MUHAMMED “ALEYHİSSELÂM”IN VEFÂTI - kainatingunesi.com

MUHAMMED “ALEYHİSSELÂM”IN VEFÂTI

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Veda Haccında Mina’da bulunduğu sırada, “Allah’ın yardımı ve Zafer günü gelip insanların Allah’ın dinine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini överek, tesbih et! O’ndan af dile! Çünkü O, tevbeleri daima kabul eder.” meâlindeki en son nazil olan Nasr sûresi indiğinde Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kızı Hazreti Fâtıma’yı çağırıp “Bana kendi vefâtım haber verildi.” buyurdu. Bunun üzerine ağlamaya başlayan Hazreti Fâtıma’ya “Ağlama zira benim ehlimden bana ilk kavuşan sen olacaksın” buyurdu.

Cebrâil aleyhisselâm Peygamber Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) her sene o zamana kadar nazil olan âyetleri okumak üzere de bir kere gelirdi. Vefât edeceği sene iki kere gelip Kur’ân-ı kerîmi iki defa baştan sona okudu.

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefât etmeden bir müddet önce Bakî mezarlığında ve Uhud’da bulunan müslümanların kabrini ziyâret ederek onlar için duâ ve istiğfâr etti.

Bakî mezarlığında iken yanında bulunan Ebû Müveyhib’e dönerek: “Ey Ebû Müveyhib! Ben dünyâ hazineleri ile âhiret nimetlerini seçmede serbest bırakıldım, istersen dünyâda bakî ol, sonra Cennete git, istersen Likaullah (Allah’a kavuşmak) hasıl olup Cennete gir dediler. Ben Likaullahı ve sonra Cenneti seçtim.” buyurdu.

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) vefâtından önce Humma hastalığına tutuldu. Bu hastalık 13 gün sürdü. Bu müddetin son 8 gününü Hazreti Aişe’nin odasında geçirdi. Hastalığının ilk günlerinde ve ateşi düştüğü sıralarda mescide çıkıp Eshâbına namaz kıldırıyordu.

Hastalığının ikinci günü Hazreti Ali ve Fazl bin Abbas kollarına girerek mescide teşrif etti. Minbere oturup hamd ve senâdan sonra, “Ey Eshâbım, bilmiş olunuz ki, aranızdan ayrılmam yaklaştı. Kimin bende hakkı varsa benden istesin. Benim yanımda sevgili olan benden hakkını istesin veya helâl etsin ki, Rabbime ve rahmetine bunları ödemiş olarak kavuşayım.” buyurdu. Sonra minberden inip öğle namazını kıldırdı. Namazdan sonra tekrar minbere çıkıp namazdan önce buyurduğunu tekrar etti. Bunun üzerine Eshâbdan biri kalkıp üç dirhem alacağı olduğunu söyleyince hemen ödedi.

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalığının arttığı günlerde Eshâb-ı kirâma yaptığı vasiyetlerden biri de şöyledir: “Müşrikleri Arabistan’dan çıkarınız. Size gelen elçilere benim yaptığım gibi ikram ve ihsanda bulununuz.” Vefâtından beş gün önce hastalığı biraz hafifledi ve mescide teşrîf edip, minbere çıkarak Eshâb-ı kirâma: “Ey Eshâbım, hiç bir peygamber ümmeti içinde ebedi olarak yaşamadı. Biliniz ki, ben de Rabbime kavuşacağım. Muhakkak ki siz de Rabbinize kavuşacaksınız. Dünyada hiç kimse kalmaz. Herşey Allah’ın iradesine bağlıdır. Allah’ın takdir buyurduğu zaman ne öne alınır, ne de o zamandan kaçılır. Sizinle buluşacağımız yer, Kevser Havzının başıdır. Her kim benimle Kevser Havzı kenarında buluşmak isterse elini ve dilini korusun, günahlardan sakınsın. Ey Eshabım! Allah kullarından birini dünyâ hayatıyla âhıret hayatını seçmekte serbest bıraktı. Fakat bu kul âhıret hayatını seçti.” Hazreti Ebû Bekir, Resûlullahın sözleriyle vefâtına işaret buyurduğunu anlayarak ağlamaya başladı. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) “Ağlama Ya Ebâ Bekir” buyurarak onu teselli etti ve “Bana her bakımdan en faydalı olanınız Ebû Bekir’dir.” ve “Mescide açılan kapılardan Ebû Bekir’inki hariç hepsini kapatınız.” buyurdu. Sonra minberden inerek Hazreti Aişe’nin odasına döndü. Eshâb-ı kirâm çok üzülüp ağlamaya başladı. Bunun üzerine Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazreti Ali’nin ve Fâzıl bin Abbas’ın kollarına girerek tekrar mescide teşrif etti. Minberin alt basamağına durup Eshâb-ı kirâma son hutbesini okudu ve vasıyyetini yaparak şöyle buyurdu: “Ey Muhacirler, size Ensâr hakkında hayırlı olmanızı vasiyyet ederim. Onlar benim has cemaatimdir. Onlar sizi evlerinde misafir edip, her hususta sizi nefslerine tercih ettiler. Eshâbım! İlk muhacirlere de hürmet etmenizi vasiyyet ederim. Bütün muhacirler birbirlerine hayırlı olsunlar. Her iş Allah’ın izni ile olur. Allah’ın iradesine karşı çıkanlar sonunda mağlup olurlar. Allah’ın emrine uymak istemeyenler, muhakkak aldanırlar.” Daha önce Hazreti Ebû Bekir’den memnuniyetini belirttiği gibi bu hutbede de Hazreti Ömer’den memnuniyetini belirtti ve “Ömer benimledir, ben de onunlayım. Benden sonra hak Ömer’le beraberdir.” buyurdu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hutbeden sonra minberden indi ve Eshâbdan ayrılıp odasına çekildi. Vefâtına üç gün kala bir yatsı vaktinde namaz için ezan okunmuştu. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) namazın kılınıp kalınmadığını sorunca, (Cemaat sizi bekliyor Yâ Resûlallah!) denildi. Resûlullah cemaate gitmek istedi. Cemaate gidecek takat bulamayınca “Ebû Bekir’e (r.a.) söyleyin namazı kıldırsın” buyurdu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu emrini üç defa tekrarladı. Hazreti Ebû Bekir üç gün cemaate namaz kıldırdı.

