Tûfan sona eriyor - kainatingunesi.com

Tûfan sona eriyor

 Rivâyet edildiğine göre tûfan, Receb  ayının birinci günü başladı. Nûh (a.s.) ve ümmeti de gemiye bugün bindiler. Nûh (a.s.) tûfânı olarak da anılan bu hâdise altı ay devâm etti. Nihâyet Allahü teâlânın emri ile sona erdi. Taberânî’nin bildirdiği bir hadîs-i şerîfde, Nûh’un (a.s.) gemiye, Receb’in ilk günü bindiği, devamlı oruç tuttuğu, Âşûrâ gününe kadar, su üzerinde kaldığı, Âşûrâ günü Cûdî dağında durduğu, Nûh’un (a.s.) ve yanındakilerin o gün oruç tuttukları bildirilmiştir.

Nitekim Hûd sûresinin 44. âyet-i kerîmesinde meâlen buyuruldu ki: “(Tûfan emri sona erince, Allahü teâlâ tarafından, yere ve göğe emrolunup) denildi ki: Ey yer! Suyunu yut ve ey emâ suyunu tut. ( Yağdırma! Bu ilâhî emir karşısında) su çekildi ve gemi Cûdi dağı üzerinde karar kıldı. Bundan sonra; (Allahü teâlâ’nın peygamberini tekzip ile kâfir olup kendilerine zulmeden) zâlimler, (Allahü teâlâ’nın rahmetinden) uzak ve helâk olsun denildi.”

Yine Hûd sûresinin 48. âyet-i kerîmesinde meâlen buyruldu ki: “Allahü teâlâ tarafından Nûh’a denildi ki: Ya Nûh! Bizden bir selâmet ile senin üzerine ve seninle berâber bulunanlardan doğup, yetişecek mü’min ümmetler üzerine birçok bereketler ile gemiden in! Berâberinde bulunanlardan gelecek kâfir ümmetler de vardır ki, biz onları da (dünyâya bol rızıklarla) faydalandıracağız. Sonra ise (âhirette) onları, bizden elem verici bir azâp çarpacaktır.”

Muhammed bin Ka’b (r.aleyh) buyurdu ki: “Bu âyet-i kerîmedeki selâmet ve berekâta, kıyâmete kadar, erkek ve kadın her mü’min dâhildir. Dünyâda faydalanmak ve sonunda da âhirette azâba uğramaya da, kıyâmete kadar gelecek bütün kâfirler dâhildir.

Tûfan sona erince gemide bulananlar, emniyet ve selâmet içinde gemiden indiler. Yeryüzünde, kendilerinden başka hiçbir canlı sağ kalmadı. Bu dehşetli ve korkunç tûfanda onlar, îmânlarının bereketiyle hiçbir sıkıntı ve elem görmediler. Nitekim “Tefsîr-i Kurtubî’de, Hz. Hüseyin’in (r. anh) rîvâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte meâlen buyruldu ki: “Ümmetim gemiye bindiklerinde, besmele çekerek; “Bismillahi mecrâhâ ve mürşâhâ…” (Hûd sûresi: 41) ve; Vemâ kaderullâhe hakka kadrihî…” (Zümer sûresi: 67) âyet-i kerîmelerini o- kurlarsa, boğulmaktan emîn olurlar.”

Dağlar gibi dalgaların meydana geldiği o korkunç su deryâsı, Allahü teâlâ’nın emri ile yine çok kısa bir zamanda kuruyup, yeryüzü yaşamaya müsâit hale geldi. Tûfandan evvel 40 veya 90 sene süren kıtlık müddetince, müşriklerin çocukları da olmamıştı. Yâni tûfanda, yeryüzünde hep, âkıl bâğli olan kimseler vardı. Bunlardan mü’min olanlar kurtulup, kâfirler ise, tamâmen helâk oldu. Yâni tûfanda müşriklerin çocukları olmadığından günahsız kimseler helâk olmamıştı.

Tûfanın umûmî veya husûsî olması : Tûfanın her tarafı kapladığı veya belli bir bölgeye mahsus olduğu husûsunda, bir kısım âlimler ihtilâfa düşmüşlerdir. Kaynak eserlerde, âlimlerin ekserîsinin bildirdiklerine göre tûfan belli bir mevziye (bölgeye) değil, yeryüzünün her tarafına şâmil olmuş, yâni bütün yeryüzünü kaplamıştır.

Zâten kelime mânâsı olarak tûfan; yağmurun veya suyun çok fazla olup, her nesneyi örtmesi, kaplaması demektir. Tûfanda su her tarafı kaplamış en yüksek dağlar bile suyun seviyesinden yüzlerce metre aşağıda kalmıştır.

Nûh (a.s.) ve berâberindekiler, Muharrem ayının onuncu (Aşura) gününde gemiden indiler. Tûfandan sağ selâmet kurtulmalarına, karaya inmelerine şükür olarak, o gün, oruç tuttular. Azıklarından ellerinde kalanları topladılar. Hz Nûh, buğday, mercimek, nohut gibi hubûbâttan tatlı pişirdi. Bu tatlıya âşûra tatlısı demek âdet olmuştur.

Nûh (a.s.) o gün âşûra tatlısı pişirdiği için müslümanların, Muharrem ayının onuncu (Aşura) gününde aşura pişirmesi ibâdet  olmaz. Muhammed aleyhisselâm ve Eshab-ı kirâm (r.anhüm) böyle yapmadı. Âşura  günü, âşûra pişirmeyi ibâdet  sanmak bid’attir, günahdır. Muhammed aleyhisselâmın yaptığı veya emrettiği şeyleri yapmak ibâdet olur. Din kitaplarının yazmadığı, Ehl-i sünnet âlimlerinin (r. aleyhim) bildirmediği şeyleri yapmak, bunları ibâdet  sanmak savâb olmaz, günah olur. O gün, herhangi bir tatlı yapmak, tanıdıklara ziyâfet, fakirlere sadaka vermek sünnettir, ibâdettir.

Nûh’un (a.s.) gemisinin, üzerinde durarak karar kıldığı, Irak’daki Cûdî Dağı hakkında değişik rivâyetler de bildirilmiştir.

Nûh (a.s.) bin yaşında vefat etti. Kâvmine dâveti, yâni peygamberliği 950 sene sürdü. Kabr-i Şerîfinin nerede olduğu ve tûfandan sonra yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa ne kadar yaşadığı hakkında muhtelif rivâyetler vardır.