1.CİLD 152.MEKTÛB - kainatingunesi.com

 

İMÂM-I RABBÂNÎ AHMEDÎ FÂRÛKÎ SERHENDÎ

1.CİLD

152.MEKTÛB

 

Bu mektûb, nakîb seyyid şeyh Ferîde yazılmış olup, Resûlullaha itaat, Allahü teâlâya itaat demek olduğu bildirilmektedir:

Cenâb-ı Hak, Nisâ sûresi, yetmişikinci âyetinde, Muhammed aleyhisselâma itaat etmenin kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O hâlde, Onun Resûlüne itaat edilmedikçe Ona itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kat’î ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, âyet-i kerimede, (Elbette, muhakkak böyledir) buyurdu ve bazı doğru düşünemiyenlerin, bu iki itaati birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Allahü teâlâ, yine Nisâ sûresinin, (Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile Peygamberlerin emirlerini birbirinden ayırmak istiyor. Yahudiler diyor ki, biz Mûsâ aleyhisselâma inanırız. Îsâ ile Muhammed aleyhimesselâma inanmayız. Hıristiyanlar ise, yalnız Îsâ aleyhisselâma inanıp, ona hâşâ, Allahü teâlânın oğlu diyor. Bu inanışları ve dinleri kıymetsizdir. Hepsi kâfirdir. Bunların hepsine Cehennem azâbını, çok acı azâbları hazırladık) meâlindeki yüzkırkdokuzuncu âyetinde, bu iki itaati ayrı görenlerden şikâyet buyurmaktadır.

Meşâyıh-i kiramdan birkaçı, aşk sarhoşluğu ve kendinden geçtikleri zamanda, bu iki itaatin birbirinden ayrı olduğunu gösteren sözler söylemişlerdir. Birini ötekinden daha çok sevdiğini bildirmişlerdir. İşittiğimize göre, sultan Mahmûd-i Gaznevî, bütün Asyâya hâkim olduğu zamanda, Harkan şehrine yakın gelmişti. Adamlarından birkaçını, Harkana, Şeyh Ebül-Hasen-i Harkânî hazretlerinin huzuruna göndermişti. Şeyh hazretlerini yanına çağırmıştı. Şeyh hazretleri gelmek istemezse, (Allahü teâlâya ve Onun Resûlüne ve siz müslümanlardan olan âmirlere itaat ediniz!) meâlindeki âyet-i kerimeyi kendisine okuyunuz, demişti. Sultanın adamları, şeyh hazretlerinin gelmek istemediğini görerek, bu âyet-i kerimeyi okudular. Şeyh hazretleri buna karşılık, (Allahü teâlânın itaatine o kadar çok dalmış bulunuyorum ki, Resûle itaat etmekten hayâ ediyorum. Âmire itaate vakit nerede?) buyurdu. Şeyh hazretlerinin bu sözü, Allahü teâlânın itaatini, Resûlünün itaatinden ayrı bildiğini göstermektedir. Bu söz, doğru yoldan ayrılmış olmanın alâmetidir. Hâlleri doğru olan büyükler, böyle sözler söylemezler. İslâmiyetin ve tarîkatin ve hakîkatin bütün basamaklarında, Resûlullaha itaatin, Allahü teâlâya itaat olduğunu bilirler. Resûlullaha itaat ile olmayan Allaha itaatin, dalâlet, sapıklık olduğuna inanırlar. Yine işitiyoruz ki, Mehene şehrinin şeyhi, şeyh Ebû Sa’îd-i Ebül Hayr ile oturuyordu. Horasandaki seyyidlerin büyüklerinden olan Seyyid Ecel de yanlarında idi. Şü’ûru yerinde olmıyan bir meczûb içeri girdi. Şeyh hazretleri, bu meczûbu, şeyh Ecelin üst yanına oturttu. Bu hâl, seyyide ağır geldi. Şeyh hazretleri, seyyide dönerek, (Size olan saygımız, Resûlullahı sevdiğimiz içindir. Bu meczûbu ise, Allahü teâlâyı sevdiğimiz için yüksek tutuyoruz) dedi. Allahü teâlânın sevgisi ile, Resûlullahın sevgisini ayırd eden, böyle sözleri de, doğru yolun büyükleri uygun görmezler. Allah sevgisinin, Resûlullaha olan sevgiden çok olmasının, tarîkat sarhoşluğundan ileri geldiğini bilirler. Böyle sözlerin söylenmesine izin vermezler. Şu kadar var ki, vilâyet derecelerinde yükselmiş olanlarda, Allahü teâlânın sevgisi daha çoktur. Peygamberlerin yüksekliğinden birşeyler edinenlerde ise, Resûlullahın sevgisi daha çok olmaktadır. Allahü teâlâ, hepimize, Resûlullaha itaat etmek nasip eylesin! Çünkü bu itaat, Allahü teâlâya itaat demektir.