta olmakla şereflendirdi. Ben bunları söylüyorum. Allahü teâlâdan kendim ve bütün mü’minler için af ve afiyet dilerim. Vesselâmü aleyküm.”

Temîm hey’etinin şâiri Zibrikan bin Bedr ayağa kalkıp söz aldı ve şiirini okudu. Sevgili Peygamberimiz, bu şiire hazret-i Hassan bin Sâbit’in cevâb vermesini emir buyurdular. Hazret-i Hassan bin Sabit aynı vezin ve kâfiyede söylediği uzun bir şiir ile Zibrikan bin Bedr’e cevâb verdi. İslâm hatîb ve şâirinin, Benî Temîm’in hatîb ve şâirini bastıracak şekilde hutbe ve şiir okumaları, Peygamber efendimizi ve diğer müslümanları çok sevindirdi. Benî Temîm’in reislerinden Akra bin Habis, Peygamber efendimiz için; “Bu zât muvaffak olmuştur. Vallahi, O’nun hatibinin hitabeti ve O’nun şâirinin şiiri bizimkinden daha güzel, ses ve sedaları da bizimkinden daha gür ve daha tatlıdır. Bu zât, Allahü teâlâ tarafından korunuyor, destekleniyor” diyerek, Peygamber efendimize yaklaştı ve Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu. Sevgili Peygamberimiz; “Bundan önceki hâlin sana zarar vermez” buyurdu. Bundan sonra, Benî Temîm hey’etinin diğer fertleri de müslüman oldular. Peygamber efendimiz, onları çeşitli hediyyelerle taltif ettiler.

632 (H. 11) senesinde Tuleyha isminde birisi, Peygamber olduğunu iddia etti. Halîfe hazret-i Ebû Bekr, Hâlid bin Velîd komutasında bir orduyu Tuleyha bin Huveylid’i yola getirmek üzere gönderdi. Bu ordunun bir kanadına hazret-i Sabit bin Kays kumandanlık yaptı.

Hazret-i Ebû Bekr’in hilâfetinin ikinci senesinde, Hâlid bin Velîd (radıyallahü anh) kumandasında, müslüman ordusu Müseylemet-ül-Kezzâb ile Yemâme’de çarpıştı. Bu savaşta Müseyleme ve 20 bin mürted öldürüldü. Buna karşı iki bin İslâm askeri şehîd oldu. Şehîdler arasında Peygamber efendimizin hatîbi Sabit bin Kays da vardı.

Hazret-i Sabit bin Kays, çok cömerd idi. Bir günde beş yüz ağacın hurmalarını toplayıp nepsini sadaka vererek evi için hurma bırakmadı. Bunun üzerine En’âm sûresi, 141. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Ekini hasad ettiğiniz zaman, fakirlerin hakkını verin ve israf etmeyin. Allahü teâlâ israf edenleri elbette sevmez.” buyruldu.

Hazret-i Sabit bin Kays, Peygamber sallallahü aleyhi ve selleme karşı çok hürmetli idi. Peygamber efendimiz de onu sever, bu sevgisini zaman zaman bildirirlerdi. Hazret-i Sabit bin Kays, bir gün hastalandı. Resûl-i ekrem onu ziyaret ederek; “Ey Allah’ım! Sabit bin Kays bin Şemmas’ın hastalığına şifâ ver!” diye dua buyurdular.

CENNET’Î VÂDEDİYORUM!

Peygamber efendimiz, Medîne-i münevvereyi teşrif ettikleri zaman, müslümanlar bayram yapıyor, fevkalâde sevinç içerisinde coşuyorlardı. Hazret-i Sabit bin Kays, Paygamber efendimizi karşıladı. Son derece, fasih ve beliğ olarak; “Biz kendimizi ve çocuklarımızı nelerden koruyorsak, sizi de onlardan koruyacağız. Buna karşılık bize neyi vâdediyorsunuz?” şeklinde güzel sözler söyledi. Peygamberimiz, bu samimî karşılama ve suâle karşı tek kelime ile cevâb verdiler: “Cennet”. Orada olan herkes bu cevâbdan çok memnun olup, hepsi; “Razıyız” dediler. Peygamber efendimiz burada olduğu gibi, hayatları boyunca hiç bir kimseye, dünyâya ait bir şey vâd etmediler. Kendisine tâbi olanlara, Allahü teâlânın rızâsını, Cennet’i, iki cihan seâdetini müjdelediler. Zâten, Eshâb-ı kiramın hepsi, Peygamber efendimize, bu güzel niyyet ve maksadlarla tâbi oldular. Başka şeylere kıymet vermediler.