Peygamberimiz(sallallahü aleyhi ve sellem) vefât ettiği günün sabah namazı vaktinde mescide açılan odanın kapısındaki perdeyi kaldırdı. Hazreti Ebû Bekir cemaate sabah namazını kıldırıyordu. Eshâbına bakıp onların namazda saf tutup durduklarını görünce sevinerek tebessüm etti. Sonra da mescide girdi. Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) teşrifini fark eden Hazreti Ebû Bekir mihrabdan çekilmek üzere iken Resûlullah eliyle yerinde durması için işaret edip oturduğu yerde Hazreti Ebû Bekir’e uyarak sabah namazını kıldı. O gün hastalığı hafiflemişti. Namazdan sonra Eshâb-ı kirâma dönüp: “Ey insanlar! Siz Allahü teâlânın hıfzındasınız ve sizi Allahü teâlâya emânet ettim. Takva üzere olun. Allahü teâlâdan korkun. Allahü teâlânın emrini tutun ve itaat edin. Ben bu dâr-ı dünyâdan ayrılırım.” buyurdu. Sonra mescidden odasına geçti. Bu, Eshâb-ı kirâmın Resûlullahı son görüşü oldu.

Resûl-i ekrem efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazreti Âişe’nin hücresine girip yattığı sırada, Üsâme bin Zeyd huzuruna geldi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) 23 senelik Peygamberlik müddetinde son olarak hazırladığı Suriye tarafında Bizans üzerine gidecek olan orduya kumandan tayin ettiği Üsâme bin Zeyde hareket etmesini buyurdu. Bu sırada Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalığı şiddetlendi. Kızı Hazreti Fâtıma’yı yanına çağırıp kulağına birşeyler söyledi. Hazreti Fâtıma ağlamaya başladı. Sonra ikinci defa birşeyler söyleyince Hazreti Fâtıma güldü. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kızı Hazreti Fâtıma’ya vefât edeceğini söyleyince Hazreti Fâtıma ağladı. Sonra da “Sana müjde olsun ki bütün ehlimden önce sen bana kavuşursun” buyurdu. Bunun üzerine Hazreti Fâtıma sevinip güldü.

Resûl-i Ekrem vefât edeceği sırada Hazreti Ali’ye, Hazreti Âişe’ye vasiyyette ve nasihatta bulundu. Bu sırada ağlayıp gözyaşı döken Hazreti Fâtıma’ya “Kızım bir miktar sabreyle, ağlama. Zira Hamele-i Arş (melekler) senin ağlaman üzerine ağlaşırlar.” buyurdu. Hazreti Fâtıma’nın gözyaşını sildi. Teselli verip Allahü teâlâdan sabır vermesini diledi ve “Ey kızım, benim ruhum kabz olacak, (İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci’ûn) diyesin. Ey Fâtıma gelen her musîbete bir karşılık verilir” buyurdu. Bir müddet mübârek gözlerini kapayıp sonra Bundan sonra babana üzüntü ve gussa (keder, tasa) olmaz. Zira fâni âlemden ve mihnet yerinden kurtuluyor” buyurdu. Sonra hanımlarına nasihat buyurdu. Sonra torunları Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin’i yanına alıp, onlara şefkatle bakarak alınlarından öptü. Sonra da Hazreti Ali’yi yanına cağırıp mübârek başını Hazreti Ali’nin koluna dayayarak oturup, şöyle buyurdu: “Yâ Ali, zimmetimde filan Yahudinin şu kadar malı vardır. Asker hazırlamak için almıştım. Sakın onu ödemeyi unutma. Elbette zimmetimi kurtarırsın ve Kevser Havzı başına benimle görüşeceklerin birincisi sensin. Benden sonra sana çok zarar gelir, sabır edesin. İnsanlar dünyâyı istedikleri vakit sen ahireti seçesin buyurdu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) vasiyyetini tamamladıktan sonra hâli değişti ve yatağına yatırdılar.

