Hübeyretü’l-Basrî Hazretleri
Onyedi yaşında, Kur‘ân-ı Kerîm’i ezberledi. Birçok âlimden, dîn ve dünyâ dersleri aldı. İlim öğrenmeye doyamıyor- dul. Bu sebeple çok Kur’ân-ı Kerîm okur, çok ağlar ve çok duâ ederdi.
Birgün gene (Allah aşkıyla) ağlarken, gâipten bir ses duydu: “Ey Hübeyre! Seni bağışladık… Lâkin git, Huzeyfe’tül- Mer’aşî nin (rh.a.) hizmetinde bulun!” deniyordu… Hemen yollara düştü, Mer’âşî hazretlerini aramaya başladı. Çok geçmeden kendisini bulup, talebeleri arasına katıldı…
Artık gözü, dünyâ lezzetini hiç görme? hâle geldi. Ve az sonra hocasına, Halîfe olacak kadar ilerledi!..
İbadet ve tâtında o derece gözyaşı dökerdi ki, kendisin görenler: “Artık bu hayattan geçmiş… Hemen ölür!..” diye konuşurlardı…
Hocasıyla beraber bir beldeye gittiler. Huzeyfetü’l-Mer’aşî (rh.a.) kendisini karşılamak için toplanan halkı görünce, Allah korkusundan ağlamaya başladı. O sırada yanına, birisi yaklaşıp sordu: “Yâ Şeyh!.. Niçin bu derece ağlayıp, sıkıntı çekmektesin!.. Yoksa Allahü teâlânın Rahîm, Kerîm, Gafûr olduğunu hatırlamıyor musun?”
O mübârek de: “Allahü teâlâ buyuruyor ki: ‘Bir fırka, Cennette… Bir fırka, Cehennemdedir!.. ’ Ben acaba, bu fırkaların hangisindeyim?.. İşte bunu bilemediğim için, ağlıyorum”, cevabını verince, suâli soran kimse: “Senin daha kendinin, ne olduğundan haberin yok! Başkalarına, nasıl yol gösterirsin?” dedi… O zaman Hazreti Şeyh nâra atarak, kendinden geçti ve düşüp bayıldı, bunun üzerine, gâipten bir ses işitildi: “Ey Huzey- fe!.. Biz seni, dost edindik. Kıyâmette seni, Cennetlikler arasına koyacağız…” buyuruluyordu! Bu müjdeyi açıkça işiten, oradaki 300 kadar kâfir; zünnarlarını (Hıristiyanlık kuşaklarını) kesip, Müslüman oldular.
İşte o büyük Hocanın talebesi, Hübeyretül-Basrî hazretleri de aynı yolda ilerledi… 900 (287h.) yılında, vefât etti.
Allahü teâlâ ikisinden de râzı olsun, âmin.