Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Alî “radıyallahü teâlâ anhüm” Menâkıbı: Turunçtan Çıkan Dört Hûrî |
|||||||||||
Yirmiyedinci Menâkıb: Abdüllah ibni Abbâs “radıyallahü teâlâ anhümâ” hazretleri rivâyet etmişdir. Bir gün Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzûr-ı şerîflerine vardım. Gördüm ki, mubârek dudağını dudağı üzerine koymuş. Resûlullahı o şeklde hiç görmemiş idim. Mubârek eli ile bana işâret eyleyip, yanına çağırdı. Varıp, yanına, ne oldu yâ Resûlallah, dedim. Buyurdu ki, (Yâ Abbâs oğlu! Bu sâatde bir melek yanıma geldi. Bir turunçu bana sundu [verdi]. Elime almazdan evvel, turunç dört pâre oldu. Bir pâresi [parçası] ikiye bölünüp, gördüm, içinden bir hûrî çıkdı ki, yetmiş bölük kisvesi var. Yetmiş hulle giymiş ki, o hullelerden [elbiselerden], kemiklerinin ilikleri görünür. Eğer ağzının suyu deryâlara [denizlere] salınsa [damlasa], denizler tatlı olurdu. Dedim, sen kimsin ve kimin içinsin. Ben müslimânların imâmı, muhâcirlerin evveli, Ebû Bekr-i Sıddîk içinim. İkinci parça da iki bölük olup, onun içinden bir hûrî çıkdı ki, eğer gözünü açsa idi, gözünün nûrundan, dünyâ münevver olurdu. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri, onu kâfûrdan ve miskden ve anberden halk etmiş. Dedim, sen kimin içinsin. Dedi, ben Ömer ibnül Hattâb içinim. Üçüncü parça da iki bölük olup, içinden bir hûrî çıkdı. Başı üzerine bir tâc koymuş. O tâcın dört tarafı var. İnci ve yâkut dizilmiş. Ben dedim, sen kimin içinsin. Dedi, ben Osmân bin Affân içinim. Dördüncü parça da bölünüp, içinden bir hûrî çıkdı. Hulleler giymiş. Saçlarını [zülüflerini] salıvermiş. Ben dedim, sen kimin içinsin. Ben Fâtıma içinim, dedi. Onların [üç halîfenin] karşılığı hûrîler oldu. Alînin karşılığı hûrî olmadı. Zîrâ hazret-i Alîye Fâtıma-tüz-zehrâ verilmiş idi ki, bin kerre bin hûrîden dahâ iyidir [kıymetlidir] “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”. |