Tövbenin şartı üçtür: - kainatingunesi.com

Pişmanlık, dil ile özür dilemek (istigfar) ve beden ile günahtan kaçınmak (terk). Tövbenin aslı (kökü) bu üç şeyin hakikatindedir. İhlas ve doğrulukla bunları yerine getiren kimse, cenab-ı Hakk’ın evliyasından bir veli olur. Sıddiklardan bir sıddik ve ebdallerden bir ebdal olur. Çünkü herşeyin anahtarı tövbedir. Bütün dostlukların başı tövbedir. Nitekim hadîs-i şerîfde buyuruldu ki: “Cenab-ı Hakk’a, taib (tövbe eden) gençten daha sevgilisi yoktur.” O genç, kendi nefsinin arzularını kontrol altına alır, cenab-ı Hakk’ın rızâsını kendi hevesine tercih eder. İşte onun kavuştuğu iyi saadet ve iyi talih budur. Hem cenab-ı Hak indinde ve hem bütün mahlukat nazarında onun sahip olduğu üstün (izzetli) huy budur. Gökte melekler, havada kuşlar, denizde balıklar, çöllerde, sahralarda ve denizlerde vahşi hayvanlar, aşağıda ve yukarıda bulunan bütün yaratıklar hepsi onu sever ve ona yakın olmak isterler. Onun dileğini cenab-ı Hak yaratır, ihsân eder.

Fudayl bin Iyad (r.aleyh) yol kesici iken tövbe etti. Mallları sahiplerine geri verdi. Bir yahudi geriye kaldı. Fakat Fudayl’ın ona verecek bir şeyi yoktu. Yahudiye dedi ki: “Hiç malım kalmadı ki seni hoşnut edeyim, bana hakkını helâl et.” Yahudi dedi ki: “Ben, bana mal vermediğin müddetce helâl etmemeğe yemin ettim.” Fudayl; “Eğer benim verecek bir şeyim olsaydı, seninle böyle konuşmazdım” dedi. Yahudi; “Elini şu elbisenin altına sok, orada bir kese altın vardır. Onu çıkar bana ver ki, yeminim yerine gelsin de, hakkımı sana helâl edeyim” deyince, Fudayl (r.aleyh) elini o elbisenin altına soktu, bir avuç alın çıkardı ve ona verdi. Yahudi dedi ki: “Bana İslam’ı arzet (bildir).” Ben Tevrat’ta okudum ki, ümmet-i Muhammed’den doğru ve ihlas ile tövbe edenin elinde toprak altın olur. Ben senin bu söylediğinde doğru olup olmadığını bilmek istedim. Bu elbisenin alında hiç altın yoktu. Bildim ki, Muhammed’in (a.s.) dini hakdır ve senin tövben haktır (gerçektir).” Bunu söyledi ve onun elinde müslüman oldu. Bunun gibi vak’a (olay) çoktur. Tövbe, öyle herkesin değerini bileceği bir sermeye değildir. Tövbe, insanların kurtuluşudur. Gönlün hayatı ve canın besini (gıdası) ve ahıretin meyvasıdır. Mü’minin sürurudur, sevincidir. Günahlar demetinin şifası, hastaların yarasının merhemi, düşenlerin yapışacağı iptir. Yolunu kaybetmişlerin rehberi, söz dinleyicilerin işitme anahtarı, konuşanların sözünün sıdkıdır. Müstekim olanların istikametinin (doğruluğunun) adımıdır. Salihlerin basiret nuru, Allahü teâlânın azabından korkanların korkusunun istirahatı ve reca sahiplerinin ümidinin müjdecisidir. Niketim cenab-ı Hak, Yunus sûresi 63. âyet-i kerîmede meâlen; “(Evliya) onlardır ki, Allahü teâlâya iman edip, O’na muhâlefet etmekten sakınırlar” buyurdu. Yine Yunus sûresi 64. âyet-i kerîmede meâlen şöyle buyurulmaktadır: “Onlar için dünyâ hayatında (Kur’an-ı kerim ile) ve ahırette (ihsân ile) müjdeler vardır. Allahü teâlânın kelimelerinde (sözlerinde, vadlerinde) hiç bir değişme yoktur. İşte bu müjde, en büyük kurtuluştur.” Şimdi sözün başına dönelim. Tövbenin şartı nedir? Taib (tövbe edici) nasıl yaşamalıdır ki, tövbe makamı doğru olsun? Ve, bu sözü geçen makamlara ulaşsın. Bunları anlatalım:

