ŞECÂ'ATE BENZİYEN KÖTÜ HUY - kainatingunesi.com

ŞECÂ’ATE BENZİYEN KÖTÜ HUY

4 – Şecâ’ate benziyen kötü huy da şöyledir: Şecâ’at göstermesi, şecâ’at huyunu kazanıp, tehevvür ve korkaklık kötü huylarından kurtulması için değildir. Dünya mâlını, mevkı’ini ele geçirmek için tehlikeye atılır. Yâhut şöhret kazanmak ister. Mâl toplamak için, müslümanların yolunu keser, hayvanlarını kapar, evlere girer. Bunları yapabilmek için tehlikelere atılır. Bunlar arasında yakalananlar, işkencelere katlanarak, hattâ mallarını, canlarını vermeyi göze alarak, suç ortaklarını ele vermemeyi şecâ’at sayarlar. Hâlbuki, bu alçaklarda şecâ’atin kokusu bile yoktur. Şecâ’at sahibi kimse, aklın ve dînin beğendiği şeyi yapmak için ortaya atılır. Millete, hükümete hizmet etmek, sevap kazanmak ister. Şecâ’at güzel huyuna kavuşarak, Allahü teâlânın rızasına ulaşmağı sever. Kurdun, kaplanın saldırmaları da bir kahramânın hücûmuna benzer ise de, şecâ’atla alâkaları yoktur. Kuvvetleri ve yaratılışları îcâbı saldırarak zarar yaparlar. İyi düşünce ile ve hayr yapmak, sevap kazanmak için ileri atılmazlar. Kendilerine dayanamıyan zayıflara hücûm ederler. Silâhlı ve kuvvetli bir kimsenin, silâhsız, çıplak, aç bir kimseye saldırması da böyledir. Bu ise, şecâ’at olmaz. Şecâ’at demek, aklı, fikri ve bilgisi ile saldırmayı uygun görmek, dünya kazancını düşünmeyip, ruhunda şecâ’at iyi huyu bulundurmağı, tehevvür ve korkaklık kötü huylarından kurtulmağı istemek demektir. Böyle kimse, zararlı, çirkin iş işlemekten ise, ölmeyi tercîh eder. Şerefle ölmeği, şerefsiz yaşamaktan üstün tutar. Hayr ile anılmağı, yüz karası ile yaşamaya değişir. Şecâ’atte, yaralanmak ve ölmek tehlikeleri olduğu için, önceden tatlı olmıyabilir. Fakat sonunda, dünya ve âhıret kazanclarının ve zaferin lezzeti ile sonsuz tatlı olur. Hele islâmiyeti korumak, Resûlullahın parlak dînini yaymak için can vermek lezzeti, dünya ve âhıret lezzetlerinin hiç birinde bulunmaz. Nitekim İmrân sûresinin yüzaltmışdokuzuncu âyetinde meâlen, (Allah yolunda canlarını verenleri ölü sanmayınız! Onlar diridir. Rablerinin nîmetlerine kavuşmuşlardır) buyurulmuştur. Şecâ’ati medh eden hadis-i şerifler sayılamıyacak kadar çoktur. Cihâddan kaçmak, insanı ölümden kurtarmaz. Ömrü uzatmaz. Düşman karşısında kalmak da, insanı öldürmez, yok etmez. Ecel, ileri ve geri gitmez. İnsanın ömrü değişmez. Çok olur ki, kaçmak ölüme sebep olur. Düşmana karşı dayanmak da, zafere ve selâmete kavuşturur. Hz. Muaviye diyor ki, Sıffîn muhârebesinde kaçmaya niyet etmiştim. (Sabr eyliyen, belâdan kurtulur) hadis-i şerifi hâtırıma geldi. Sabr ettim, dayandım. Allaha şükür, kaçmaktan kurtuldum. Bu sabrım sâyesinde hilâfete kavuştum.

Şecâ’atin temeli, Allahü teâlânın takdîrine râzı olmak, Ona tevekkül etmek, Ona güvenmektir. Allahın arslanı, şecâ’at nehrlerinin kaynağı, vilâyet bahçesinin gülü olan Hz. Ali, Sıffîn muhârebesinde, hücûm sırasında, başı açık, kolları sıvalı koşar ve şu beytleri okurdu:

Ölümden kaçmak, şu iki gün doğru olmaz:

ecel geldiği gün ve gelmediği gün.

Ecel geldîse kaçmak fayda vermez,

gelmedi ise, tedbîr olmaz hiç uygun!

Mâlını, mevkı’ini gayb ettiği için veya düşman eline esîr düştüğü için intihâr eden, yâni kendini öldüren ahmaklarda şecâ’at değil, korkaklık vardır. Şecâ’at sahibi olan derdlere, belâlara göğüs gerer, dayanır, sabr eder. Bu ahmaklar ise, ölmekle sıkıntıdan kurtulacaklarını sanırlar. Bunlar çok câhildir. Ölünce daha çok sıkıntılara, acılara düşeceklerini bilmiyorlar. İntihâr etmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır. Şiddetli azâb çekecektir. Aklı gittikten sonra intihâr eden böyle değildir. Ölmeyi değil, Allahü teâlâdan sıhhat ve âfiyet istemelidir.