Hıristiyanlık Dîni - kainatingunesi.com

Hıristiyanlık Dîni

2 –  HIRİSTİYANLIK DÎNİ: Îsâ aleyhisselâm, Hz. Meryem isminde bâkire bir kızdan doğmuş, bizim gibi bir insandır. Kur’an-ı kerimde bu husûs açıkça bildirilmiş ve Ruhul-Kudüsten bahs edilmiştir. Fakat, bunun mânası, hıristiyanların zannettiği gibi Îsâ aleyhisselâmın Allahın oğlu olduğu demek değildir. Ruhul-Kudüs tabîri, Allahü teâlânın Îsâ aleyhisselâma (Yüksek kurtarıcı kudretinden) verdiğine alâmettir. Îsâ aleyhisselâm, yahudilere dalâlette (sapıklıkta) olduklarını, doğru yolun, kendisinin gösterdiği yol olduğunu bildirmeye çalıştı. Hâlbuki yahudiler, bekledikleri kurtarıcının çok şiddetli, sert, kavgacı, tuttuğunu koparan, yahudileri diğer milletlerin esaretinden kurtaracak olan bir şahsiyyet olmasını bekliyorlardı. Îsâ aleyhisselâma inanmadılar. Onu yalancı Peygamber sanarak, Romalılara ihbâr ettiler ve karşı çıktılar. Kendi inançlarına göre, onu haça gerdirdiler. [İslâm dîni, asl haça gerilen kimsenin Îsâ aleyhisselâm olmadığını, bil’aks onu az bir para mukâbili Romalılara satan Esharyut Yehûdâ (Judas)nın haça gerildiğini bildirmektedir. ] Bugün hıristiyan tarihçilerin yaptığı araştırmalar, Îsâ aleyhisselâmın haçta ölmediğini meydana çıkarmaktadır. John Reban isminde bir zat da, bunun hakkında 1978 senesinde pek çok satılan bir eser neşretmiştir. Bu araştırmaların nasıl bir netîce vereceği mâlûm değildir. Fakat daha şimdiden hıristiyanların Îsâ aleyhisselâmın (Haçta can verdiği ve tanrı Babanın kendi biricik oğlunu günahkârlar için feda ettiği) efsânesini kökünden yıkmaktadır. Böylece hıristiyan tarihçiler bu gün kiliselere büyük bir darbe indirmektedirler. Yahudiler, kısa zamanda hakîkî Mesîhin geleceğini bekliyorlardı. Fakat bugün tanınmış Mûsevî tarihçilerinden biri, (2000 sene beklediğimiz hâlde, hâlâ bir kurtarıcı gelmedi. Gâliba Îsâ aleyhisselâm hakîkaten mesîhdi. Biz Onun kadrini, kıymetini bilmedik ve bize kurtarıcı olarak gelen bu büyük Peygamberi haça gerdirdik) demiştir.

Îsâ aleyhisselâma (İncîl) isminde bir kitap nâzil oldu. Fakat, yahudiler bu kitabı, seksen sene içinde yok ettiler. Sonradan ortaya çıkarılan, hıristiyanların Allahü teâlâ tarafından gönderildiğine inandıkları (Kitap-ı Mukaddes) iki kısmdır:Birincisi, (Ahd-i Atîk), Eski Ahd (Old Testament), o zamana kadar gelen Peygamberlerin ve bilhâssa Mûsâ aleyhisselâmın teblîgâtını ihtivâ ettiğine inanılır. İkincisi, (Ahd-i Cedîd), Yeni Ahd (New Testament), Îsâ aleyhisselâma inananlardan Matta (Matthew), Markos (Mark), Luka (Luke) ve havârî Yuhannâ (Jahn)nın yazdıkları kitaplar olup, Îsâ aleyhisselâmın hayatı, yaptığı işler ve verdiği nasihatları ihtivâ eder. İncîlin hazırlanmasında, Kur’an-ı kerimin zabt olunmasında gösterilen büyük hassâsiyyet gösterilmemiştir. Hakîkî bilgilere birçok yanlış düşünceler, efsâneler ve hurâfeler eklenmiştir. 1303 [m. 1885] de vefât eden Manastırlı müderris hâcı Abdüllah Abdi beğin arabî (Risâle-i samsâmiyye) ve türkçe (İzâh-ul-merâm) matbû’ kitaplarında, İncîller üzerinde geniş bilgi vardır. Hâlbuki, hakîkî İncîle çok yakın olan İncîllerin de mevcûdiyeti bugün biliniyor.

