YAVUZ'UN KUVVETİ - kainatingunesi.com

Yavuz Sultan Selim,  Trabzon valiliği döneminde bir gün konağının balkonundan etrafı seyrediyordu. sahilden balıkçıların şen gürültüsü geliyordu. Bu gürültüyü dinlemeye bayılırdı; Dertlerinden kurtulur, içi neşeyle dolardı. Birden gürültü acılaştı. çığlıklar koptu. Ne olduğunu anlamak için kulak kabarttı; fakat anlayamadı. Uzun uzun baktı ama kalabalık kümeleştiğinden olanı biteni göremedi. Hemen atına atladığı gibi  atını sahile sürdü. Kalabalığı birkaç omuz darbesiyle yardı:

“Ne oluyor bre?”

Aynı anda ne olduğunu gördü: gemicilerden biri maçulaya sıkışmıştı, hem de iki bacağı birden…yüzü sapsarıydı. Bacakları neredeyse kopacaktı. O maçulaya, koca geminin ağırlığı asılıydı.

            “Açsanıza maçulayı!” diye gürledi. Yaşlı bir gemi reisi saygıyla şehzade Selîm’e yaklaştı:

            “ Devletlü şehzadem! Maçulayı açamayız. Buna insan gücü yetmez. Açsak bile gemi kızaktan atıp devrilir, mahvolur. bunu da o istemez.” diye konuştu.

            Zavallı adam konuşanları duymuş, Şehzade Selîm’i tanımıştı; bitkin sesle:

            “ İstemem! Bir can için bir gemi mahvolmamalı.” diye inledi. Şehzade’nin gözlerine yaşlar hücum etti. Kendisini tutmasa herkesin içinde ağlamaya başlayacaktı. dişlerini sıktı:

            “ Benim nazarımda can kıymetlidir aslanım! Allah’ın yardımıyla seni kurtaracağım!” dedi.

            Herkesin hayret dolu bakışları arasında maçulanın altına girdi. Kalın gövdesini yere çakılı demir kazığa dayadı, kasıldı. arkadaşlarından Malkoçlu Ali Bey, Şehzade’nin ne yapmak istediğini anlamıştı: koca geminin ağırlığını çeken Maçulayı tek başına açmaya çalışacaktı; fakat olur iş değildi. İnsan gücü buna yetmezdi. Yetse bile Şehzade’nin canı tehlikeye girerdi. Atıldı:

            “ İzin verin, biz halledelim Şehzadem!” Şehzade Selîm, ateş saçan gözlerini Malkoçoğlu’na dikti:

            “ Geri dur! etrafı boşaltın! Gemi devrilirse kimse zarar görmesin.”

            “ Fakat şevketlü şehzadem?” Şehzade Selîm aslan gibi kükredi:

            “ Etrafı boşaltın dedik! duymaz mısınız?” Emre uyup etrafı boşalttılar. Ama başta Malkoçoğlu olmak üzere birkaç arkadaşı gelip Şehzade’nin yanıbaşına çömeldiler. Ona bir şey olursa kendileri yaşamak istemiyorlardı. Şehzade, bu kadarına ses çıkarmadı. Sitemli gözlerle bakmakla yetindi. Kalabalık dalgalanıp duruyor, sesler duyuluyordu:

            “ Bir gemicinin canı için kendi canını tehlikeye atıyor bre!”

            “ Böyle bir kumandanın ardında ölüme gitmek bile zevk!”

            “ Maçulaya ben sıkışmak isterdim!”…

            Şehzade Selîm, var gücüyle maçulanın kasnağını itmeye koyuldu. Hakikaten çok güçlüydü. tek yumrukta bir boğayı yere seriyordu. Fakat bu işi başarabilecek miydi?

            “ Yâ allah,bismillah!” diyerek abandı. Birden halatlar gevşedi, maçula boşaldı, Sıkışan gemici kurtuldu. Gemi gürültüyle devrildi. Şehzade Selîm, ağır ağır geri çekildi. Yaralı gemicinin başını dizine koyup saçlarını okşadı. Merhamet ve sevgi dolu sesle:

            “ İyileşeceksin aslanım! Allah’ın izniyle iyileşeceksin!” dedi.

            Gemici, şehzade’ye sarılmış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Fakat acısından değil, sevincinden ağlıyordu. Şehzade’nin davranışı karşısında kendi acısını unutup gitmişti.

            “ Senin yolunda ölüm ne ki şehzadem, ölüm ne ki?” diye fısıldadı. Şehzade, ağır ağır doğruldu:

            “ Benim yolumda değil, Allah yolunda, Kur’an yolunda, Peygamber yolunda ölüm ne ki?”

            Gemiciyi özel doktoruna emanet edip düşüne düşüne konağına döndü. Bu insanlar kendisiyle oldukları müddetçe dünyayı fethetmek bile fazla zor görünmüyordu ona…