TEYEMMÜM BÂBI - kainatingunesi.com

TEYEMMÜM BÂBI

Hanefi mezhebinde, teyemmüm, vakit girmeden de sahih olur. Diğer üç mezhepte olmaz. Teyemmümün farzları üçtür:

1- Niyet etmek olup, bu şarttır.

2- Ellerini pâk toprağa vurup, yüzüne kaplıyarak mesh etmek.

3- Ellerini bir daha toprağa vurup, önce sol eliyle sağ kolunun ve sonra, sağ eliyle sol kolunun her tarafını mesh etmek, bunlar dahî, rükndür.

Teyemmümün farz olduğuna delîl, Nisâ sûresinin kırküçüncü ve Mâide sûresinin altıncı âyet-i kerimeleridir. Mâlikîde ve şâfi’îde teyemmüm, namaz vaktinden evvel câiz değildir ve bir teyemmüm ile birden fazla farz kılınamaz.

Altı şeyle teyemmüm yapmak câiz değildir. Meğe, o şeylerin üstlerinde toprak tozu buluna. O şeyler şunlardır: Demir, bakır, tunç, kalay, altın, gümüş ve bütün madenler. Sıcakta eriyen bu metallerden ve sıcakta yumuşayan camdan ve üzeri sırlanmış porselenden ma’da her şeyle, teyemmüm câizdir. Lâkin, toprak cinsinden olmak şarttır.

Bir toprağa bevl edilmiş, sonra kurumuş olsa, orada namaz kılınır. Ammâ o yerden teyemmüm olunmaz.

Teyemmüm yapabilmek için, suyu aramak ve arayıp bulamamak ve bir müslüman ve âdil kimseye sormak ve o âdil dahî, sâlih olmak şartındandır.

Teyemmümün şartları beştir:

1- Niyet etmek.

2- Mesh etmek.

3- Teyemmüm ettiği şey, toprak cinsinden olmak. Toprak cinsinden olmazsa, üzerinde toprak tozu bulunmak lâzımdır.

4- Kullandığı yer cinsi şeyin veya tozun, pâk olması lâzımdır.

5- Suyun isti’mâline, hakîkaten veya hükmen kudreti olmamak.

Ve dahî, teyemmümün sünnetleri yedidir:

1- Besmele okumak.

2- Ellerini pâk toprağa vurmak.

3- Ellerini, vurduğu şey üzerinde, bir kere ileriye ve geriye çekmek.

4- Parmaklarını açmak.

5- İki elini birbirlerine çarparak silkmek.

6- Evvelâ yüzüne mesh etmek.

7- Kolların dirsekleri ile berâber her yerini mesh etmek.

Su aramanın şartı dörttür:

1- Bulunduğu mahal mamûrluk ola.

2- Suyun bulunduğu haber verilse.

3- Suyun bulunduğuna, zann-ı gâlibi var ise.

4- Korkulacak mahal değil ise.

Bir kimse suyu bulsa, ammâ suyun bulunduğu mahal, bir mîlden ziyâde ise, teyemmüm câizdir. Bir mîlden eksik ise ve vakit geçmiyecek ise, teyemmüm etmek câiz değildir. [Bir mîl, dörtbin zrâ’, yâni Hanefî mezhebinde 0,48 x 4000 = 1920 metre yoldur.]

Ve eğer, bir kimse suyu arasa ve bulamayınca teyemmüm edip namazı kıldıktan sonra, suyu görse, namazını iâde eder mi, veya etmez mi? Bu, ihtilâflıdır. Esah olan, kılmış olduğu namazı iâde etmez.

Bir kimse, ıslansa, ammâ abdest alacak su bulamasa ve teyemmüm edecek yer dahî bulamasa, bir parça çamuru kurutup, onunla teyemmüm eder. Birkaç kimse teyemmüm etmiş olsa, bunlardan yalnız birisi suyu görse, hepsinin teyemmümü bozulur.

Ve dahî, bir kimse bir miktâr su getirse, içinizden biriniz abdest alsın dese, cümlesinin teyemmümü fâsid olur. Ammâ cümleniz abdest alınız dese, hâlbuki getirilen su, yalnız bir kişiye kifâyet etse, hepsinin dahî, teyemmümü sahih olur.