Bunlardan en önemlisi BARNABAS İncîlidir. Barnabas Kıbrısta doğmuş bir yahudi olup, asl ismi JOSEPH idi. Kendisi, Îsâ aleyhisselâma inananların başında gelmekte ve havârîlerin arasında mühim bir mevkı’i bulunmaktadır. Kendisine verilen BARNABAS lakabı, nasihat verici, iyiliğe teşvîk edici mânasına gelmektedir. Hıristiyanlık âlemi, Barnabası, Pavlos (Saint Paul,Bolüs)ile birlikte hıristiyanlığı yaymaya giden büyük bir azîz olarak tanımakta ve her senenin onbir Haziranında onun yortusunu yapmaktadırlar. Barnabas, Îsâ aleyhisselâmdan duyduğu ve öğrendiği husûsları hiç bir değiştirme yapmadan kayd etmiştir. Bu İncîl, hıristiyanlığın ilk üçyüz senesinde diğer İncîllerle birlikte elden ele dolaşmış ve okunmuştur. 325 senesinde İznik (Nicene) ruhanî meclisi, İbrânîce yazılı bütün İncîllerin ortadan kaldırılmasına karar verince, Barnabas İncîli de yok edilmiştir. Çünkü, dört İncîlin dışında İncîl okuyan ve bulunduranların öldürüleceğine dâir emir çıkarılmıştır. Diğer İncîller latinceye tercüme edilmiş, fakat Barnabas İncîli birdenbire ortadan kaybolmuştur. Yalnız 383 senesinde, Papa Damasus, tesâdüfen eline geçen Barnabas İncîlinden arta kalan bir nüshayı Papalık kütübhânesinde saklamıştır. 993 [m. 1585] senesine kadar burada kalan Barnabas İncîlini Papa Sextusun dostu olan Fra Marino (Fra, İtalyanca erkek kardeş ve râhip mânasına gelir)kütübhânede bulmuş ve onunla çok ilgilenmiştir. Çünkü tanınmış hıristiyan din adamlarından IRANEUS (130-200) tahmînen 160 senesinde, (bir tek Allah olduğunu, Îsânın Allahın oğlu olmadığını) ileri sürerek, (Pavlos,Romalıların birçok tanrıya tapmak alışkanlığından mülhem olarak teslîsi, yâni üç Allaha tapmak yanlış îtikatını hıristiyan akîdeleri arasına sokmak istemiştir) diyor ve Pavlosu tenkid ederken, Allahü teâlânın bir olduğunu belirten Barnabas İncîlini şâhit olarak gösteriyordu. Bunu bilen Fra Marino, Barnabas İncîlini büyük bir dikkatle okumuş ve tahmînen 1585-1590 seneleri arasında İtalyancaya çevirmiştir. Bu İtalyanca el yazısı, birçok sahip değiştirdikten sonra,Prusya Kralı müşâvirlerinden CRAMER’in eline geçmiş ve Cramer, 1120 [m. 1713] senesinde bu kıymetli el yazısını, Türkleri Zentada yendiği ve onların elinden Macaristan ile Belgrad kalesini geri aldığı için, Avrupada büyük bir şöhret kazanmış olan Prens Öjene (Eugéne de Savoie) (1663-1736) hediye etmiştir. Prens Öjen öldükten sonra Barnabas İncîli, onun özel kütübhânesi ile birlikte, 1738 de Viyanadaki Kraliyet kütübhânesine (Hofbibliothek) nakledilmiştir.

İlk defa olarak bu kütübhânede Barnabas İncîlinin İtalyanca tercümesini bulan iki İngiliz,Bay ve Bayan RAGG, bunu İngilizceye çevirmişler ve bu ingilizce tercüme, 1325 [m. 1907] tarihinde Oxfordda basılmıştır. Fakat bu tercüme de esrarlı bir tarzda ortadan kaybolmuştur. Bu tercümeden yalnız bir dânesi, British Museum ve bir danesi de Vaşingtonda Amerikan Kongresi Kütübhânesinde bulunmaktadır. PâkistânKur’an-ı kerim cemiyeti (Qoran Council) büyük bir himmetle İngilizce nüshasını 1973 yılında tekrar basmaya muvaffak olmuştur. Aşağıdaki parçalar bu kitaptan alınmıştır.

Barnabas İncîlinin 70. bâbından; (Îsâ, kendisine, ‘Sen Allahın Oğlusun’ diyen Petrusa çok kızdı. Onu azarladı. Ona, “Def ol” benden uzaklaş! Sen şeytansın ve bana fenalık yapmak istiyorsun, dedi. Ondan sonra havârîlerine dönerek,bana böyle söyliyenlere yazıklar olsun! Çünkü, Allah bana bunlara lânet etmek emrini verdi, dedi. )

Yetmişbirinci bâbında, (Ben kimsenin günahını affedemem. Ancak Allah günahları affeder. )

Yetmişikinci bâbında ise, (Ben bu dünyaya, cenâb-ı Hakkın dünyaya selâmet getirecek olanResûlünün yolunu hazırlamak için geldim. Fakat sizler dikkat ediniz! O gelinciye kadar sakın aldatılmayasınız. Çünkü benim sözlerimi alıp benim İncîlimi bozacak birçok yalancı peygamberler zuhûr edecektir), dedi. O zaman Andreasın, geleceğini söylediğin bu Resûl hakkında bize bazı işaretler söyle ki Onu bilelim suâline karşı, (Bu Resûl sizin zamanınızda gelmeyecektir. Sizden birkaç yıl sonra, benim İncîlim tahrîf edilmiş olacağı ve hakîkî inananların 30 kişi kadar kalacağı bir zamanda gelecektir. İşte o zaman, cenâb-ı Hak insanlara acıyarak, elçisini gönderecektir. Onun başının üzerinde dâimâ beyaz bir bulut bulunacaktır. O çok kudretli olacak, putları kıracak, puta tapanları cezâlandıracaktır. Onun sâyesinde, insanlar Allahı tanıyacak ve Onu tâzîz edecek ve ben de hakîkî olarak tanınacağım. Benim insandan başka bir şey olduğumu söyliyenlerden intikam alacaktır) demektedir.