Rebi’ul-evvel ayının onikisinde Pazartesi günü öğleden evvel Cebrâil aleyhisselâm gelip (Yâ Resûlallah, Cennetleri süslediler, Huri ve Rıdvan donandı. Allahü teâlâ sana hiç kimseye verilmeyen çok şeyler ihsan etti. Kevser Havzı Makam-ı Mahmud ve Şefâat-i Ümmet verdi. Kıyâmet günü sen râzı oluncaya kadar ümmetini bağışlar. Yâ Resûlallah Melek-ül-Mevt kapıda beklemektedir, içeri girmeğe izin ister. Şimdiye kadar kimseden izin istememiştir. Bundan sonra da istemez.) dedi.

Resûl-i Ekrem efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) izin verdi. Azrâil aleyhisselâm içeri girip selâm verdi ve sonra, (Yâ Resûlallah Allahü teâlâ beni senin huzuruna gönderdi. Senin emrinden dışarı çıkmamamı buyurdu. Dilersen şerefli ruhunu kabz edip ulvi âleme yükselteyim, yoksa dönüp gideyim) dedi. Cebrâil aleyhisselâm: (Ey Habîbullah, Allahü teâlâ sana müştakdır) dedi. Sonra selâm verip veda ederken (Ey Muhammed, Ey Ahmed, bundan sonra vahiy için bir daha gelmem ve Hak teâlânın haberini yer yüzüne getirmem. Benim maksudum ve matlubum sen idin Yâ Resûlallah.) dedi. Bundan sonra Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) “Ey Azrâil vazifeni yap” buyurması üzerine, mübârek ruhunu kabz etti. Böylece Resûl-i Ekrem efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Hicretin onbirinci yılında (milâdî 632) Rebi’ul-evvel ayının 12’sinde Pazartesi günü öğleden evvel vefât etti. Vefât ettiğinde Kamerî seneye göre 63, Şemsî seneye göre 61 yaşında idi.

Eshâb-ı kirâm, Resûlullahın vefâtı üzerine pek çok üzülüp gözyaşı döktüler. Çoğunun dili tutulup bir müddet konuşamaz oldular. Hazreti Ebû Bekir Resûlullahın yanına girip mübârek yüzünden örtüyü kaldırarak mübârek alnından öptü. Sonra başını kaldırıp, mübârek alnından tekrar öpüp, (Ah Sâfi) dedi. Bir daha öpüp (Ah dost) dedi. Sonra mübârek pazusunu öpüp ağladı. (Anam babam sana fedâ olsun! dirin ve ölün tayyib, temiz ve ne güzeldir!) dedi. Ve (Eğer ihtiyarımız elimizde olsaydı canlarımızı yoluna fedâ ederdik. Eğer sen bizi men etmeseydin, gözlerimizden pınarları akıtırdık. Salât ü selam okuyup, (Yâ Resûlallah, bizi Rabbinin katında hatırla) dedi. Sonra dışarı çıktı. Mescidde minbere çıkarak Eshâb-ı kirâma bir hutbe okudu. Allahü teâlâya hamd ve sena etti ve Resûl-i Ekrem efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) salât okudu. Sonra şöyle dedi: “Her kim Muhammed’e (sallallahü aleyhi ve sellem) imân etmişse bilsin ki Muhammed aleyhisselâm vefât etti. Her kim Allahü teâlâya tapıyorsa O, Hayy (diri) ve Bâkî’dir, ölmez, ebedidir.) buyurdu ve sonra Âl-i imrân sûresinin yüzkırkdördüncü “Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) de kendinden önce geçen Resûller gibi Resûldür. Eğer O vefât eder, yahut öldürülürse, siz dininizden, yahut cihaddan, eski halinize dönecek misiniz? Böyle değişen, Allahü teâlâya zarar vermez, kendine zarar eder. İslâm ve sebatta şükredenlere muhakkak mükâfat verecektir.” âyetini okudu.

Hazreti Ebû Bekir Eshâb-i kirâmı ve Ehl-i beyti teselli etti. İlk ânda acı haber üzerine çok şaşıran Hazreti Ömer, Hazreti Ebû Bekir’i dinleyince kendine geldi. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefât ettiği gün Eshâb-ı kirâm yapılan umûmi bir bi’atle Hazreti Ebû Bekir’i halife seçtiler.