Bir kimse cünüb olsa, bir yerde su bulamayıp, ancak câmide bulsa, teyemmüm eder ve sonra suyu almak için câmiye girer. Ammâ câmiye girdiğinde, su bulamazsa, namaz için, başka teyemmüm lâzım gelir.

Bir kimse, câmi içinde otururken, ihtilâm olsa, teyemmüm eder ve sonra câmiden çıkar.

Bir kimsenin elleri kesik olsa, teyemmüm edebilir. Lâkin, o kimsenin istincâ edecek kimsesi var ise, ondan istincâ sâkıt olmaz. Eğer yok ise sâkıt olur.

Ve eğer, hem elleri ve hem ayakları kesik olsa, Tarafeyne göre, namazı sâkıt olur. İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre, namazını kılması lâzımdır.

Ve dahî, Cuma namazında teyemmüm câiz değildir. Yâni, abdest almak için vakit az olup, Cuma fevt olur diye, acele teyemmüm etse, câiz değildir. [Cuma namazının bedeli öğle namazı olduğundan ötürü.] Nebîz denilen hurma suyu ile abdest almak câiz olmadığı (Dürr-ül-muhtâr)da yazılıdır.

Bir kimse, yolda ihtilâm olsa, teyemmüm eder, sabah namazını kılar. Ve öğleye dek gider. İkindinin vakti yaklaşıp, öğlenin vakti çıkacak zamanda, teyemmüm ederek öğleyi kılar. Bu kimse, ikindiden sonra su bulsa, sabah ve öğle namazlarını iâde eder mi? Bunda, ulemâ ihtilâf ettiler. Bir kavlde, iâde eder, diğer kavle göre iâde etmez. Bu mesele sâhib-i tertîbe göre olmak muhtemeldir.

Bir kimsenin merkebinde su olsa, merkebini gayb etse, teyemmüm eder ve namazını kılar. Namazını kılarken, merkebin sesini işitse, abdesti bozulur.

Bir kimse binekli olsa, inerse yoldaşları onu beklemese, atının üzerinde iken teyemmüm eder ve îmâ ile namazını kılar.

Yol korkulu veya hava soğuk olur ve guslederse, hasta olması muhtemel bulunursa, teyemmüm ile namazını kılar.

Yola gidenin heybesinde bir kiremit veya bir tuğla bulundurması lâzımdır. Zîrâ, teyemmüm edecek olsa, ortalık yaş ise o zaman tuğla ile teyemmüm eder. Namazını kılar.

Bir kimse bayram namazına dursa, abdesti bozulsa, eğer tekrar abdest alırsa bayram namazına yetişemiyeceğini bilse, yâhut fazla izdiham olmak korkusu olunca, teyemmüm eder, namaza durur. Bu kavl, İmâm-ı a’zama göredir. İmâmeyn kavline göre ise, abdest alır.