Doksanaltıncı bâbında ise, (Ruhumun huzurunda bulunduğu Allah hayydir, diridir. Allahü teâlâ babamız İbrâhîme, senin neslinden bütün insanları nîmetlendireceğim diye vaat etmiş ise de, O Mesîh [Resûl] ben değilim. Allahü teâlâ beni dünyadan çekip aldığı zaman, şeytan herkesi benim Allah veya Allahın oğlu olduğuma inandıracak. Bu lânetli fitneyi yeniden diriltecek. Sözlerim ve akîdem öylesine tahrîf edilecek ki, otuz kadar mümin ya kalacak, ya kalmıyacak. Bunun üzerine Allahü teâlâ insanlara merhamet ederek, her şeyi kendisi için yaratmış olduğu Resûlünü gönderecektir. Bu resûl güneyden gelecektir. Büyük kudret sahibi olacaktır. Putları kıracak, puta tapanları ortadan kaldıracak, şeytanın insanlar üzerindeki hâkimiyyetine son verecektir. Kendisi ile birlikte, Allahü teâlânın selâmeti de inanan insanlara ulaşacak ve kendisinin sözlerine inananlar, Allahü teâlânın türlü türlü nîmetlerine nâil olacaklardır) demektedir.

Doksanyedinci bâbında ise, (Söylediğin Mesîhin ismi nedir ve Onun gelişinin alâmetleri nelerdir?diye soran kâhine Îsâ şöyle dedi:Mesîhin (Resûlün) adı hayran olmaya değer güzelliktedir. Allahü teâlâ Onun ruhunu yarattığı zaman, Ona bu ismi verdi ve Onu semavî ihtişâmı içine koydu ve bekle ey Ahmed! Senin hâtırın için ben Cenneti, dünyayı ve birçok mahlûku yaratacağım. Bunları sana hediye ediyorum. Sana kıymet veren benden kıymet bulacak. Sana lânet eden [küfreden], tarafımdan lânet olunacaktır. Ben seni dünyaya, benim kurtarıcı Resûlüm olarak göndereceğim. Senin sözün sırf hakîkat olacaktır. Yer ve gök ortadan kalkabilir. Fakat, senin îmanın dâimâ sonsuz olacaktır, dedi. Onun mukaddes ismi Ahmeddir. Bunun üzerine Îsânın etrafında toplanmış olan halk, seslerini yükselterek, Ey Ahmed! Dünyayı kurtarmak için çabuk gel! diye bağırdılar) demektedir.

Yüzyirmisekizinci bâbında ise, (Kardeşlerim! Ben topraktan yaratılmış bir insanım. Sizin gibi toprak üzerinde yürüyorum. Günahlarınızı bilin ve tevbe edin! Kardeşlerim! Şeytan, Romalı askerlerin yardımı ile, size benim Allah olduğumu söyliyerek sizi aldatacak. Onların, sahte ve yalancı ilahlara kulluk ederek Allahın lânetine uğrayacaklarını görerek, onlara inanmayınız) demektedir.

Yüzotuzaltıncı bâbında, Cehennem hakkında izâhat verildikten sonra,Muhammed aleyhisselâmın kendi ümmetini Cehennemden nasıl kurtaracağı anlatılmaktadır.

Yüzaltmışüçüncü bâbında ise, (Havârîlerin, geleceğini söylediğin zat, kim olacak?suâline karşı, Îsâ aleyhisselâm, kalbinin bütün sevinci ile, Onun ismi Ahmeddir. O geldiği zaman, uzun müddet yağmur yağmasa bile, toprakta meyve ağaçları yetişecektir. Onun getirdiği Allahın rahmeti sâyesinde, insanlar Onun zamanında iyi şeyler yapmak fırsatını bulacaklar. Allahın rahmeti insanlar üzerine yağmur gibi yağacaktır, dedi) demektedir.

Îsâ aleyhisselâmın son günleri hakkında Barnabas İncîli şu mâlûmatı vermektedir: [Bâb 215-222] (Roma askerleri, Îsâ aleyhisselâmı yakalamak için evden içeri girdikleri zaman dört büyük melek Cebrâîl, İsrâfîl, Mikâîl ve Azrâîl, Allahü teâlânın emri ile Onu kucaklayıp pencereden çıkararak göğe kaldırdılar. Romalı askerler kendilerine kılavuzluk eden Yehûdâyı (Judas), sen Îsâsın! diye yakaladılar. Bütün inkârına, bağırıp çağırmasına, yalvarmasına rağmen sürükleye sürükleye hazırlanmış olan çarmığa götürüp astılar. Sonra Îsâ aleyhisselâm, annesi Meryem ve Havârilerine göründü. Meryeme, anne, görüyorsun ki, ben asılmadım. Benim yerime hâin Yehûdâ haça gerildi ve öldü. Şeytandan sakının! Çünkü o, dünyayı yanlış bilgi ile aldatmak için her şeyi yapacaktır. Gördüğünüz ve duyduğunuz şeyler için sizi şâhit yapıyorum dedi. Ondan sonra inananları koruması ve günahkârların nedâmet getirmesi için Allahü teâlâya duâ etti. Şâkirdlerine dönerek, Allahü teâlânın nîmeti ve rahmeti sizinle olsun dedi. Bundan sonra dört büyük melek onu şâkirdlerinin ve anasının gözü önünde tekrar semaya kaldırdılar. )

Görülüyor ki, Barnabas İncîli son PeygamberMuhammed aleyhisselâmın geleceğini, ondan 600 veya 1000 sene evvel bildirmektedir. Allahü teâlânın bir olduğundan bahs etmekte ve teslîsi yalanlamaktadır.

