Üveys-i Karnî ile Bir Görüşme - kainatingunesi.com

Üveys-i Karnî ile Bir Görüşme

Yetmişsekizinci Menâkıb:

Ebû İshak Gülâbâdî (Te’arrüf) kitâbında demişdir ki, emîr-ül mü’minîn hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, Üveys-i Karnînin “rahmetullahi aleyh” sıfatını Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işitmişdi. Hazret-i Ömere “radıyallahü teâlâ anh” söylemişdi, Üveysi görmemişdi. Fekat, Üveysi çok senâ ederdi. Ömere “radıyallahü teâlâ anh” Üveys hakkında vasıyyet eyledi. Hilâfet sırası hazret-i Ömere geldi. Arefe gününde halkı Arafatda toplanmış buldu. Minber üzerine çıkdı. Seslendi: Her kim Irâklı ise ayağa kalksın. Bir mikdâr halk ayağa kalkdılar. Her kim Yemenli ise, ayrı tarafda otursun. Bir kişi kalkdı. Emîr-ül mü’minîn o kişiden süâl buyurdu ki; Neredensin. O dedi, Karndanım. Buyurdu, Üveys-i Karnîyi bilir misin. Bilirim, onu niçin soruyorsunuz. Hâlbuki, içimizde ondan dîvâne ve fakîr yokdur. Emîr-ül mü’minîn bunu işitdi ve buyurdu ki, onu o sebebden isterim ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işitdim, buyurdu ki: Kıyâmet günü Râbi’a ve Mudar kabîlelerinin koyunlarının yünü adedince, Onun şefâ’atiyle benim ümmetimden Cennete girseler gerekdir. Bu iki kabîle Arabistânda büyük kabîlelerdir. Koyunları çokdur.

Herem bin Hayyândan “rahmetullahi aleyh” bunu işitdim: Kûfeye varıp, onu taleb etdim [aradım]. Tâ Fırat kenârında buldum, abdest alıp, kaftanını yıkardı. Selâm verdim. Selâmımı alıp, bana bakdı. İstedim ki, elini tutayım. Dedim: Allahü teâlâ sana rahmet etsin, seni afv etsin, nasılsın. Bana onun muhabbetinden ve onun hâlinin zaîfliğine acımamdan, bir ağlamak geldi. O da ağladı. Dedi: Yâ Herem bin Hayyân! Sen nasılsın, yâ benim kardeşim. Sana benim tarafıma kim yol gösterdi. Ben sordum: Benim adımı ve babamın adını nasıl bildin, görmemiş iken, nasıl tanıdın. (O alîm ve habîr ki, hiçbir şey onun ilminden dışarı değildir), bana haber verdi. Benim rûhum senin rûhunu tanıdı. Mü’minlerin rûhu birbirlerini görmemiş olsalar bile, birbirleri ile âşinâ olurlar. Dedim, bana Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden bir haber ver, yâdigâr olsun. Dedi: Benim cânım ve bedenim Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” fedâ olsun. Ben Onu görmemişim ve Onun hadîsini gayriden işitmişim. Hadîs rivâyetinin yolunu kendimin üzerine kurulmasını istemem. Muhaddis ve müftî olmağı ve meşhûr olmağı istemem [sevmem]. Benim bir meşgûliyyetim vardır ki, ondan gayri ile meşgûl olmam. Dedim; bana bir âyet oku. Tâ senden işiteyim. Bana düâ ve vasıyyet et. Tâ onunla amel edeyim ki, seni Allah için çok severim. Benim elimi tutdu. Fırat kenârına götürdü. Dedi; (E’ûzü billâhi mineşşeytânirracîm) ve ağlayıp, sözlerin en doğrusu Allahü teâlânın sözüdür. Sonra Dühân sûresi 38.ci âyetinden 42.ci âyetine kadar okudu. (Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri abes olarak, bâtıl olarak yaratmadık. Bu ikisini hak olarak yaratdık. Fekat çokları bunu bilmezler. Doğrusu hükm günü hepsinin bir arada bulunacağı gündür. O gün dostun dosta hiçbir fâidesi olmaz. Yardım da görmezler. Yalnız Allahü teâlânın merhamet etdiği kimseler bunların dışındadır. O şübhesiz güçlüdür, merhametlidir.) Sonra bir bağırdı ki, aklı başından gitdi ve dedi, yâ Hayyân oğlu! Baban Hayyân öldü. Sen dahî yakındır ki ölürsün! Yâ Cennete gidersin veyâ Cehenneme! Baban hazret-i Âdem aleyhisselâm öldü ve Nûh aleyhisselâm öldü. İbrâhîm Halîlullah öldü. Mûsâ kelîmullah öldü. Dâvüd halîfe-i hüdâ öldü. [Hazret-i Îsâ ölmedi.] Hazret-i Muhammed Resûlullah “aleyhissalâtü vesselâm” öldü. Resûlullahın halîfesi Ebû Bekr öldü. Birâderim hazret-i Ömer de öldü. Ben Ömer henüz ölmedi, dedim. Hak Sübhânehü ve teâlâ bana Ömerin öldüğünü haber verdi. Ben ve sen de öleceğiz, dedi. Salevât getirip, kısa bir düâ yapdı. Dedi ki, benim sana vasıyyetim odur ki, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin kelâm-ı azîmüşşânını ve ehl-i sâlih tarîkını [sâlih kişilerin yolunu] önünde tutasın, ölümü anmakdan bir sâat gâfil olmıyasın. Kendi kavmine varıp, onlara nasîhat edesin. Onları nasîhatsız bırakmayasın. Cemâ’atden bir adım ayrılmayasın ki, bilmeden dinden çıkar ve Cehenneme düşersin. Sonra bir çok düâlar etdi ve dedi: Yâ Herem bin Hayyân! Bundan böyle ne ben seni görürüm. Ve ne sen beni görürsün. Beni düâ ile yâd et. Tâ ki, ben de seni düâ ile yâd edeyim. Sen bir tarafa git. Ben de bir başka tarafa gideyim. İstedim ki, bir sâat onunla gideyim. İstemedi ve ağladı, beni de ağlatdı. Ardınca bakdım. Sonra bir mahalleye girdi. Bir dahâ ondan haber alamadım. Ömrümün sonuna kadar hazret-i Ömerin rûhuna hayr düâ ederdim ki, bana onun tarafına yol gösterdi. Eğer onun irşâdı olmasaydı, ben Üveysi bulup, feyz alamazdım.