Taibin, önce cenab-ı Hakk’ın emrini gözetip, Tövbeyi cenab-ı Hakk’ın kitabında bildirdiği gibi yapması gerekir. Allahü teâlâ, Tahrim sûresi sekizinci âyet-i kerîmede meâlen; “Ey iman edenler! Günahlarınızdan, Allahü teâlâya tövbe-i nasuh ile (ölünceye kadar bir daha günah işlememek üzere, nefsine nasihat veren tövbe ediciler gibi) tövbe edin!…” buyurmaktadır. Rivayet edildi ki, âyet-i kerîmede bildirilen tövbe-i nasuh, kulun geçmişte işlediği günaha pişman olması ve bundan sonra da o günaha dönmemeye kat’i olarak karar vermesidir. Yine bildirildi ki, tövbe-i nasuh dört şeyi kendinde toplar: 1) Lisan (dil) ile isfigfar, 2) Günahı işleyen aza ile günahı terketmek (pişman olmak), 3) Bu günahı bir daha hiç işlemeyeceğine kat’i olarak karar vermek, 4) İnsanı günah işlemeye sevkeden kötü arkadaşlardan uzaklaşmaktır. Kalb pişman olmalı, dil duâ etmeli, yalvarmalı, aza da günahdan çekilmelidir.nasuh’un yaptığı tövbe gibi tövbe etmelidir. Üstad İmam Ebu Bekr Surbani’nin (r.aleyh) tefsirinde yazıyor ki: “Bu Nasuh, yol kesicilikten tövbe etmiş bir kimse idi. Tövbe edip herkesin hakkını geri verdi. Her birini hoşnud etti. Hiç malı kalmadı. Biri gelip hakkını istedi. Üzerindeki peştemalı çıkardı. Orada bir akarsu vardı. O akarsuyun içine oturdu. Peştemalı o kimseye verdi.”

Allahü teâlâ bize bildirdi ki: “Tövbeyi, Nasuh’un yaptığı gibi yapınız. Ve her alacaklınızı mümkün olduğu kadar hoşnud ediniz. Geriye kalanı, ben kendi hazinelerimden hoşnud ederim.” Her makama göre ayrı ayrı övbe etmek lüzumunu çok iyi bilmelidir. Asi olanın işlediği günaha tövbe etmesi lâzımdır. İtaat edenin, bu hâlini üstün (iyi) görmekten tövbe etmesi gerekir. Ayrıca, Kuran-ı kerim okuyanların ucbdan (kendini beğenmekten), âlimin hasedden, doğru yolda olanın, bu hâlini kendinden bilmekten ve bütün insanların her hususta benlik his ve düşüncelerinden tövbe etmesi lüzumu hiç unutulmamalıdır. Azaları ile günah işleyip, sonra tövbe etmek, gözü, kulağı, dili korumak zor değildir. Fakat böyle olmakla beraber, taiblerin (tövbe edenlerin) derecesine kavuşmak de kolay olmamaktadır.

Zira tövbe edenin, hiçbir nefesini zayi etmemesi gerekir. Kendi gönül kıblesini, kötü işlerine bakmaya yöneltip; “Ne yaptım! Söylediğim ne oldu?” gibi düşüncelerle ve insaf gözüyle hareket etmelidir. “Efendisine hizmette kusurlu olana mükafat verilir mi? Azabı ve cezası nasıl olur?” diye düşünüp, Cehennem azabına düşmekten korkması gerekir. Bunları düşündükçe, nedamet ateşi gönlünde yükselip, gönlü yana ve gözleri yaşlar döke ve dili feryad ede… Vücudu eriye, gözünü lâzım olmayanı görmekten, kulağını gerekmeyeni işitmekten, dili söylememesi gerekeni söylemekten muhafaza ede. Kötü arkadaşı terk edip, gidilmemesi gereken yerlere gitmekten, alınmaması gerekeni almaktan sakına. Bütün azalarını kulluk bağı ile bağlı kıla ve hoşnud edebileceği her hasmını hoşnud ede. tam hasret ve nedametle ve kalbinde tam bir korku ile devâmlı; “Acaba benim bu hatâ ve zulümlerim affolur mu? Bana ne muamele yaparlar? Af mı, yoksa azab mı ederler?” diye düşüne. Bir nefesini korkuyla, diğerini ümidle geçire. Gece-gündüz Allahü teâlânın işiyle meşgûl ola. Her vakitte dilini Allahü teâlânın zikri ile ıslata.

Affedilen tövbekâr, Allahü teâlânın seçtiği ve beğendiği kimsedir. Onun gönlü, cenab-ı Hakk’ın nazargahıdır. İlim öğrenip, riyazet çekip, kendi nefsinin hevasını terkedip, Allahü teâlânın rızâsını istemiştir. İki cihanın sahibi cenab-ı Hakk’ın rahmet ve ihsânı, yarattığı bir kulundan az olmaz. Cenab-ı Hak söz veriyor ve Şura sûresinin 25. âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle buyuruyor. “Allahü teâlâ kullarını, işledikleri günahlara pişmanlıkla yaptıkları tövbelerini kabûl eder ve dilediği kimsenin (büyük ve küçük) seyyiatını (kötülüklerini, günahlarını) affeder.” Yine Allahü teâlâ, Furkan sûresi 70. âyet-i kerîmede meâlen; (Günahına) tövbe eden, Allahü teâlâya ve Resulü’ne iman eden, (İslam’ın erkanı üzerine) salih amel işleyen kimselerin günahlarını, Allahü teâlâ sevâba tebdil eder (çevirir)buyuruyor. Cenab-ı Hak, taiblere (hakiki tövbe edenlere) bu müjdeyi vermiştir.