Avrupa ansiklopedilerinde Barnabas İncîli hakkında şu bilgi vardır:(Barnabas İncîli denilen bir el yazısı, onbeşinci yüzyılda İslâmiyeti kabûl etmiş bir İtalyan tarafından yazılmış, uydurma bir kitaptır).

Bu açıklama tamamiyle yanlıştır. Barnabas İncîli daha üçüncü yüzyılda, yâni Muhammed aleyhisselâmın gelmesinden 300 [doğrusu 700] sene evvel aforoz edilerek ortadan kaldırılmıştır. Demek ki, daha o zaman da, içinde fanatik hıristiyanların işine gelmeyen, yâni Allahü teâlânın BİR olduğunu, Îsâ aleyhisselâmdan sonra başka bir Peygamberin geleceğini bildiren bahsler vardı. Bunun için, daha islâmiyet başlamadan evvel müslüman olması mümkün olmıyan bir kimse tarafından yazılmasına imkân yoktur. İtalyancaya çeviren Fra Marino ise, bir katolik papazı olup, müslümanlığı kabûl ettiğine dâir elimizde hiçbir vesika yoktur. Tercemeyi değiştirmesi için bir sebep yoktur. Unutmamak gerekir ki, çok zaman evvel, yâni mîlâddan sonra 300 ile 325 seneleri arasında birçok önemli hıristiyan din adamları, Îsâ aleyhisselâmın Allahın oğlu olduğunu kabûl etmemiş ve Onun bizim gibi bir insan olduğunu isbât etmek için Barnabas İncîlini öne sürmüşlerdir. Bunlardan en mühimi, Antakya piskoposu olan Luçiandir. Fakat bundan da meşhûru, onun şâkirdi olan ARİUS (270-336) dur. Arius, İskenderiyye piskoposu, daha sonra İstanbul Patriki olan ALEKSANDRUS tarafından aforoz edilmiştir. Bunun üzerine Arius, arkadaşı İzmit piskoposu Eusbiusun yanına gitti. Arius etrâfında o kadar fazla taraftar toplamıştır ki, Bizans İmparatoru Kostantin ile, kız kardeşi bile onun kurduğu Arianlar mezhebine girmişlerdi. Bundan sonra, Muhammed aleyhisselâm zamanında Papa olan HONORİUS, Îsâ aleyhisselâmın yalnızca insan olduğunu ve üç Allaha inanmanın doğru olmadığını ileri sürmüştür. [630 da ölen Papa Honorius, ölümünden 48 sene sonra 678 senesinde İstanbulda toplanan Ruhanî Meclis tarafından resmen lânetlenmiştir. ] (Anathematised), 1547 senesinde sicilyalı bir râhib CAMİLLO’nun te’sîri altında kalan L. F. M. SOZZINI, hıristiyanların en büyük din adamlarından ve Calvinizmin kurucusu olan Fransız Jean CALVİN (1509-1564)e mürace’ât ederek, (Ben teslîse “üçlü tanrıya” inanmıyorum) diye meydan okumuş, Ariusun mezhebini tercîh ettiğini bildirmiş ve mühim bir hıristiyan akîdesi olan (Âdem aleyhisselâmın büyük günahı ve Îsâ aleyhisselâmın bunun kefareti için dünyaya geldiği) îtikatını red etmiştir. Bu zâtın yeğeni olan F. P. SOZZINI, 1562 de bir kitap neşrederek Îsâ aleyhisselâmın ilahlığını kesin olarak inkâr etmiştir. 1577 de SOZZINI, Transilvanyada Klausenburg şehrine gitmişti. Çünkü bu memleketin başında bulunan SİGİSMUND, teslîsi kabûl etmiyordu. Yine burada Piskopos Francis David (1510-1579) teslîsin tamamiyle karşısında idi ve teslîsi reddeden bir mezhep kurmuştu. Bu mezhep Polonyada RAKOV şehrinde kurulduğu için, sâlikleri (Rakoviyanlar) ismini almışlardı. Bunların hepsi (Arius)un mezhebine inanıyorlardı. Bu küçük kitabımızın içine bütün bu tarihi bilgileri koymaktan maksadımız, kitabımızı okuyanlara, aklı başında olan birçok hıristiyan din adamının, ellerinde bulunan İncîllere inanmadıklarını ve doğru İncîlin BARNABAS İncîli olduğunu kabûl ettiklerini belirtmek içindir. Bu isyânı gören Papalar ve onların avânesi, Barnabas İncîlini ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır.

