Zekeriyyâ aleyhisselâmın şehîd edilmesi - kainatingunesi.com

Zekeriyyâ aleyhisselâmın şehîd edilmesi

 Îsâ aleyhisselâmın kundakta iken ve en açık sözlerle, iftiraya mahal bırakmaya­cak şekilde konuşması, yahudileri sustur­muştu. Bu sözlerle onların bütün iftiralarını, yalan yanlış sözlerini çürütmüştü.

Fakat bir müddet sonra aynı iftira ve itham­larını tekrarladılar. Hz. Meryem’e -hâşâ- zînâ isnâd ediyorlar, hiç bir şekilde, çocuğun baba­sız olarak meydana gelemeyeceği iddiasında bulunuyorlardı. Bu iftira ve çirkin yalanlarını Zekeriyyâ aleyhisselâma da bulaştırdılar, Hâşâ; “Bu zinayı yapsa yapsa o yapmıştır” dediler. Bunu insanlar arasında yaydılar ve nihayet o mübarek peygamberi şehîd ettiler. (Bkz. Zekeriyyâ aleyhisselâm)

Bâzı bozuk îtikâdlı, pis, kötü kalbli zındıklar, Hz. Meryem’e ve onunla -hâşâ- zina etti diye Hz. Zekeriyyâ’ya iftira ettikleri hattâ işi, Zeke­riyyâ aleyhisselâmı şehîd etmeye kadar vardır­dıkları gibi, bununla da kalmadılar. Hz. Meryem’le aynı mescidde bulunan ve değişik bir odada ibâdetle meşgul olan Yûsuf-i Neccâr’a da iftira ettiler. Hz. Meryem, Yûsuf ile gayr-i meşru alâka kurmuş diye ithamda bulundular.

İşte Hz. Meryem’in insanlardan saklanıp, tenhâ bir yere çekildiği ve âyet-i kerîmede de bildirildiği gibi; “Keşke bundan evvel ölmüş ve tamamen unutulmuş olsaydım” sözünü, bu zaman söylediği de rivayet edilmiştir.”

Hz. Meryem, insanların, kendisini töhmet altında tutacaklarını, elinde çocukla onların yanına gelince, ona inanmayacaklarını, ne söylerse yalanlayacaklarını biliyordu. Hâlbuki yine o insanlar, onun çok ibâdet ettiği mes­cidde mücavir olup, hep tâat üzere bulundu­ğunu, zarurî bir ihtiyâcı olmayınca dışarı çıkmadığını, ayrıca peygamberler ailesinden, dînini seven ve kayıranlardan olduğunu da biliyorlardı. Bu sebepten büyük ve ağır gam yükünü yüklenip, keşke bundan evvel ölmüş olaydım ve tam unutulaydım. Yâni hiç yaratılmayaydım dedi.

Onların Hz. Meryem’e yaptıkları iftiraların çirkinliği hususunda Nîsâ süresi 156. âyet-i kerîmesinde meâlen buyruldu ki: “Yahudi­ler, Îsâ’yı (aleyhisselâm) inkâr ve Meryem’e zînâ isnâd etmekle büyük iftirada bulundular.”

Hazret-i Meryem’in, oğlu île birlikte Mısır’a gitmesi: Kaynak eserlerde zıkredil­diğine göre, Hz. Îsâ doğduğu sırada, Filistin’ deki yahudi kralı çocukları öldürtüyordu. Bu sebeple, Hz. Meryem, oğlu Îsâ aleyhisselâmı alarak Mısır’a gitti. Orada on iki sene kaldılar. Mısır’a gitmeleri hususunda daha değişik riva­yetler de vardır.

Bu hususta Mü’minûn sûresinin 50. âyet-i kerîmesinde meâlen buyruldu ki: “Biz, Mer­yem oğlu Îsâ‘yı (aleyhisselâm, beşikte iken konuşmasıyla) ve annesini (herhangi bir erkekle, temas olmadan bir oğlan doğurmasıyla) kudretimize delâlet eden bir âyet (alâmet) kıldık ve o ikisini, oturaklı (sabit, geniş, üzerinde oturmaya çok müsait) akarsuları bulunan yüksek bir mekânda barındırdık.”

Ayet-i kerîmede bildirilen mekânın Mısır olduğu haber verilmiş, Dımeşk ve başka yer­ler olduğu hususunda da çeşitli rivayetler gelmiştir.