Tövbe etmek saadet alametidir. Tövbe eden, tövbenin şartlarını yerine getiren yukarıda anlattığımız vasıfları da ele geçiren kimsenin, geçtiği topraklar, diğer topraklara, o kimsenin oturduğu yer diğer yerlere karşı övünür. Taib, bir dereden, nehirden veya denizden geçtiğinde, ihlas, tövbe, safavet ve gönül sıdkı ile Besmele çekse, o sular, kıyamete kadar onun için sevâbı ona ait olmak üzere tesbih ve tehlil ederler ve cenab-ı Hak’tan onun için af dilerler. Onu aydınlatan güneş, ay ve yıldızlar da, onun için istigfar ederler. Cenab-ı Hak, onu hâlkın gönlünde tatlı (sevimli) seçilmiş kimselerin gönlünde sevgili kılar. Göklerdeki melekler, onun için istigfar ederler. Ölürken beşaret bulur (müjdelenir). Kabir ona Cennet bahçelerinden bir bahçe olup, kıyamette yüzü ak olarak haşr olur. Sırat’tan kolay geçer. Hesabı ihsân ile kolay olur ve Cennet’te yüksek derece bulur. Tövbe cevheri, herkesin ele geçireceği bir şey değildir. O öyle bulunmaz bir incidir ki, herkes onun değerini bilemez. Tövbeleri sebebiyle yüzbinlerce günahkâr affedilir.

Bir kimse tövbekârların makamına ulaşamazsa, tövbeden ümidini kesmemelidir. Tövbekârları kendine dost edinmelidir. Onlarla oturup kalkmalıdır ki, cenab-ı Hakk’ın rızâsına muvaffık (uygun) hâle gelsin. Taiblere ve bütün mü’minlere iyilik dilemelidir. Onlara duâ etmelidir. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) buyuruyor ki: “Bir kimse, erkek ve kadın mü’minler için günde 25 kerre istigfarda bulunursa, Allahü teâlâ, onun kalbinde gıll (kin) hasedi giderir. Bu günde onu, ebdallerden yazar. Kıyamet günü, o kimse için, bütün mü’min ve mü’minelerin hepsi,”Yarabbi! O bizim icin istiğfarda bulunurdu.Sende onu mağfiret et”derler“ ve böyle söylemeyen bir kimse kalmaz.” Yine Resûlullah efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Abdestli olarak uyu! Eğer ölürsen, şehid olarak ölürsün, küçük, büyük herkese hürmet göster!” Sen, saadet hangisinde olduğunu bilemezsin. Tövbe ile kabre giren, annesinden yeni doğmuş gibidir. Müslihlerin (ıslah-ı nefs etmişlerin) ve taiblerin arasında olursan ve başka hiçbir iyilik olmasa bile, sonunda sende bir nedamet peyda olur. Kendi hâlini anlarsın.”

Ahmed-i Namıki Cami hazretleri, Miftah-ün-necat isimli kıymetli kitabının son faslında buyuruyor ki: “İyi bir arkadaş, iki cihan için de büyük saadettir. Maksada çabuk ulaşmayı sağlar. İnsanlar birlikte yaşarlar ve arkadaşsız olamazlar. Babamız olan Adem aleyhisselam, en güzel yer olan Cennet’te bulunduğu hâlde, kendisine insan olarak bir arkadaş gerektiğini hissetti ve bunu istedi. Onun sol kaburga kemiğinden Hz. Havva validemiz yaratıldı.

İyi arkadaşa sahip olunca, çok hamd etmeli ve hep iyi kimselerle beraber bulunmalıdır ki, kıyamette pişmanlık çekilmesin. Kuran-ı kerimde bu hâl bildirilmektedir. İnsana ulaşan her felaket, kötü arkadaş sebebiyle gelir. Ondan çok uzak durmalıdır. Arkadaşın iyiliği veya kötülüğü, mutlaka, asıl nesep, akrabâlık gibi sebeplere bağlı değildir. Eshab-ı Kehf’e yakın olup, onlardan ayrılmayan Kıtmir isimli köpek, Kuran-ı kerimde onlarla beraber zikrolundu.

 

Beyt:

Tövbe ya Rabbi hatâ rahına gittiklerime.