Bugün hıristiyanların ellerinde bulunan İncîllerde ve Ahd-i atîkte de, bütün tahrîflere rağmen, Îsâ aleyhisselâmdan sonra bir Peygamber geleceği yazılıdır. Yuhannâ İncîlinin 16. bâbının 12 ve 13. âyetlerinde şöyle denilmektedir:(Benim söyliyeceğim daha birçok şeyler var. Fakat siz henüz bunlara tehammül edemezsiniz. Fakat O geldiği zaman sizi her hakîkate ulaştıracaktır). Yuhannâ İncîlinin bu yazısı, İngiliz ve Amerikan İncîl şirketleri tarafından 1303 [m. 1886] senesinde İstanbulda Boyacıyan Agob matbaasında bastırılmış olan (Kitap-ı Mukaddes)in ibrânî dilinden türkçeye tercümesinin 885. sayfasında (Benim gitmem size hayrlıdır. Zîrâ ben gitmeyince, size tesellî edici gelmez. O geldiğinde dünyayı günah ve salâh ve hükm husûslarında ilzâm edecektir. Size söyliyeceğim daha çok şeyler var. Lâkin şimdi tehammül edemezsiniz. Ama, o hakîkat ruhu geldiği zaman, sizi cümle hakîkate irşâd edecektir. Zîrâ kendiliğinden söylemeyip, işittiği şeylerin cümlesini söyliyecek ve vuku’ bulacak şeyleri size haber verecektir. O beni tâzîz edecek, çünkü, benimkinden alıp size ihbâr edecektir) şeklinde yazılıdır. Buradaki “O” kelimesi İncîl tercüme ve tefsîrlerinde (Ruh) veya (Ruh-ul-kuds) olarak gösterilmektedir. Hâlbuki, Lâtince aslında, (PARACLET) diye yazılıdır ki, bu kelime, “tesellî edici” mânasına gelir. Demek oluyor ki, papazlar bütün gayretlerine rağmen İncîlden (benden sonra bir tesellî edici gelecektir) ibâresini kaldıramamışlardır. Bundan başka PAVLOSun yazdığı ve hıristiyanların (Kitap-ı mukaddes)in bir kısmı olarak kabûl ettikleri mektûblardan “Korintoslulara birinci mektûb”un, onüçüncü bâbının sekizinci âyeti ve devamında, (Sevgi sona ermez. Fakat Peygamberler sona erecektir. Diller de kaybolacaktır. [Latince ve eski Yunanca gibi. ] İlm de iptâl olunacaktır. [Ortaçağ ilmi gibi. ] Zîrâ biz bunların ancak çok az bir parçasını biliyoruz. Fakat, O KÂMİL olan geldiği zaman, cüz’î olan yâni bütün yarım kalan ve kusurlu olan bilgiler ortadan kalkacaktır) denilmektedir. Bu yazı, türkçe (Kitap-ı mukaddes)in 944.  sayfasında aynen mevcuttur. O hâlde hıristiyanlar, bugün ellerinde bulunan ve doğru olarak kabûl ettikleri İncîlde de, bir son Peygamber geleceğini bildiren kısmlar olduğuna inanmak mecbûriyetindedirler.

(Barnabas) İncîlinin İngilizce tercümesi, aşağıda yazılı on yerde satılmaktadır. Okumak istiyen, bu adreslerin birinden istiyebilir:

1)Islamic Book Centre, 120, Drummond Street, London NW 1 2h., England. Tel: 01-388 07 10.

2)Muslim Book Service, Fosis, 38, Mapesbury Road, London NW2 4JD, England. Tel: 01-452 44 93.

3)Muslim Information Service, 233, Seven Sisters Road,London N4 2DA, England. Tel:01-272 51 70; 263 30 71.

4)Islamic Book Centre, 19A, Carrington Street, Glasgow G4 9AJ, Scotland, Great Britain. Tel:041-331 11 19.

5)The Islamic Cultural Centre Book Service, 146, Park Road, London NW8 7RG, England. Tel: 01-724 33 63/7.

6) Al-Hoda, Publishers And Distributers, 76-78, Charing Cross Road, London WC2, England. Tel: 01-240 83 81.

7)A. H. Abdulla, P. O. Box. 81171, Mombase. (Kenya).

8)Islamic Propagation Centre 47-48 Madrasa Arcade. Du ban-Natal (South Africa).

9) Muslim Students Association, of U. S. A & Canada H. Q. 2501 Directors Row. Indiana Polis Indiana 46241, (U. S. A. ).

10) Begum, Aisha Bawany Wakf, 3rd Floor, Bank House No. 1, Habib Square, M. A. Jinnah Road, Karachi, PAKİSTAN.