Hz. Meryem’in, oğlu Hz. Îsâ ile birlikte Mısır’a hicret etmesine sebep olarak şu rivayet de zikredilmiştir.

Hz. Îsâ’nın doğduğu gece gökyüzünde büyük bir yıldız görünmüş ve İran şahı bu hâdiseden korkarak kâhinlere sormuştu. Onlar da; “Bu, yeryüzünde büyük bir doğu­mun olduğuna işarettir” cevâbını vermişlerdi. Böylece şah, dört bir yana elçiler gönderip, bu durumu (doğumu) anlamalarını emretti. Onlara altın ve mücevherden çeşitli hediyeler verip, etrafa yolladı. Şam kıtasına geldikle­rinde, oranın hükümdarı, geliş sebeplerini sordu. Durumu ona anlattılar. O zamanı (yâni yıldızın gökte göründüğü zamanı) sordu. Hükümdar ve adamları cevap olarak hazret-i Îsâ’nın o saatte Beyt-i Lahm’de doğduğunu ve daha sonra beşikte iken konuşması mûcizesinin her tarafta duyulduğunu söylediler. Bunun üzerine Şam hükümdarı, elçileri, yanlarındaki hediyelerle Hz. Meryem’in yanına gönderdi. Tanıdık bir adamını da yanlarına katıp; “Bunlar onun yanından ayrılınca, sen çocuğu öldürürsün” dedi. Hediyelerle birlikte Hz. Meryem’e geldiklerinde, Hz. Meryem’e nida gelip; “Şam hükümdarının elçileri, senin çocu­ğunu öldürmek için geldiler” dendi.

Bunun üzerine Hz. Meryem, Hz. Îsâ’yı yük­lenip, onu Mısır’a götürdü. Hz. Îsâ, on iki yaşına ulaşıncaya kadar orada ikâmet ettiler. Bu küçük yaşta, kendisinden kerametler ve fevkalâde hâller zahir oldu. Bunlardan biri şu idi ki; evinde kaldıkları ağanın bir şeyi kaybol­muştu. Bu evde, fakirler, zayıflar, düşkünler muhtaçlar kalırdı. Ağa, kaybolan bu malı, parayı kimin aldığını anlayamadı. Hazret-i Meryem’e bu hâdise çok ağır geldi. Orada kalan diğer insanlar da çok üzüldü. Ev sahibi­nin canı çok sıkılmıştı. Bu işi siz yaptınız diye­rek oradakileri azarladı. Îsâ (aleyhisselâm) bu hâli görünce, duruma müdâhale etti. O sırada orada biri kör, biri kötürüm iki kişi vardı. Hz. Îsâ, kör adama seslenip; “Hadi, şu kötürümü al ve ayağa kalk” dedi. “Ben bunu yapamam” diye cevap verince; “Hadi, hadi. Evin şurasın­daki delikten, ikiniz parayı alırken yaptığın gibi yap” buyurdu. O böyle deyince, körle kötürüm onu tasdik ettiler ve aldıkları parayı getirdiler. Îsâ aleyhisselâm, insanların gözünde büyüdü. Hâlbuki yaşı daha pek küçük idi.

Hz. Îsâ’nın Mısır’da kaldığı on iki sene içinde kendisinde görülen, fevkalâde hâller­den biri de şudur: Ağanın oğlu, çocuklarının sadakası olarak insanlara ziyafet tertîb etmişti. İnsanlar toplanıp, yemeğe başlayınca, onlara içecek bir şey de vermek istemişti. Küplerin yanına gelince bir şey bulamadı. Canı sıkılıp mahcûb oldu. Îsâ aleyhisselâm bu hâlini görünce, kalktı yanına geldi ve elini küpün ağzına sürdü. Böyle yapar yapmaz küplerin hepsi pek güzel şerbetler ile doluverdi. Ora­daki insanlar, parmaklarını ısırırcasına hay­rette kaldılar ve ona tazim ettiler. Kendisine ve annesine pek çok mal ve para arz ettiler. Onlar ise kabul etmediler.

Hz. Meryem, oğlu Hz. Îsâ ile birlikte on iki sene Mısır’da kaldı. Sonra tekrar Kudüs’e gele­rek Nasıra şehrine yerleştiler.