ZAHİD KİMDİR? - kainatingunesi.com

Abdülvâhid bin Ziyâd “rahmetullahi aleyh” (1)
ZÂHİD KİMDİR?

“Abdülvâhid bin Ziyâd”, büyük âlim, evliyâ.
Basra’da tahsîl görüp, ilim yaydı dünyâ’ya.

Kararmış olan kalpler, onunla buldu hayat.
Sekizyüz beş yılında, Basra’da etti vefât.

Bâriz husûsiyyeti şu idi ki bu zâtın,
İlmini, insanlara yayıyordu bihakkın.

Herhangi bir mesele öğrense idi dinden,
Onu, çevresine de öğretirdi âcilen.

İnsanlar, her taraftan demeyip uzak yakın,
Ondan istifâdeye gelirdi akın akın.

Yorulmadan, yılmadan va’z ederdi o halka.
Boş yere geçirmezdi vaktini bir dakîka.

“Tebe-i tâbiîn”den idi ki bu büyük zât,
İslâmı yaymak için, uğraşırdı her saat.

Anlatır ki: Genç iken, rastladım bir “Velî”ye,
Seslendim iki defâ, ona “Ey zâhid!” diye.

Lâkin cevap vermedi, bir daha nidâ ettim.
Cevap verip dedi ki: “Zâhidlik kim, ben kimim.

Asıl “zâhid” odur ki, korkar Hak teâlâ’dan.
Kaçınır titizlikle her günâh ve haramdan.

Belâlara sabredip, şükreder her nîmete.
Kimse ile uğraşmaz, sarılır ibâdete.

Hep ölümü düşünür, hep ona hazırlanır.
Bilir ki, âhiret’te “Sonsuz bir azap” vardır.

Cehennemi düşünse, hemen kaçar uykusu.
Ağlatır devam üzre onu “Allah korkusu”.

Böyle olan kimsedir zâhidliğe müstehak.
Ben, nefsimin esîri bir müslümânım ancak”.

Onun bu sözlerinden, ettim çok istifâde.
Dedim ki: “Söyleyiniz bana daha ziyâde.

Meselâ insanları, Hak’tan uzaklaştıran,
Hususların başında, ne gelir acep şu an?”.

Dedi: “Dünyâ sevgisi”, başıdır her günâhın.
Onun muhabbetini, kalbine sokma sakın.

Bu dünyâ, vefâsızdır, aldatıcı, hîlekâr.
Aklı olan bir kimse, etmez ona îtibâr.

İkincisi, insanın “Nefs-i emmâre”sidir.
O, Rab’la arasında, en büyük perdesidir.

Nefsi, ayak altına almadıkça bir insan,
Erişmez o kimseye ilâhî feyz ve ihsân.”

Dedim ki: “Ey efendim, söyleyin biraz daha”.
Dedi: “Bırak kulları, hâlisen dön Allaha.

Biri sana yapınca bir ihsân ve iyilik,
Bir teşekkür etmeyi, düşünürsün ona ilk.

Halbuki insanlara, görünen, görünmiyen,
Her türlü nîmetleri, “Allah”tır ihsân eden.

Her ne nîmet ve ihsân olmuşsa bize vâsıl,
Onu, Hak teâlâ’dır gönderen bize asıl.

“Emânetçi” gibidir kullar haddi zâtında.
Kullardan gelenler de, O’ndandır esâsında.

Allahü teâlâ’ya şükretmek için ise,
Harfiyyen uymalıdır ne emrettiyse bize.

Bilin ki her bir şeyin, kestirme yolu vardır.
Cennetin kısa yolu, “İslâma tam uymak”tır.