İncîl, İbrânîce idi. Orta Çağda İTALA adı altında Latinceye çevrildi. Nasrânîlik yayılmaya başlayınca, putperestler ve yahudiler onun karşısına çıktılar. Nasrânîler dinlerini gizli gizli sürdürmeye mecbûr kaldılar. Yer altında, kaya kovuklarında ve gizli yerlerde kurdukları mâbetlerde ibâdet ettiler. Yahudiler, bütün işkence ve eziyyetlerine rağmen, nasrânîliğin yayılmasına mani olamıyorlardı. Yahudilerin ileri gelenlerinden ve Îsevîlerin en büyük düşmanlarından olan (Saul), Îsevîliği kabûl ettiğini, Îsâ aleyhisselâmın kendisini, yahudi olmıyan milletleri, Îsevîliğe dâvet için şâkird tâyin ettiği, yalanını uydurdu. [Kitap-ı mukaddes, Resûllerin işleri, bâb dokuz. ] İsmini Pavlos olarak değiştirdi. Çok iyi bir Îsevî görünerek, Îsâ aleyhiselâmın dînini bozdu. Tevhîdi teslîse, Îsevîliği hıristiyanlığa çevirdi. İncîli tahrîf etti. Îsâ, Allahın oğludur, dedi. Şarap içmeyi ve domuz eti yimeği, Îsevîlere helâl etti. Kıblelerini şarka, güneşin doğduğu tarafa çevirdi. Îsâ aleyhisselâmın teblîg ettiği dinde olmıyan pek çok bâtıl şeyleri, Îsevîliğe soktu. Bozuk fikirleri Îsevîler arasında yayılmaya başladı. Fırkalara ayrıldılar. Îsâ aleyhisselâmın doğru yolundan uzaklaştılar. Türlü türlü efsâneler uydurdular. Îsâ aleyhisselâmın uydurma resim ve heykellerini yaptılar. Haç işaretlerini kabûl ettiler ve bunu bir sembol addettiler. Heykellere ve haça tapmaya başladılar. Yâni yeniden putperestliğe döndüler. Îsâ aleyhisselâmı Allahın oğlu olarak kabûl ettiler. Hâlbuki, Îsâ aleyhisselâm onlara kat’iyyen böyle bir şey söylememiş, onlara ancak Ruh-ül-Kudsten, yâni Allahü teâlânın kendisine bahşettiği kudretten bahsetmişti. Hıristiyanlar, hem Allaha, hem de Onun oğlu kabûl ettikleri Îsâya, bir de Ruh-ül-Kudse inanmak zorunda kalınca, bütün hak dinlerin esası olan, “ALLAHÜ TEÂLÂ birdir ve değişmez yaratıcıdır” inancından uzaklaşarak üç tanrıya birden tapmak gülünçlüğüne düştüler. (Buna “teslîs” adı verilir).

Zamanla hıristiyanlık, büyük devletlerin resmî dîni hâline gelince, Orta çağda korkunç bir karanlık devr başladı. Îsâ aleyhisselâmın telkîn ettiği insanlık, merhamet, şefkat esasları tamamen unutuldu. Bunun yerine hıristiyanlar, te’assubu, kin ve nefreti, düşmanlığı ve zulmü ele aldılar. Hıristiyanlık adı altında, akla sığmaz zulmler yaptılar. Eski Yunan ve Roma medeniyetlerinin bütün eserlerini yok etmeye çalıştılar. İlmin ve fennin karşısına çıktılar. Galile (Galileo) gibi, islâm âlimlerinin kitaplarından okuyarak, dünyanın döndüğünü bildiren bir kimseyi, dinsizlikle ithâm ederek sözünü geri almazsa, öldürmekle tehdîd ettiler. [Galile, 1051 [m. 1642] de öldü. ] Vatanı için mücâdele eden Jandark (Jeanne d’Arc) (John of Arc)ı, sihirbazlıkla ithâm ederek, diri diri yaktılar. İspanyol doktoru ve teologu Michel Servénin de, teslîsi ve Îsâ aleyhisselâmın ulûhiyyetini red ve Onun bir Peygamber ve kul olduğunu bildirmek için kitap yazdığı, protestanlığın kurucularından olan Calvinin teşvîki ile 1553 de Genevede diri olarak yakıldığı (Kâmûs-ul-a’lâm) ve (Larousse)da yazılıdır. İnsanın tüylerini ürperten Engizisyon (İnquisition) mahkemeleri kurarak, yüzbinlerce insanı haksız yere ve çok kereler sırf servetlerini ele geçirmek için, “dinsiz” ilân edip, türlü türlü işkenceler yaparak öldürdüler. Ancak Allahü teâlâya mahsûs olan (Günah afetmek) kudretini, papazlara verdiler. Bunlar da, ceşidli menfaatler karşılığı günahları affettiler. Hattâ, Cennetten yerler sattılar. En yüksek dînî liderleri Papalar ise, âdetâ dünyaya hâkim oldular. Türlü behânelerle kralları bile aforoz ederek, (Excommunication), yâni dinsiz ilân ederek bunları af talep etmek için ayaklarına kadar gelmeye zorladılar. Mîlâdın 1077. nci senesinde papa Gregordan aforozunu kaldırması için Canossaya gelen Alman kralı dördüncü Hanri (Henry), kış günü çıplak ayakla papanın sarayı önünde günlerce bekledi. [Hanri, 1106 [m. 1694] de öldü. ] Papaların arasında çok korkunç cânîler çıktı. Bunlardan biri olan Borjiya (Borgia), düşmanlarını ve bunların arasında bulunan din adamlarını türlü türlü zehirlerle öldürdü ve mallarını gasb etti. Her türlü rezâleti işledi. Kız kardeşi ile birlikte karı koca hayatı yaşadı. Fakat mukaddes ve günahsız papa sayıldı. Hıristiyanlık dînine, papazların evlenmemesi, evlenmiş olan kimselerin kat’iyyen boşanmaması, günah çıkarmak mecbûriyeti gibi, mantık dışı kâideler konuldu. Dünyada yaşamak âdetâ günah sayıldı.

