1.CİLD 173.MEKTÛB - kainatingunesi.com

 

İMÂM-I RABBÂNÎ AHMEDÎ FÂRÛKÎ SERHENDÎ

1.CİLD

173.MEKTÛB

 

Bu mektûb, seyyid mîr Muhammed Nu’mân hazretlerine yazılmıştır. Bir sorusuna cevaptır:

Önce, Allahü teâlâya hamd ve Resûlüne selâm ederim.

Yüksek seyyid hazretleri! Soruyorsunuz ki:

Kelime-i tevhîd söylerken, (Lâ) deyince, görülen ve bilinen herşeyi yok bilmek lâzımdır. Çünkü, Allahü teâlâ istenilmektedir. O da, görülen ve bilinen şeylerden başkadır. Hiçbirine benzemez. Böyle olunca Muhammed aleyhisselâmın gördüğünü de yok bilmek lâzım gelecektir. Allahü teâlâ, Onun gördüğünden de başka olacaktır.

Cevap: Ey kardeşim! Muhammed o kadar çok yüksek olmakla birlikte, yine insan idi. Yok iken yaratılmış bir mahlûk idi. İnsan, insanların yaratanını nasıl kavrıyabilir? Mahlûk olan, hep var olandan ne anlıyabilir? Yokluktan gelen, yok olmıyandan ne elde edebilir? Tâhâ sûresinin yüzonuncu âyetinde meâlen, (Onu anlıyamazlar, kavrıyamazlar) buyuruldu. Şeyh Ferîdeddîn-i Attâr buyuruyor ki:

Görmezmisin ki, Peygamber gibi bir sultan,

o fakr ile eremedi, uğraşma, hemân!

 

Ey kıymetli kardeşim! Burayı biraz açıklamak gerekiyor. Dikkatle okuyunuz! (Lâ ilâhe illallah) kelimesinin iki makamı vardır. Biri yok etmekte, ikincisi var etmektedir. Bu varlığın ve yokluğun da ikişer yüzleri vardır. Birinci bakımdan, bâtıl tanrıların ibâdete hakları yok edilmekte ve hak olan mâbudun ibâdete hakkı var olduğu bildirilmektedir. İkinci bakımdan ise, maksûd olmıyan ve matlûb olmıyan maksadlara olan bağlantılar yok edilmekte ve hakîkî matlûba olan bağlılığın varlığı bildirilmektedir. Başlangıçta, birinci bakımdan yükseklik, bilinen ve görülen her şeyi (Lâ) derken yok eylemektir ve varlık makamında, (İllâ) demekten başka birşey düşünmemektir. Birkaç zaman böyle yaparak kalb gözü kuvvetlendikten sonra, (İllâ) derken, varlığı söylenen hakîkî var olan da, yok edilenler gibi görünmeye başlar. Fakat sâlik, o görülenden başkasını aramakta, ondan başkasını istemektedir. Çünkü bu kemâlin başlangıcında, (Lâ) derken, yok bilinen herşey, ibâdete hakları olmıyan mahlûklar idi. Bu kelime-i tevhîdi çok söylemenin bereketi ile, ibâdete hakkı olan mâbuttan ayrılmışlardır. Fakat, kalb gözü kuvvetli olmadığı için, ibâdete hakkı olan ve (İllâ) derken var bilinen vücûb yâni dâimî varlık mertebesini görmiyordu. O makamda, (İllâ) demekten başka birşey bilmiyordu. Kalb gözü kuvvetlenince, var düşünülen de, yok bilinenler gibi görüldü. Vücûb mertebesinde ismler ve sıfatlar da bulunduğu için ve sâlik, herşeyden ayrı bir varı istediği için, istediğini ismlerin ve sıfatların ötesinde aramaktadır. Çünkü, herşeyden ayrı olan var mertebesinde, ibâdete hakkı olmak da, ibâdete hakkı olmamak gibi yoktur. Fârisî beytler tercümesi:

Âşıkın gönlü bir güzele takılınca,

rahat eder mi, başkasına kavuşunca?

 

Yüz demet fesleğen verseler bir bülbüle,

koklamaz hiç onu, yine gider bir güle.

 

Nilüfer otu, güneşe olunca âşık,

ondördüncü ayı görmek ister mi artık?

 

Ciğeri yanan, arar hep suyun tadını,

çok şeker verseler de, hiç beğenmez anı.

 

İkinci bakımdan, maksûd olmıyan, aranılmayan maksadları yok etmek idi. Bunun en yüksek mertebesi, vücûb mertebesini görmeyi de, mahlûkların mertebelerini görmek gibi, (Lâ) derken, yok etmektir. (İllallah) derken de, bu kelimeden başka hiçbirşeyi düşünmemektir. Fârisî, iki beyt tercümesi:

Kuşumdan nasıl haber vereyim sana?

Ankâ ile yaşar hep, gitmez bir yana.

 

Ankâ diye ismini duymuş insanlar,

kuşumun isminiyse, hiç bilmez onlar!

 

Yüksek yaradılışlı, ileri görüşlü olanlar, öyle bir maksadı ararlar ki, ele geçemez. Hattâ, ne olduğu anlaşılamaz. Cennette, Allahü teâlâ elbet görülecektir. Fakat nasıl görüleceğini düşünürsek hiç anlıyamayız. Herkes, âhırette göreceğiz diye sevinmektedir. Hâlbuki ben, hiç görülemiyecek bir maksada tutulmuşum. Aradığımdan hiçbirşeyin bilinmesini istemiyorum. İşitilsin, fakat hiç kavuşulmasın. Bilinsin, fakat hiç görülmesin diyorum. Ne yapayım. Beni böyle yaratmışlar. Fârisî mısra’ tercümesi:

Herkes, bir iş için yaratılmıştır!

 

Bu mertebede, çok şaşkın isem de, edebi gözeterek, çılgınca konuşmuyorum. Fârisî mısra’ tercümesi:

Benim deliliğim, usta bir sevgilidir.

 

Fârisî beyt tercümesi:

Ömr geçti anlatmadan, derdimi, elemimi,

artık sabah oluyor, keseyim hikâyemi.

 

Doğru yolda gidenlere ve Muhammed aleyhisselâmın izinde ilerleyenlere, Allahü teâlâ bizden selâm eylesin!