[(Merâk-ıl-felâh)ın Tahtâvî hâşiyesinde diyor ki, (Hastalık, teyemmüm etmek için özrdür. Sağlam kimsenin, abdest alırsa, hasta olacağından korkması özr olmaz. Sağlam kimse oruç tutunca, hasta olacağından korkarsa, kazaya bırakması câiz olur diyen âlimler, hasta olmaktan korkanın teyemmüm etmesi câiz olur dediler. Hastalık dört çeşittir: Su zarar verir. Hareket etmek zarar verir. Kendisi suyu kullanamaz. Teyemmüm de edemez. Zarar vermek, kendinin çok zannetmesi ile veya müslüman, âdil ve mütehassıs bir doktorun haber vermesi ile anlaşılır. Âdil bulunmazsa, fıskı zâhir olmıyan tabîbin sözü de kabûl edilir. Kendisi suyu kullanamayan, abdest aldıracak kimse bulamazsa teyemmüm eder. Çocuğu ve hizmetcisi veya hâtır için abdest aldıracak kimsesi varsa, bunlar abdest aldırır. Bunlar yoksa, teyemmüm eder. İmâm-ı a’zama göre ücretli adam tutması lâzım değildir. Teyemmüm de yapamıyan namazı kazaya bırakır. Zevc ve zevce birbirlerinin abdest ve namazlarına yardım etmeye mecbûr değil iseler de, zevcesinden yardım istemesi lâzımdır. Şehir, köy hâricinde olup sıcak su bulamayan kimse, soğuk su ile guslederse, hasta olacağından korkunca teyemmüm eder. Şehir içinde de böyle olduğuna fetvâ verildi. Abdest ve gusül azasının yarıdan fazlası yara ise, teyemmüm eder. Yarısı yara ise, sağlam yerleri yıkar. Yaraları mesh eder, yaraya mesh zarar verirse, sargı üzerine mesh eder. Bu da zarar verirse, hiç mesh etmez. Başında hastalık olup, mesh zarar verirse, mesh sâkıt olur. İki elinin ve iki ayağının yıkaması farz olan yerleri kesik olanın yüzü de yara ise, teyemmüm edemeyeceğinden abdestsiz kılar ve iâde etmez. Yüzü sağlam ise, yüzünü yıkatır. Yardımcısı yoksa, yüzünü toprağa sürer. Sağlam kimsenin bir eli nüzûllü, yaralı, kesik, çolak ise, diğer eli ile abdest alır. İki eli de böyle ise, elini, yüzünü toprağa sürer. Yaranın, çıbanın, kırığın üstüne, bunları tedâvî ve zarardan korumak için zarûrî olarak sarılan sargı veya tahta, merhem, alçı açılıp yara yıkanamaz ve mesh edilemezse, bunların yüzeylerinin ekserîsine ve arada kalan sağlam cilt üzerine mesh edilir. İmkân olursa, bunlar çıkarılıp yara üzerine mesh etmek ve sağlam cildi yıkamak lâzım olur. Bunların abdestli olarak sarılması ve belli müddeti yoktur. Sağlam ayağı yıkayıp diğerindeki sargıya mesh câizdir. Yara iyi olmadan, üzerindeki şey düşerse, abdest bozulmaz. Mesh ettikten sonra, mesh olunan şey değiştirilirse de bozulmaz. Tırnak kırılır veya yara olursa, üzerine veya ayaktaki çatlağa konan merhemi kaldırmak zarar verirse, zarûret olacağından, merhemin üstü yıkanır. Yıkamak zarar verirse mesh eder. Bu da zarar verirse mesh de etmez. [Diğer üç mezhepte, böyle olduğu için başka mezhebi taklîde imkân yoktur.] Bu merhemin, cebîre gibi olduğu, İbni Âbidînde yazılıdır. Fakat, diş dolgusu ve kaplaması böyle değildir. Çünkü, mâlikîyi veya şâfi’îyi taklîd mümkindir. Kendi sebep olmıyarak aklı giden veya bayılan üzerinden altı namaz vakti geçerse, aklı gelinciye kadar kılamadığı namazları kaza etmez. Hasta, îmâ ile de kılamadığı namazların sayısı ne olursa olsun, bunların iskâtı için vasıyet etmez. İyi olursa, hepsini kaza eder.)

İbni Âbidîn diyor ki, (Sağlam insanın abdest uzvlarını başkasının yıkaması, mesh etmesi mekruhtur. Buna başkasının abdest suyu getirmesi ve kendisi yıkarken başkasının su dökmesi câizdir. Hasta, elbisesini ve yatağını hep kirletiyorsa yâhut bunları değiştirmek meşakkatli oluyorsa, necis oldukları hâlde kılar. Cebîre denilen tahtalar, flasterler, merhemler, altlarındaki yara iyi olduktan sonra düşerlerse, abdest bozulur. Yara iyi olur, fakat üstündekiler düşmezse, zararsız kaldırılabilirlerse, abdest ve gusül yine bozulur.

Allahü teâlâ, sevdiklerine, günahlarını afetmek için veya Cennetteki nîmetlerini arttırmak için, derdler, hastalıklar veriyor. İbâdetleri zahmetli, sıkıntılı oluyor. Buna karşılık, dünya işlerinde, rahatlık, kolaylık ve rızklarına bereket veriyor. İbâdet yapmıyanlara, rahatlık, bereket vermiyor. Bunlar, zahmet çekerek, hîle ve hiyânet yaparak, çok kazanıp, zevk ve safâ içinde yaşarlar ise de, bu zevkleri uzun sürmez. Az zaman sonra, hastahânelerde, habshânelerde sürünürler. Âhiretteki azâbları da, çok şiddetli olur.]