Yedinci asırda  zuhûr eden İslâm dîni, bu karanlık arasında bir nûr gibi parladı. Aşağıda, islâm dîninden bahs ederken göreceğimiz gibi, tamamiyle en mükemmel ve en mantıkî ve insânî esaslar üzerine kurulmuş olan bu yüce din, putperestlik karşısında olduğu gibi, esası bozulmuş olan hıristiyanlık karşısında da derhal kolayca yayıldı. Aklı başında olan herkes, bu yeni dîne iki elle sarıldı. İlme ve fenne derin bir saygı ile bağlı olan müslümanlar, Allahü teâlânın ve Resûlullahın emrine uyarak çok çalıştılar. Her türlü ilimde, pek çok yeni keşfler yaptılar, pek çok dâhîler yetiştirdiler. Bugün KİMYÂ ve CEBİR kelimeleri arabîden alınmıştır. Bu ve daha pek çok misâller müslümanların ilme yaptıkları hizmetleri açıkça göstermektedir. Müslümanlar kısa zamanda büyük ilim merkezleri, medreseler kurdular. Bütün dünyaya, ilim, fen, insâf, temizlik ve medeniyeti yaydılar. Yunan felsefecilerinin eserlerini ortaya çıkararak, arabîye tercüme ettiler. Bunların bozukluklarını isbât ettiler. Dünyaca tanınmış filozoflardan Hrischfeld, (Hiçbir millet, Arabların islâmiyeti kabûl etmeleri sebebi ile medenîleştikleri gibi hızla medenîleşmemiştir) demektedir. Ortaçağda, hıristiyanlık âlemi, kapkara bir zindân içinde iken ve papazlar dünyada yaşamayı insanlara zehir ederken, müslümanlar ve müslümanların emri altındaki diğer insanlar rahat, ferah ve huzur içinde yaşıyorlardı. Hıristiyanlar, islâm memleketlerindeki zenginliğe kavuşmak, malları, paraları gasb etmek için müslümanlara saldırdılar. Müslümanların elinde bulunan ve kendileri için mukaddes sayılan Kudüsü ele geçirmek behânesi ile Haçlı seferleri tertîb ettiler (1096-1270).

Haçlı seferlerinde, haksız yere, çok müslümanın kanını akıttılar. Kudüse girdikleri zaman, kendilerinin de itiraf ettiği gibi, câmilerde öldürülen müslümanların kanı, atlarının karınlarına kadar yükseldi. Hâlbuki, sonra Kudüsü onların ellerinden geri alan Selâhuddîn-i Eyyûbî, hıristiyanlara karşı büyük bir âlicenablık gösterdi ve esîr aldığı İngiliz kralı Arslan Yürekli Rişarı (Richard, Coeur de Lion) serbest bıraktı. [Selâhuddîn-i Eyyûbî, 585 [m. 1189] de Şâmda vefât etti. ] Gözü dönmüş bazı müteassıb hıristiyanlar, Osmanlı İmparatorluğuna karşı yapılan seferleri bile, müslümanlara karşı yapılan haçlı seferleri saydılar. 1912/13 deki Balkan harbini, bir Fransız tarihçisi “en büyük haçlı seferi” olarak gösterme küstâhlığında bulunmuştur. ENDÜLÜS müslüman devleti 897 [m. 1492] de İspanyollar tarafından istîla edildiği zaman, İspanyollar oradaki bütün müslümanları yâ kılıçtan geçirmiş veya zorla hıristiyan yapmıştır. Aynı vahşeti Amerikanın yerli ehâlisi İnkalara karşı da, tatbik ettiler. İspanyollar bu zevallı kibar milleti yok etti.

Hıristiyanların İslâm dînine ve onun yüce Peygamberine karşı yaptıkları korkunç iftirâ ve yalanlar, şimdi de, bütün alçaklığı ile devam etmektedir. Hindli Rahmetullah efendi 1270 [m. 1854] senesinde Delhîde ve sonra İstanbulda İngiliz protestan papazları ile yaptığı çeşidli münâzaralarda, hepsini cevap veremez bir hâlde bırakmış ve papazlar kaçmışlardır. Bu islâm âliminin papazlara karşı kazandığı büyük zaferi ve onlara vermiş olduğu cevapları kendisi İstanbulda yazmıştır. Bu kitap, (İzhâr-ül-hak) ismi ile, arabî iki cilt hâlinde 1280 [m. 1864] senesinde basılmış, son zamanlarda Mısrda tekrar bastırılmıştır. Birinci cildinin türkçe tercümesi, aynı ism ile İstanbulda, ikinci cildinin türkçe tercümesi de, (İbrâz-ül-Hak) ismi ile 1293 [m. 1877] de Bosnada bastırılmıştır. İngilizce, fransızca, gücerat, urdu ve fârisî tercümeleri de basılmıştır. Tahrîf edilen (Tevrât) ve (İncîl) kitaplarındaki yalan ve iftirâlara vesikalar ile cevap veren kıymetli islâm kitaplarından, Abdüllah-ı Tercümânın arabî (Tuhfet-ül-erîb) kitabı ve Necef Alînin 1288 [m. 1871] de İstanbulda yazdığı fârisî (Mîzân-ül-mevâzîn) kitabı ve İmâm-ı Gazâlînin (Er-redd-ül-cemil) kitabı ve İbrâhîm Fasîh Hayderînin (Es-sırât-ül-müstekîm) kitabı, Hakîkat Kitabevi tarafından ofset yolu ile bastırılmıştır. [İbrâhîm Hayderî, 1299 [m. 1881] de vefât etti. ]

Muhammed aleyhisselâmın peygamber olduğu kendisine bildirilmeden evvel ve sonra hiç yalan söylemediği, bunun için de, düşmanları arasında bile, (Muhammed-ül-emîn) adı ile meşhûr olduğu, güneş gibi meydandadır. İslâm düşmanlarının taşkınlıkları, gözlerini kör etmiş ve kalblerini o kadar karartmıştır ki, bu açık hakîkati insanlardan saklıyacak kadar alçalmışlardır. Gençleri İslâm düşmanı yetiştirmek için, İslâm dîninde ve Peygamberimizde hiçbir kusur bulamadıklarından, alçakca yalan ve iftirâlar ile, İslâmiyeti lekelemeye yeltenmişlerdir. İyi huylarla bezenmeği, kötü huylardan sakınmağı emreden ve her çeşit insana ve ölülere, hayvanlara işkence, zarar yapılmasını şiddetle men eden, insan hakları üzerinde titizlikle durmuş olan yüce bir Peygambere karşı böyle alçak iftirâlar, insanlık için ve hür dünya milletleri için yüz kızartıcı, çirkin bir lekedir.

Hıristiyanlar içinde de, papazların zulmlerine, akıl ve mantıktan uzak akîdelerine isyan edenler çıktı. 923 [m. 1517] de Luther ismindeki papaz, papaya isyân etti. İncîli Almancaya tercüme etti ve İncîlde bulunmıyan (Papazların evlenmemesi), (Evlenenlerin bir daha ayrılmaması), (Günah çıkarmak) ve (haça tapmak) gibi husûsları hıristiyan dîninden çıkarttı. Böylece 931 [m. 1524] de (Protestan) denilen başka bir hıristiyan mezhebi kurdu. Fakat teslîsi yâni (Baba, Oğul ve Ruh-ül-Kuds) esasını aynen kabûl etti.

1534 de İngiliz kralı sekizinci Henry de papaya isyân etti ve onun teşvîki ve zoru ile Anglo-American kilisesi kuruldu. Meşhûr Fransız edibi Voltaire (1694-1778) 1127 [m. 1759] da yazdığı (Candide) adlı eserinde, papazları ve onların yanlış telkîn ettiği ve fen düşmanlığı aşıladığı din akîdelerini ve yaptıkları türlü hîlekârlıkları dile getirerek onları maskara etmişti. Bundan sonra böyle eserler yazan muharrirler, Fransız 1203 [m. 1789] ihtilâlinin yapılmasında büyük rol oynamışlardır. Bu ihtilâlden sonra, papazlar gözden düşmüşlerdir. Ne yazık ki, müslümanlar arasında vehhâbî eşkiyâları gibi sapık kimseler zuhûr ederek, islâmiyeti kötü tanıttıkları için, hıristiyanlar islâmiyeti kabûl etmek yerine, dinsizliğe sapmışlardır. 1917 de Rusyadaki bolşevik ihtilâli de, dîni ortadan kaldırmaya yeltenmiştir. Fakat zaman geçip ihtilâlin te’sîri azalınca, insanlar yine kendilerine tapacak bir büyük kudret aramaya başlamışlardır. Tanınmış ve Nobel Edebiyat mükâfâtı kazanmış olan Rus edîbi Solzhenitsyn, (İlk Çember) adlı eserinde, (İkinci Cihan Harbinde Stalin bile Allaha inanmış ve yerlere kapanarak Ondan yardım dilemişti) demektedir. [Rusyanın zâlimi Stalin, 1371 [m. 1952] de öldü. ]

Bugün, hıristiyanlık oldukça tasfiye edilmiş olmasına ve papazların eski nüfûzları kalmamasına rağmen, hıristiyanlar karanlıktan kurtulmuş değildirler. Artık teslîse inanan hıristiyan az kalmıştır.

Bugün elimize aldığımız batı dilinde yazılı bir ansiklopedide, meselâ Almanların meşhûr BROCKHAUS ansiklopedisinin Îsâ (JESUS) maddesinde (Îsâ çok kereler kendisinden “Ben bir insan oğluyum” diye bahsetmiştir) diye yazılıdır ki, bu da, okumuş bir hıristiyanın, artık Îsâ aleyhisselâmı Allahın oğlu olarak kabûl etmediğini ortaya koymaktadır. Böyle olan kimselerden islâm dînini incelemek imkânını bulanlar, dalâletten kurtulmakta ve Allahü teâlânın hakîkî dînine kavuşarak, Onun büyük lutflarına nâil olmaktadırlar. İslâmiyeti incelemek imkânını bulamıyanlar ise, tamamen dinsizleşip ateist olmakta ve dalâlete düşmektedirler. Bu husûsta müslümanlar arasında, şimdi büyük âlim yetişmemesinin de te’sîri çoktur. Yeni yetişen din adamları, sapık fırkaların te’sîrleri altında kalarak o güzel dinlerinde yükselememekle İslâmiyeti lâyık olduğu şekilde tanımamaktadırlar. İnsanı, Allahü teâlâya yaklaştıran, dünyada rahat ve huzur ile yaşamasını ve âhirette de Onun magfiretine kavuşmasını te’mîn eden dînin, islâm dîni olduğu muhakkaktır.